ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze’deki savaşın sona erdirilmesi amacıyla sunduğu 20 maddelik plan, uluslararası kamuoyunda tartışmalara yol açtı. Planın en dikkat çekici ve tartışmalı unsurları, Gazze’nin ‘modernleşmesi’ adı altında eğitim, yönetim ve güvenlik mekanizmaları aracılığıyla bölge halkının dönüştürülmesini öngören maddelerdir.
Trump’ın önerisi, Filistin halkının siyasi özne olarak konumunu zayıflatırken, Gazze’nin geleceğini ABD, İsrail ve belirli Arap ülkeleri tarafından şekillendirilecek bir ‘Barış Kurulu’ na bırakmaktadır. Bu kurulun başkanlığını Trump’ın üstlenmesi, Mahmud Abbas’ın ise yalnızca halk ile kurul arasındaki iletişimi sağlamakla sınırlı bir rol üstlenmesi öngörülmektedir. Ayrıca güvenlik güçlerinin de doğrudan bu kurula bağlanması planlanmaktadır. Bu durum, Filistin meselesini iki devletli çözüm çerçevesinden uzaklaştırıp, Hamas’ın silahsız ve etkisiz hale getirilmesine indirgemektedir. Bu plan açıklamadan birkaç gün önce 21 Eylül 2025 İngiltere, Kanada, Avusturalya, 22 Eylül 2025’te Fransa ve Portekiz Filistin’i devlet olarak tanımıştı. Donald Trump, bu kararın Hamas’ıödüllendirmek olduğu açıklaması ile bu hamlelere yönelik tavrını net bir şekilde ortaya koydu.
Sürecin dikkat çekici noktalarından biri Birleşmiş Milletler’in 80. Genel Kurul toplantısına ABD’nin engeli nedeniyle katılamayan ve toplantıya çevrimiçi bağlanan Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın, ABD Başkanı Donald Trump ve Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ile iş birliğine açık olduğunu beyan etmesi ve Hamas’a silah bırakma çağrısında bulunmasıdır. Ancak, Hamas için Gazze meselesi sınır meselesi olmaktan çok varoluşsal bir mücadele. Bu durumu göz önünde bulundurursak Hamas’ın kısa vadede silah bırakıp bırakmayacağı merak konusu.
Gazze’ye zeytin dalı mı, egemenlik mi?
Planın 9. maddesi, ‘Gazze’nin geçici bir süreyle Filistinli teknokratlardan oluşan bir geçiş hükümeti tarafından yönetilmesini öngörmektedir. Bu hükümet, ABD’nin Arap ve Avrupalı ortaklarıyla istişare ederek oluşturacağı uluslararası bir kuruluşun gözetiminde faaliyet gösterecektir. Filistin Yönetimi’nin kapsamlı bir reform programı uygulaması şart koşulmakta, yeniden inşa süreci de bu uluslararası mekanizma tarafından finanse edilip yönlendirilecektir.’ Bu madde, Gazze halkının kendi siyasi temsilcilerini seçme iradesini ortadan kaldırmakta, ‘vesayet’ benzeri bir yönetim biçimini gündeme getirmektedir.
15. madde, ‘Gazze’de güvenliği sağlamak amacıyla ABD, Arap ülkeleri ve diğer uluslararası ortakların desteğiyle bir “geçici uluslararası istikrar gücü” konuşlandırılmasını içermektedir. Bu güç, uzun vadede Filistin’e bağlı bir polis gücü oluşturup eğitecektir.’ Bu durum, Filistin güvenlik mekanizmalarının doğrudan dış aktörlerin kontrolü altında inşa edileceğini, yani egemenliğin sınırlanacağını göstermektedir. Bir devletin en büyük gücü ordusu ve güvenlik gücüdür. Eğer bu dışarıya devrediliyorsa, o topraklarda egemenlik fiilen ortadan kalkıyor demektir. 15. madde bu açıdan Trump planının en kritik ve en tartışmalı unsurlarından biridir. Bu, Gazze’nin gelecekteki siyasi statüsünü bağımsız bir Filistin toprağı olmaktan çok, ‘uluslararası denetim altındaki özerk bir bölge’ haline getirme potansiyeli taşıyor.
9. ve 15. Madde Osmanlı Devleti’nin parçalanmasını planyan ve ölü doğan 1920 Sevr Antlaşmasını anımsatıyor. Bu antlaşmada yer alan maddelerden birine göre, İstanbul ve Boğazlar bölgesi (İstanbul Boğazı, Çanakkale Boğazı ve Marmara Denizi) Osmanlı egemenliğinden çıkarılıp İtilaf Devletleri tarafından kurulanuluslararası bir Boğazlar Komisyonu tarafından yönetilecekti.Boğazlara yönelik fiili karar mekanizması Türklerin elinde olmayacaktı. Sevr koca imparatorluğu bölme planıydı elbette, Gazze stratejik küçük bir bölge ancak uluslararası komisyon meselesi benzer yaklaşım. Gazze meselesi de ‘geçici’ veya ‘uluslararası barış/güvenlik gerekçesiyle’ sunuluyor ama gerçekte Gazze halkının egemenliğini ortadan kaldıran kalıcı bir mekanizma anlamına geliyor.
