Kendinizle İlişkinizi Kutsamak İçin…

Dünyaya yeni inmiş bir uzaylının gözüyle sigara içenleri izliyorum, gözlerim açık…

Beyaz bir çubuk ağza sokuluyor, ağız vakumlanıyor; ardından ağızdan, burundan dumanlar çıkıyor.
Yangın çıktı sanıyorum… ama hayır, tekrar sokuluyor, tekrar çıkarılıyor.
Yenmiyor, içilmiyor ama sokuluyor…

Aslında eylem bundan ibaret.
Ve tüm dünyada en yaygın kötü alışkanlık bu.
Adının “kötü alışkanlık” olması bile şanının yürümesine engel olamadı.
İnsan, zevk, stres, aidiyet ya da alışkanlık uğruna bedeninin en temel sistemlerini sabote ediyor — gözleri kapalı.

Sigarayı bırakmak, başlamaktan çok daha zor bir deneyim.
Üstelik tıp, kanseri iyileştirebiliyor ama hâlâ sigara içme alışkanlığının önüne geçemiyor.

Hukuk, insanlar arası ilişkideki doğal hakları ve sınırları korur.
Fakat insanın kendiyle olan ilişkisini koruduğu pek söylenemez.

Bir gün, ileri medeniyetlerde “bireysel hukuk” kavramının da hayatın bir parçası olacağına inanıyorum.
Ancak o günler için henüz erken.
Hayat hızlı akıp gidiyor; sağlık ise asla affetmiyor.
Ve sağlığımız, büyük ölçüde ruhsal kültürümüzün vicdanına mahkûm.

Doğada yıkıcı güç, yapıcı güçten daha üstündür.
Bir deprem bir dakikada bir evi, hatta bütün bir şehri yıkabilir.
Fakat hiçbir güç, bir dakikada aynı şehri yeniden inşa edemez.

Ama insan ruhu, doğa kanunlarından daha üstün güçlere sahiptir.
Bu yüzden bu güçlere “doğaüstü” denir.
İngilizcede supernatural — yani “süper doğal.”

Aslında kastedilen doğanın üstü değil; vahşi doğanın üstü olmaktır.
Çünkü doğa bir bütündür; altını, üstünü, tüm katmanlarını kapsar.

Süper doğada yasalar ters işler:
Yapıcı güç, yıkıcı gücü durdurur ve dönüştürür.
İnsan ruhunun bu yapıcı gücüne biz şifa deriz.
Dua ederiz.
Karanlığa karşı aktif savaşan “savaşçı ruh” deriz.

Dünyadaki zulüm, kötülüklerin varlığından değil;
iyilerin şifalı ruhlarını aktive etmemelerinden, yani seyirci kalmalarından kaynaklanır.
Gönül gözlerinin henüz uykuda olmasındandır.

Tekrar sigaraya dönersek…
Zihinlerini, bedenlerini ve aura alanlarını dumanla gizleyen bu ritüelin ardında ne yatıyor acaba?
Solunum sistemi gibi hayati bir yapıyı, bile isteye sabote etmeye gönüllü olmak — neyin göstergesi?
Bu kadar yakıcı bir çelişkiyi mümkün kılan şey nedir?
Hangi kısa vadeli yıkıcı ihtiyaç, öz-şefkatin ve öz-sadakatin önüne geçecek kadar cazip gelebiliyor?

Dışarıdan biri benliğimize saldırsa hemen savunuruz.
Fakat kendi kendimize saldırırken, kimsenin karışmasını istemeyiz — ne büyük bir ironi.

Bu tür bir içsel sabotajın ardında çoğu zaman temas edilmeyen ve iyileşmesi gereken ruhsal alan, uykuda olan bir potansiyel vardır.
Sigara, bu yaralı ve terk edilmiş bölgeyle teması sisleyen bir duvardır.
Stresten kaçarken sağlığı riske atmak…
Erteledikçe büyüyen bir isteğin kök salması…
Zevk, alışkanlık, aidiyet, bağımlılık ve sonunda hastalığa dönüşen bir zincir.

Oysa sigaranın kendisi asıl bağımlılık değildir.
Pek çok insan, ciddi bir sağlık sorunu yaşadığında bir anda bırakabiliyor.
Çünkü KHOA hastası olarak yatağa bağımlı yaşamak ya da kanserin ilerlemesine seyirci kalmak yerine bir anda sigarayı bırakabiliyor.
“Deli deliyi görünce sopasını saklarmış” derler ya;
ruh da başka bir tutsaklıkla yüzleştiğinde, sigarayı bir anda bayraktan indiriyor.

Öyleyse sigarayı bırakmanın gerçek ilacı;
sağlığın lüksünü yeniden hatırlamak,
yaşamanın güzelliğini teşvik etmek,
ve sigaranın dizginlediği içsel hazinelerle bütünleşmeyi desteklemektir.

Belki de tek ihtiyaç, kendine yeniden şefkatle bakabilmektir, bir bebek kadar…