Uluslararası ilişkilerde dostluk yoktur, menfaat vardır.
Özellikle ABD için bu kural asla değişmez. Ülkede başkanlar değişir, arada bir bugünkü gibi uçuk kaçık fikirliler bile gelse 25 yıllık, 50 yıllık uluslararası planların ana hatları asla değişmez.
Nerede değerli madenler var, nerede petrol var, kendilerine sıkıntı yaratan hangi ülkeler var, onları nasıl ve ne zaman ele geçirecekleri, sıkıntı yaratan ülkeleri bazen kendileri, bazen de maşaları aracılığıyla ne zaman karıştıracakları hep bellidir.
Hatta senaryoları da hazırdır.
Tatlı ve övgü dolu sözlerle başlarlar, sonra yapacaklarını yaparlar.
Bunlar, biraz canım cicim demeye başlasalar hemen ardında bir şeyler arayacaksın ve tedbirli olacaksın.
YA BİZDE ?
Bizim gibi ülkelerde ise her gelen kendine göre bir sistem kurmaya çalışır. Öyle ki, hemen her yıl değişen Milli Eğitim Bakanları bile, bir önceki eğitim sistemini asla beğenmez. “Olmadı baştan” diyerek kendi kafasına göre sistemi yeniden yazar.
Son 10-15 yılda kaç Milli Eğitim Bakanımız olmuş, her gelen sistemle ilgili ne demiş, bir araştırın bakalım.
Muhtemelen çoğunluğu “çalışıyor görünmek için” dışardaki ideolojik danışmanlarının telkinleriyle de hareket ederek kendi ideolojilerini oturmaya çalışırken, sistemi de içinden çıkılmaz hale getirir.
Yani biz bırakın uluslararası ilişkileri, daha Milli Eğitim sistemini dahi oturtamamışız.
Milli Eğitim sadece bir örnek elbette..
MALİYE VE MERKEZ BANKASI
Bakın Hazine ve Maliye Bakanlığından, Merkez Bankası’ndan hiç söz etmedim.. Para işlerine, “ekonomist” olmadığımızdan fazla söz etmeyeceğim. Siz biliyorsunuz zaten..
Bir de Ulaştırma Bakanlığı.. Her ne kadar sistem kurbanı yetkisiz yetkili olsalar da, bizim paramızla yapılan yollar köprüler deli dumrul örneği cüzdan boşaltan geçitlere dönüştü. Kendi yollarımızdan parasız geçemiyoruz.
Yazdıkça konu nereden nereye geliyor..
BİZİM DE DPT’MİZ VARDI
Yazıya başlamadan önce aslında aklıma ne gelmişti.. Bizim bir Devlet Planlama Teşkilatımız vardı hatırlarsanız.
Kısaca DPT derdik. Taa 1960 yılında kurulmuştu ve 5 yıllık, 10 yıllık kalkınma planları hazırlar, bu plan doğrultusunda bir şeyler yapılırdı. Yollar, köprüler, barajlar.. Sonra 2011 yılında kapatıldı veya değişime uğradı.
Bugünkü Başkanlık Sistemi’ne uymadı demek ki..
PETROL VE MADEN NEREDE, ABD’NİN ELİ ORADA
Haydi oraları fazla kurcalamadan biz yine ABD’nin bazılarının vadesi dolmuş, bazılarının ise zamanını beklediği o planlarına gidelim.
Örneğin, petrol nerede?
Irak’ta.. Libya’da.. Suriye’de.. İran’da.. Akdeniz’de denizin derinliklerinde. Güney Amerika’da Venezüella’da..
Saymakla bitmez.
Hep belli bir plan projeyle, elindeki silah gücü tehdidinin yanı sıra ülkeleri içerden karıştırmada kullandığı malum mikserleri de harekete geçirerek ne filmler çevirdiğini biliyoruz. Son Hindistan-Pakistan arasındaki tırmanıştan da ABD ve İngiltere’nin karlı çıkacağından adım gibi eminim.
ABD’nin hedefinde biliyorsunuz ne zamandır İran’daki petrol var. Şimdilik oraya biraz yan gözle bakıyorlar, çünkü İran dişli çıktı. Bölgesel ve nükleer savaş çıkması endişesi de yaşadıklarından şu ana kadar hedeflerine ulaşamadılar.
Şimdi gelelim bizim kuzeyimizde, Karadeniz’in diğer ucundaki Ukrayna – Rusya savaşına..
