Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik kriz, art arda yaşanan ve hiç akılda olmayan yeni sıkıntılar ülke insanımızın psikolojisini iyice bozdu.

Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik kriz, art arda yaşanan ve hiç akılda olmayan yeni sıkıntılar ülke insanımızın psikolojisini iyice bozdu.  Tıp uzmanları ne der bilmem ama tam anlamıyla psikolojik travma yaşıyoruz. Tabi her zaman olduğu gibi sıkıntıyı halk çekerken malum fırsatçılar için ise bunlar piyangoya dönüşüyor.

-Cebimizdeki paramızın enflasyon denen hırsız tarafından sürekli tırtıklanması. Başta emekli, asgari ücretli ve sabit gelirlilerin bankalara esir olması.

Whatsapp Görsel 2025 04 25 Saat 11.52.53 959E8Bb2

-Zaten zor durumda olan çiftçi ve tarım emekçilerinin beklentilerini şiddetli soğuk ve donun vurması. 

-Ardında birçok soru işaretleri bulunan Kanal İstanbul tartışmaları sürerken, “Şttt, napıyosun sen” dercesine İstanbul’da 23 Nisan’da 6,2 ile başlayan, Kütahya’ya da sıçrayan ve hala devam eden deprem fırtınası psikolojik dengemizi altüst etti.

Seçilmiş İstanbul Belediye Başkanı ve CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu ile diğer tutuklu belediye başkanları, gözaltına alınan ve tutuklanan gencecik öğrencileri, Cumhuriyet Halk Partisi’nin doruğa ulaşan mitinglerini, Yozgat’taki çiftçinin “Turpunan, şalgamınan devlet yönetilmez. Hak hukuk ile, adaletle yönetilir” sözlerini de elbette unutmuyoruz.

Bir yanda da, Rusya ile Ukrayna arasındaki sinir bozucu savaş ve oradaki nükleer santralların durumu insana yaygın halk deyimiyle “Aman aklına mukayyet ol” dedirtiyor.

Whatsapp Görsel 2025 04 25 Saat 11.52.52 998Ffca0

AKKUYU, SİNOP VE ÇERNOBİL OLAYI

Tüm bunlar yaşanırken, bu sabah da haberlerde, Akkuyu’dan sonra Sinop’ta da nükleer santral kurma hazırlığına karşı halkın protestolara başlaması, bana Ukrayna’daki Çernobil’i hatırlattı.

Aslında bugün de çok önemli tarih. Önemli olayları yıldönümlerinde tekrar tekrar hatırlatmaya çalışıyorum. Bir yayın kuruluşunda yazıyorsam orada, yazmıyorsam sosyal medya hesaplarımdan birinde mutlaka hatırlatıyorum.

Özellikle yazımın son bölümünde, avcılarımızın en çok sevdiği çulluk ve bıldırcın gibi göçmen kuşların neden vurulup yenilmemesi gerektiğini de lütfen okuyun.

Çünkü Ukraynalı gazetecilerin bile yıllarca adını telaffuz etmeye çekindiği ve gidemediği o santrala, 2001 yılında özel izinle gidip felaketin izlerini yerinde görmüş bir gazeteciyim. 

Neden, nasıl çıktığı hala kafaları karıştıran, ABD ve NATO’nun parmağı olduğu da çok iyi bilinen Rusya- Ukrayna savaşı sırasında hatırlanacağı gibi Çernobil Nükleer Santralı da birkaç kez vuruldu. Aslında fazla duyurulmadı ama yine nükleer sızıntılar oldu, Türkiye dahil bölge ülkelerinin aklı gitti.

Hatırlatmak da görevim.

Tarih 26 Nisan 1986.  O tarihte henüz dağılmamış olan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği bağlısı ülke olan Ukrayna’nın Pripyat Şehri yakınında, genel adı Çernobil olan bölgede bulunan Nükleer Santralda elektrik kesintisi deneyleri yapılıyordu. Ancak nasıl bir hata yapıldıysa rektörlerden biri hızla ısınmaya başladı.

Ardından saat 01.30 sıralarında infilak etti. Yani 25 Nisan’ı 26 Nisan’a bağlayan gece yarısı.

Bu infilakın ardından radyasyon bulutları ve radyoaktif kirlilik hem bölge ülkelerini, hem Türkiye'yi de içine alan Avrupa, Balkan ve Akdeniz ülkelerini de etkiledi.

Direkt ve dolaylı yoldan ilk aşamada 1 milyon civarında insan hayatını kaybetti.

İleriki yıllarda radyasyonun etkisiyle kanser olup ölenler de sayılırsa, can kaybı milyon değil milyonlar olarak ifade ediliyor.

Whatsapp Görsel 2025 04 25 Saat 11.52.51 97F31536

İşte o felaketin 39. Yıldönümü.

Benzer Rus teknolojisiyle bizim de Akkuyu'da yaptırmakta olduğumuz, şimdilik aynı adla anılan Nükleer Santral inşaatı da sık sık gündeme gelip, Sinop’ta da yeni bir santral girişimine karşı protestolar başlarken bu yıldönümünde de Çernobil felaketinden söz etmemek olmaz.

Aslında, aradan 39 yıl geçmesine rağmen  "Çernobil Nükleer Santralı'nın reaktörünün yanına gider misiniz?  Diye sorsalar, sanırım  "Kesinlikle hayır" dersiniz.

