Sessiz ama derin bir hareketlilik
Doğu Akdeniz’in suları uzun zamandır sadece balıkçılar ya da gemiler için değil, büyük güçlerin stratejik hesapları için de bir sahne. Enerji rezervleri, deniz yetki alanları, bölgesel rekabet… Derken geçtiğimiz günlerde yaşanan bir gelişme bu sahneyi yeniden hareketlendirdi: Türkiye ve Mısır donanmaları 13 yıl aradan sonra ilk kez ortak deniz tatbikatı gerçekleştirdi.
Bu adım, bir askeri tatbikattan çok daha fazlası. Uzun yıllar karşıt kamplarda yer alan Ankara ve Kahire’nin yeniden yan yana görünmeyi seçmesi, bölgede sessiz ama anlamlı bir denge arayışına işaret ediyor. Diplomasi bazen yüksek sesli beyanlarla değil, böyle sakin ama derin hamlelerle yön değiştirir. Bu tatbikat da tam olarak böyle bir hamle.
2013’ten beri biriken buzlar
Hatırlayalım… İki ülke ilişkilerinde asıl kırılma, 2013 yılında Mısır’da yaşanan askeri darbe sonrası yaşandı. Türkiye, dönemin Cumhurbaşkanı Mursi’ye yönelik müdahaleyi sert biçimde eleştirmiş, Kahire ise Ankara’nın tavrını iç işlerine müdahale olarak değerlendirmişti. Sonrası sert açıklamalar, büyükelçilerin çekilmesi ve diplomatik ilişkilerin asgari seviyeye indirilmesi…
Bu gerginlik yalnızca siyasi değil, stratejik alanlara da taşındı. Mısır’ın Yunanistan ve GKRY ile deniz yetki anlaşmaları imzalayarak Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi dışlayan bir pozisyon alması, rekabeti derinleştirdi. Libya sahasında ise iki ülke zıt kutuplarda yer aldı. Dolayısıyla mesele, yalnızca diplomatik üslup değil; jeopolitik alanın bizzat paylaşımıydı.
Normalleşmenin yeni evresi: Deniz üstünde buluşma
Bölgesel dengeler son yıllarda hızla değişti. Ekonomik darboğazlar, Gazze’de süren çatışmalar, ABD’nin dikkatini Pasifik’e kaydırması ve Körfez ülkelerinin yeni diplomasi yönelimleri… Tüm bu tablo, ülkeleri daha pragmatik adımlar atmaya zorladı. Türkiye de bu değişimi iyi okuyarak, 2021’den itibaren Körfez ülkeleriyle başlayan normalleşme sürecini Mısır’a kadar genişletti.
Büyükelçilerin atanmasıyla başlayan yeni dönem, lider görüşmeleriyle devam etti. Ve nihayet 2025 sonbaharında, denizlerde ortak tatbikatla somut bir işbirliği aşamasına geçildi. Bu, sadece iki donanmanın birlikte hareket etmesi değil; aynı zamanda iki ülkenin güvenlik algılarında yeni bir ortak zemin arayışının da işareti.
Hakan Fidan’ın satranç tahtası: Sessiz, derin ve çok katmanlı
Bu dönüşümde Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın stratejik yaklaşımını özellikle vurgulamak gerekiyor. MİT başkanlığından gelen istihbarat kökenli bir isim olarak Fidan, dış politikayı sadece diplomatik görüşmelerle değil, güvenlik, saha ve diplomasi üçgeniyle yürütüyor.
Onun yaklaşımında yüksek sesli restleşmeler yerine, sahada dengeleri sessizce kurmak ön planda. Körfez’le normalleşme, Şam’la temkinli diyalog, Afrika açılımı ve son olarak Mısır hattında yürütülen süreç… Tüm bunlar, “çok yönlü ve kontrollü açılım” stratejisinin parçaları.
Fidan, Mısır dosyasında da klasik diplomatik masalardan çok, güvenlik bürokrasileri arasındaki doğrudan temasları devreye soktu. Kahire temaslarında öncelik, tatbikatlar, istihbarat paylaşımı ve deniz güvenliği gibi alanlarda “pratik işbirliği zemini” yaratmaktı. Deniz tatbikatı da bu stratejinin somut yansıması olarak ortaya çıktı.
Akdeniz’de yeni bir satranç oyunu mu başlıyor?
Tatbikatın yapıldığı yer Doğu Akdeniz… Enerji rezervleriyle, boru hattı projeleriyle ve siyasi gerilimleriyle bölgenin stratejik değeri ortada. Mısır bugüne kadar Yunanistan ve İsrail ekseninde hareket etti. Türkiye ise dışlama politikalarına karşı kendi stratejik ağırlığını koymaya çalıştı.
Şimdi tablo değişiyor. Ankara–Kahire hattında başlayan bu yeni dönem, hem Mısır’ın enerji projelerinde tek eksene mahkûm olmamasını sağlıyor hem de Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de yeniden oyun kurucu pozisyonuna dönmesi için bir fırsat yaratıyor. Libya dosyasında da denizden başlayan bu işbirliği, karada dengeli bir çözüme zemin hazırlayabilir.
İnce çizgide yürüyen denge
Elbette her şey kusursuz değil. Mısır’ın Yunanistan’la yaptığı deniz yetki anlaşmaları hâlâ Ankara için bir sınav konusu. İsrail, Türkiye–Mısır yakınlaşmasını kendi çıkar dengeleri açısından dikkatle izliyor. Libya’daki dengeler yeniden bozulursa, denizde kurulan işbirliği karada sürtüşmeye dönüşebilir.
Ancak dış politika tam da bu ince çizgide yürüyebilme sanatı. Hakan Fidan’ın stratejisinin temelinde de bu var: Yüksek sesli beyanatlar yerine sahada kurulan sessiz ittifaklar ve çok katmanlı diplomatik manevralar. Tatbikat, bu çizginin en somut yansımalarından biri.
Geri dönüş değil, akıllı bir deneme
Türkiye–Mısır ilişkilerinde yaşananlar bir “geri dönüş” değil; geleceğe dönük akıllıca kurgulanmış bir denge denemesi. Geçmişteki siyasi bagajlar yerini temkinli ama stratejik adımlara bırakıyor.
Akdeniz’in dalgaları hiçbir zaman tamamen durmaz. Ama bazen yön değiştirir. Belki de bugün tanık olduğumuz şey, bu yön değişiminin başlangıcı. Eğer bu süreç dikkatle yönetilirse, kazanan sadece Ankara ve Kahire değil; tüm bölge olabilir.