Duygular, tıpkı coğrafi şekiller gibi uçlarda belirir; iklimler gibi zıtlıkların harmanından doğar. Bu çeşitlilik, insan doğasının hem zenginliğini hem de karmaşıklığını oluşturur.
Bu hakikatten yola çıkarak çocuk gelişimindeki bazı inceliklere bakalım.
3–10 yaş arasındaki çocuklar soyut düşünme becerisinde henüz tam ustalığa erişmemiştir. Yan anlamları ayırt etmek, gündelik dilin inceliklerini, atasözlerini, deyimleri, ironi ve mizahı kavramak bu geçiş döneminde oldukça zorlayıcı olabilir. Bu nedenle çocuklar, yetişkinler için olağan olan yorumları yanlış okuyabilirler.
Örneğin:
• Şakayı gerçek sanmak
• Kızgınlığı sevgisizlikle karıştırmak
• İlginin başka birine yönelmesini sevilmeme olarak algılamak
• Uyarıyı suçlanmak zannetmek
• Gülmeyi alay edilmek olarak yorumlamak
• Nasihati aptallık iması olarak hissetmek
• İlişkileri sahiplik çerçevesinde anlamak
• Gruplaşmaları dışlanmışlık gibi kodlamak
• Fikir ayrılığını düşmanlık varsaymak
Tüm bu yanlış anlamaların temelinde çocuğun algısal kapasitesi, duygusal regülasyon becerisi ve benlik gelişiminin olgunlaşma süreci yatar. Bu nedenle ebeveynin empati kapasitesi, çocuğun iç dünyasını anlamlandırmasında hayati bir rol oynar. Dil becerileri desteklendiğinde çocuk hem gerçekliği daha doğru okur hem de benliğiyle ilgili daha sağlıklı sonuçlar çıkarır.
Şimdi bu karışıklıkların sebeplerine tek tek bakalım:
MİZAH — Şaka Neden Gerçek Sanılır?
Çocuklar şaka ile gerçek arasındaki ince mizah çizgisini ayırt etmekte zorlanır. Sözcükleri somut anlamlarıyla yorumlar ve metaforik kullanımları kaçırırlar.
DUYGUSAL REGÜLASYON — Kızgınlık Neden Sevgisizlik Zannedilir?
Çocuk, öfkeyi sevginin zıddı olarak algılar. Sevilmekten emin olmayan bir çocuk, verilen tepkilerin amacını okuyamaz; durumun ciddiyetini anlamak yerine değersizleştirildiğini düşünür. Mimik ve tonlamayı analiz etme becerisi de henüz gelişim aşamasındadır.
ÖZGÜVEN — İlginin Paylaşılması Neden Sevilmemek Gibi Hissedilir?
Çocuk benmerkezci dönemdedir. Sevginin “paylaşılabilen bir kaynak” olduğunu kavrayamaz; ebeveyni kendisine ait bir nesne gibi kodlayabilir. Sevgi başka tarafa yöneldiğinde kendisine yönelik bir kayıp varmış gibi tetiklenir.
ÖZELEŞTİRİ — Uyarı Neden Suçluluk Hissettirir?
Hata, çocuk için “ayıp, eksik, kusur” anlamına gelir. Bu yük ağır geldiğinde çocuk durumu öğrenme fırsatı olarak değil, suçlanma olarak okur. Oysa özeleştiri becerisi desteklendiğinde uyarı, yön gösterici bir ışığa dönüşebilir.
ÖZ ŞEFKAT — Gülmek Neden Alay Gibi Algılanır?
Çocuk bir fikir beyan ettiğinde veya düşüp kalktığında yapılan gülmeyi “neşeli bir tepki” değil, “küçük düşürülme” olarak hissedebilir. Bu durum benlik saygısıyla ilgilidir. Ebeveyn kısa bir açıklamayla duyguyu düzenlemeye yardımcı olabilir.
ÜST AKIL — Nasihat Neden Aptal Hissedilir?
Çocuk keşfetme ve çıkarım yapma ihtiyacındadır. Fazla nasihat, bu alanı felç eder. Bu olduğunda çocuk kendi içsel rehberine yabancılaşır ve “ben yapamıyorum” hissi oluşabilir.
MÜLKİYET — İlişkiler Neden Sahiplik Gibi Algılanır?
Çocuk ebeveynlerini kendi uzantısı sanabilir. Onları “komutlarına göre hareket eden bir cihaz” gibi algıladığında ilişkisel sınırlar bozulur ve reddedilme, kızgınlık veya kontrol isteği ortaya çıkar.
AİDİYET — Gruplaşmalar Neden Dışlanmışlık Hissi Yaratır?
Aidiyet, en temel psikolojik ihtiyaçlardan biridir. Benlik algısı tam güçlenmediğinde çocuk gruplara dahil edilmemeyi “kişisel bir tehdit” olarak hisseder.
BİREY OLMAK — Fikir Ayrılığı Neden Düşmanlık Gibi Okunur?
Benlik gelişimi yeterince olgunlaşmamış çocuklar, aynı fikirde olunmamasını kendi kimliklerinin reddi gibi algılayabilirler. Bu da savunma ve saldırganlık duygularını tetikleyebilir.
Gerçekliği incelikleriyle ayırt edebilmek sadece çocukluk dönemine ait bir kazanım değildir; yaşam boyu süren ruhsal bir ustalıktır.
Yetişkinlikte dahi birçok çatışmanın kökünde, çocukluk döneminde çözülememiş bu algısal karmaşalar yatar.
Bunun ötesinde, varoluşun derinlikleri karşısında ruh daha da karmaşık deneyimlerden geçerek olgunlaşır ve ince bir işçilikle ustalık eserine dönüşür.