17. maddeye göre, Hamas planı reddederse veya uygulamayı geciktirirse, yukarıdaki noktalar yalnızca “terörden arındırılmış bölgelerde” hayata geçirilecektir. İsrail ordusu bu bölgeleri kademeli olarak uluslararası istikrar gücüne devredecektir. Bu madde, sürecin esasen Hamas’ı etkisiz hale getirmeyi hedeflediğini; Gazze’nin geleceğinin ‘silahsızlandırma,denetim, uluslararası gözetim’ zinciriyle belirleneceğini ortaya koymaktadır. Filistin meselesi ve iki devletli çözüm önerisi bu maddelerle sadece Hamas’ın varlığına indirgenmekte, sorunların merkezine koyulmaktadır. Gazze’nin yönetimi Filistin halkının iradesine değil, ABD öncülüğündeki uluslararası bir kurula devredilmektedir. Gazze’nin geleceği, Hamas’ın etkisizleştirilmesi ve güvenlik mekanizmalarının dış aktörlerce kurulmasına bağlanmaktadır. Bu, Filistin’in kendi güvenlik kapasitesini bağımsızca geliştirme imkanını ortadan kaldırmaktadır.
Akdeniz’de ileri karakol ‘Gazze’
Gazze Şeridi, Akdeniz kıyısında, Mısır ve İsrail arasında sıkışmış küçük bir bölge olmasına rağmen Doğu Akdeniz’in stratejik geçiş noktalarına yakın bir konumdadır. Doğu Akdeniz, günümüzde enerji nakil hatlarının, doğalgaz arama sahalarının ve deniz ticaret rotalarının merkezinde yer almaktadır. Gazze kıyıları, aynı zamanda Akdeniz’in doğusunu Süveyş Kanalı üzerinden Hint Okyanusu’na bağlayan hatların yakınında bulunur. Bu, Gazze’ye askeri-stratejik bir ‘karakol’ işlevi kazandırmaktadır.
1990’ların sonlarında Gazze açıklarında doğalgaz rezervleri keşfedilmiştir. Bu sahalar, tam kapasiteyle işletilmesi halinde Filistin’in enerji bağımsızlığını büyük ölçüde sağlayabilecek düzeydedir. Ancak bu rezervler İsrail’in askeri kontrolü, ablukalar ve siyasi anlaşmazlıklar nedeniyle bugüne kadar etkin şekilde kullanılamamıştır. Doğu Akdeniz’deki Leviathan, Zohr ve Afrodit sahalarıyla birlikte Gazze sahası da Batı’nın Rusya dışındaki enerji kaynaklarına erişim arayışında önemli rol oynayabilecek potansiyele sahiptir.
Gazze ayrıca, kara ticaret yolları açısından da kritik bir noktada yer alır; İsrail, Mısır ve Ürdün üzerinden Arap dünyasıyla Avrupa pazarlarını birbirine bağlayan ticaret rotalarının kesişimindedir. Sahip olduğu 37 km’lik Akdeniz sahili, güvenlik ve altyapı sorunları çözülürse önemli bir turizm destinasyonu haline gelebilir. Trump’ın bölgeye yönelik yatırım planlarına daha önce şahit olmuştuk. Trump’ın Gazze Riviera vizyonunda, Akdeniz kıyısında lüks tatil/turizm sahili, sahil boyunca lüks oteller, resortlar; yapay adalar bile önermiş, Plaj turizmi, kıyı gelişimi ön plana çıkarılmıştı.
Gazze’nin jeopolitik önemi göz önüne alındığında, barış planın ardında yalnızca güvenlik ve barış söylemi değil, aynı zamanda bölgenin enerji, turizm ve ticaret açısından sunduğu potansiyeli kontrol etme amacı da olduğu değerlendirilebilir. Gazze, Akdeniz’de stratejik bir ‘karakol’ işlevi görebilecek konumdadır. Savaş sonrası dönemde bölgenin ekonomik olarak yeniden yapılandırılacağı, ancak bu sürecin halkın iradesi yerine dış aktörlerin çıkarları doğrultusunda şekillendirileceği anlaşılmaktadır.
Sonuç olarak, Trump’ın 20 maddelik Gazze planı, görünürde Gazzelilerin acılarını dindirmeyi hedefleyen barış girişimi olsa da, meselenin özü olan iki devletli çözümden uzak, sorunları Hamas’ın varlığına indirgeyen, Filistin halkını siyaseten etkisiz hale getiren bir girişim olarak değerlendirilmektedir.