Biz gazeteciler, herkesin korkudan kaçtığı felaket bölgelerine ardında ölüm de olsa koşarak gittiğimizden, facianın 15. yılı olan 2001’de Ukrayna'dan bir üst düzey yetkilinin özel izniyle gittim, gördüm yazdım.

SAVAŞ NEDENİYLE TEHLİKE HALA BÜYÜK

Şu anda Rusya’nın işgal girişiminde bulunduğu, Çernobil’in yanı sıra Kırım Yarımadası’nın hemen üzerinde ve bize Çernobil’den çok daha yakın olan diğer Nükleer santralda, savaş nedeniyle sık sık radyasyon sızıntıları oluyor.

Çernobil Nükleer Santrali, 26 Nisan 1986'da patlayarak tam anlamıyla ölüm saçtığı dönemde radyasyon bulutları tepemizde dolaşmasına rağmen, her zamanki özellikle çayımız, diğer ihraç ürünlerimiz para etmez düşüncesiyle gizlemeye çalıştık.

Whatsapp Görsel 2025 04 25 Saat 11.52.52 8Aac8Fb1

Daha doğrusu, o yıllarda Türkiye’de radyasyon oranını doğru ölçecek cihazlarımız bile yoktu. Sonradan ABD’den getirttirildi.

Ne yazık ki aradan 39 yıl geçmiş olmasına rağmen etkileri de hala sürüyor.

Hatırlanacağı gibi başta Türkiye olmak üzere Akdeniz ülkelerinde büyük korku salan felaketin ardından özellikle Karadeniz bölgemizde yetişen çayların, orada sağılan hayvanların sütlerinin radyasyonlu olup olmadığı yıllarca tartışıldı.

Hatta aynı yıl, dönemin Sanayi ve Ticaret Bakanı Cahit Aral, kamera önünde bardak bardak çay içip bizi etkilemediğini anlatmaya çalıştı.  Ben de önünde birçok çay bardığı varken soru sorup haberini yapmıştım. Ne yazık ki, bakan Aral da yıllar sonra kanserden vefat etti.

İstatistikleri bir inceleyin,  özellikle 2000 yılından sonra Türkiye'de kanser vakaları en yüksek düzeye çıktı.

ÇERNOBİL’E GİDİŞ VE GÖRDÜKLERİM

Biraz, Çernobil Nükleer Santralı’na gidişimden ve gözlemlerimden söz edeyim: Aslında 2001’de özel izinle reaktöre kadar giden ilk yabancı gazeteci ben olmuştum. Bunu da sonradan öğrendim.

Felaket sonucu radyasyondan etkilenen kadınların dünyaya getirdiği sakat çocukları, terkedilmiş kenti görmüştüm.  Uyarıları dinledim, haberleştirdim.

Çernobil bölgesinde, yemyeşil olması gereken çam ağaçlarının radyasyondan etkilenmesi nedeniyle kızıl renge dönüştüğünü, terkedilmiş şehirleri, ağaç boyuna ulaşmış garip bitki örtüsüyle kaplanmış binaları da gördüm.

Ve orada değişen bir şey yok. Bu radyasyon kirliliği yüzyıldan fazla sürecek.

ÖNEMLİ UYARILARI

O günlerde Çernobil Nükleer Santralı Haberleşme, Uluslararası İşbirliği Bürosu Müdür Yardımcısı Nikolay Dimitruk, benim aracılığımla Türkiye’ye ne gibi mesajlar vermişti.

Radyoaktif tozların, yağmur ve kar sularıyla geniş bir alana yayıldığını, genişliği yer yer İstanbul Boğazı'nın 4 katına kadar çıkan Dinyeper Nehri'nin de bu suları, bir başka deyişle radyasyonu, Karadeniz'e akıttığını anlatmıştı.

Dimitruk, ne yazık ki radyasyondan daha çok çocukların etkilendiğini açıklıyordu.

Faciadan sonra birçok çocuğun tedavi görmelerine rağmen kurtarılamadığını anlatan Dimitruk, özellikle çocuklarda lenf bezi, mide ve kan kanseri hastalıklarının yaygın olduğunu söylüyordu.

Santralın yakınındaki bölgelerde sakat doğumlar arttıkça evlenen çiftler çocuk yapmaya korkar hale gelmişti.

Whatsapp Görsel 2025 04 25 Saat 11.52.52 Acd5Cc86

BU AV KUŞLARI VE RADYASYON

Bize bir uyarısı da, bölge insanının yakından tanıdığı av kuşu olarak da bildiği bıldırcın çulluk gibi göçmen kuşların vurulmaması ve yenilmemesiydi.

Özellikle Ağustos ayından itibaren Ukrayna tarafından gelen ve denizi aşıp Karadeniz sahillerine yorgun argın inen, avcılarımızın zaman zaman katliama varacak şekilde vurup ziyafet çektiği bu göçmen kuşların tamamına yakınının radyasyon hala taşıdığıydı.

Çernobil bölgesindeki ağaç ve toprakta bulunan radyoaktif kirliliğin en az 300-400 yıl geçse bile tam olarak temizlenemeyeceği hatırlatıldığında, bu av kuşlarının hala yenilmemesi, özellikle çocuklara yedirilmemesi öneriliyor.

İster boş verin,  ister bu yazıyı kesip saklayın.

Her şeye rağmen ben yine de hatırlatmak istedim.

Allah hem bizleri, hem tüm dünyayı bu tür felaketlerden ve sürekli savaş isteyen manyaklardan korusun.

Amin..

Whatsapp Görsel 2025 04 25 Saat 11.52.52 E498984A