Geçtiğimiz günlerde onca insanın hayatını kaybettiği bu kirli savaşın ABD ve İngiltere’nin Ukrayna’nın NATO’ya alınması konusunda kışkırtmasıyla başladığını hepimiz biliyoruz.
Ülkede şehirler bir bir yıkılıyor. İnsanlar ölüyor. ABD’nin umurunda mı insanların ölümü?
Her türlü çılgınlığa meyilli ABD’nin emlakçı Başkanı Trump’ın Ukrayna’daki son derece zengin nadir elementler içeren madenlere konmak istediğini herkes biliyordu. Ukrayna da sonunda pes etti, oradaki madenlerle ilgili ABD ile anlaşma nadir elementler anlaşmasını imzalamak zorunda kaldı.
Şöyle bir araştırınca, ABD bakın iki tarafı kızıştırıp savaştırdıktan sonra Ukrayna’da hangi madenlere, yani nadir elementlere kondu.
RÖNTGENCİ ELON MUSK
ABD’nin iştahını kabartan bu madenlerin ne işe yaradığını görünce, “Bu işte Trump’ın yanından ayırmadığı uzay kaşifçisi, teknoloji delisi Elon Musk’ın parmağı yoksa ne olayım” diyeceğinize de eminim.
Adam tepemizden, üstün teknolojiyi de kullanarak dünyanın derinliklerinin bile röntgenini çekiyor, nerede ne var biliyor.
Hadi tek tek sıralayalım:
Lityum:
Elektrikli araç bataryaları, cep telefonları, dizüstü bilgisayarlar ve enerji depolama sistemlerinde kullanılıyor. Lityum, yeşil enerji geçişinde kilit bir maden. Ukrayna, Avrupa’nın en büyük lityum rezervlerine sahip. Tahmini rezerv, 500 bin ton.
Titanyum:
Havacılık, otomotiv, tıbbi cihazlar ve savunma sanayinde kullanılıyor. Hafif ve dayanıklı yapısıyla stratejik bir maden. Ukrayna, Avrupa’nın en büyük titanyum rezervlerinden birine sahip ve dünya üretiminin yüzde 7’sini karşılıyor.
Grafit:
Elektrikli araç bataryaları, nükleer reaktörler ve çelik üretiminde kritik bir maden. Ukrayna, dünya grafit rezervlerinin yüzde 20’sine sahip. Yataklar, ülkenin orta ve batı bölgelerinde bulunuyor. 19 milyon ton kanıtlanmış rezervle Ukrayna, grafit tedarikinde dünya liderlerinden biri.
Nadir Toprak Elementleri (Rare Earth Elements - REE):
Elektrikli araç motorları, rüzgar türbinleri, füze sistemleri, akıllı telefonlar ve diğer yüksek teknoloji ürünlerinde kullanılıyor. Çin, bu alanda küresel üretimin %90’ını kontrol ediyor, bu yüzden ABD alternatif kaynak arıyor. Ukrayna, küresel nadir toprak rezervlerinin yaklaşık yüzde 5’ine sahip. Ancak bu madenlerin ticari olarak işletilen madenleri henüz yok ve rezervler savaş nedeniyle kısmen risk altında.
Ayrıca, Berilyum ve Uranyum da nükleer silahlar ve reaktörler için kritik madenler.
Şimdi anladınız değil mi ABD’nin, daha doğrusu Trump’ın Ukrayna’ya ilgilisini.
30 Nisan 2025’te ABD ve işgali ensesinde hisseden Ukrayna arasında imzalanan bu maden anlaşması ile ABD’ye yeni maden lisanslarında öncelikli erişim sağlıyor. Bu anlaşma, Ukrayna’nın yeniden inşası için bir yatırım fonu oluşturmayı ve ABD’nin Ukrayna’ya verdiği askeri yardımların bir kısmını telafi etmeyi amaçlıyor.
El alem işte böyle 40 yıllık - 50 yıllık planlarla hareket ederken, biz daha bir türlü Milli Eğitim’deki sistemi oturtamadık.
Klasikleşmiş deyimle, asırlardır hala orucu neyin bozup bozmadığı konusunda bile ortak bir karara varamadık.
Aslında sözün özü, son günlerde biz yönetenlere karşı övgüler yağdırmaya başlayan bu Trump’a asla güvenmemek lazım.
Ülkemizin zenginliklerini ve zaaflarını bizden iyi biliyorlar.
Özellikle bu günlerde, aman dikkat...