Haydi sizi 53 yıl önceye götüreyim. Her ne kadar ülkede gündem saat başı değişiyor ve yazılması gereken çok konu olsa da, bazı önemli yıldönümlerini de atlamak olmuyor.
Mustafa BAĞDİKEN
Her ne kadar ülkede gündem saat başı değişiyor ve yazılması gereken çok konu olsa da, bazı önemli yıldönümlerini de atlamak olmuyor.
Bakın, Türkiye’de hemen her ayın içine sıkışmış, geçmişte yaşanan ayrı bir acının, hüznün yıldönümü vardır.
6 Mayıs da öyle..
Şekli ve sebebi ne olursa olsun, infaz ve ölüm üzerine yazı yazmak çok zordur. Bazı durumlarda ise kaçınılmaz oluyor.
Tıpkı 6 Mayıs 1972 tarihi. Şimdilerde her yıldönümünde sağcısıyla da solcusuyla da ah vah diyerek andığımız Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idam edilişlerinin yıldönümü olması gibi.
Haydi o zaman sizi 53 yıl önceye götüreyim.
O dönemleri iyi biliyorum. 12 Mart 1971’de Memduh Tağmaç’ın Genelkurmay Başkanlığı döneminde verilen muhtıra, sıkıyönetim ilanı, hükümetin istifası, ardı arkası kesilmeyen operasyonlar, gözaltılar. Sonra bir çırpıda yapılan yargılamalar, idam kararları ve infazlar.
Bu idam kararları verilmeden önce, yerel muhabir olarak 1971’de dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ile tanışma ve fotoğraflarını çekme fırsatı buldum. Hem de nerede. Yalova Termal’deki Atatürk Köşkü’nün önünde.
Bugünkü adı “Etiyopya” olan Habeşistan İmparatoru Haile Selasiye Türkiye’ye gelmiş, her dini bayramı Termal’de geçirmeyi gelenek hale getiren dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay onu, Ekim ayına rastlayan Ramazan Bayramı’nda orada ağırlamıştı.
Ülke sıkıyönetim koşulları altında olduğundan tüm güvenlik askerlerde.
Belirli bir yaş grubunun adını çok iyi hatırlayacağını sandığım, o dönemin 1. Ordu Komutanı Orgeneral Faik Türün. Çok İnce uzun yapılı, gülümsediği hiç görülmeyen çok sert bir görünüme sahip bir asker. Sağcısının da, solcusunun da çok çekindiği bir isimdi.
Faik Türün, muhtemelen çok ender görülen bir gülümseme ile benden, Cumhurbaşkanı ve konuk imparator ile çekilen fotoğraflarını kendisine daha sonra götürmemi “rica” etmişti. Fotoğrafları o dönemin en güçlü haber ajanslarından Kadri Kayabal’ın sahibi olduğu Türk Haberler Ajansı adına çekiyordum.
O günden aklımda kalan bir detay da, konuk imparatorun yanında getirdiği, günümüzde Türkiye’de de bir ara meraklıları oldukça yaygın olan el kadar küçük süs köpekleri. Onların boyunlarındaki süslemeler ve taşların ‘vay canına” dedirtecek kadar çok pahalı oluşuydu. Halkı aç sefilken kendisinin lüks içinde yaşadığı çok konuşuluyordu.
ASILIP ASILMAYACAKLARI KONUSUNDA TEREDDÜT
Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın da o günlerde Ankara 1 Nolu Askeri mahkemede yargılandığını ve haklarında idam kararı verildiğini biliyordum.
İdam kararları henüz yeni alınmış, fakat asılıp asılmayacakları konusunda çeşitli görüşler vardı. Termal’e gitmeden önce telefonla konuştuğum ajansın o dönemki Yurt Haberleri Servisi Müdürü Hasan Yılmaer, bana Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını da sormamı istemişti. Medya dünyasında olanlar hatırlar, Hasan Yılmaer ileriki yıllarda benim de yıllarca çalıştığım Hürriyet Haber Ajansı’nın da Genel Müdürlüğü görevinde bulunmuştu.
O günlerde asılmayacakları yönündeki görüş daha ağırlıklıydı. Her şeyden önce, asker o kadar sert olmasına rağmen Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın tam aksine daha yumuşak ve babacan yapıya sahip olmasıydı.
Ajans merkezinden de yapılan bir hatırlatma ve Faik Türün ile fotoğraf çekimleri nedeniyle kurduğum iletişime güvenerek Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının akıbeti ile soru soracak oldum. Fakat Orgeneral Faik Türün hemen araya girerek eliyle "sus" işareti yapıp, biraz da zoraki gülümsemeyle “Boyundan büyük işlere karışma” gibi bir şeyler söyledi. Bir daha da ağzımı açamadım tabi ki..
Sonra 1972 yılı Mart ayı başında benim askere gidişim. Henüz ay olarak 20 yaşına girmemiş askerliğimin ilk durağı Manisa Batı Kışla’da bu üç fidanın asıldığını 6 Mayıs 1972’de acemi askerliğim sırasında öğrendim.
İnfazların gerçekleştiğini duyduğumda aklımdan ilk geçen ise, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın infazları neden önleyemediği sorusuydu.
Siz okurlara o günlerde kışlada yaşanan bir olayı da burada anlatmak istiyorum:
DENİZ GEZMİŞ İÇİN KENDİSİNİ ASAN ASKER
Sanırım infazların gerçekleştirildiğinin ertesi günü. Manisa Batı Kışla'daki acemi birliğinde bir telaş. Tek katlı askeri binalar çam ağaçlarının arasında. Hafızamda kalan fotoğrafa göre o çam ağaçlarının birçoğu, eğik ve dalları yaklaşık 2 metre yükseklikte yere paralel olarak büyümüş. Üzerine çıkıp yürünebilecek kadar eğimli. İşte bu ağaçlardan birinde bir asker kendisini asmış.
Sonra dediler ki; Deniz Gezmiş ve arkadaşları asıldığı için kendisini asmış. Gazetecilikte biraz mürekkep koklamışlığın merakıyla öğrenmeye çalıştıysak da, acemi bir asker olarak boyumuzu aştığından sorup soruşturmak ne mümkün.
Fakat kulaktan kulağa askerin intihar nedeni öyle anlatılıyordu.
Yıllardır o tür bir çam ağacı gördüğümde o anı gelir aklıma.
O gün bugündür de, Deniz Gezmiş ve arkadaşları asıldı diye kendisini asan o askeri de merak etmişimdir.
İDAM KARARINA TANIK OLMAK
Aslında bu satırların yazarı olarak, 12 Eylül 1980 döneminde de Gölcük’teki Donanma ve Sıkıyönetim Askeri Mahkemelerindeki duruşmaları sürekli takip eden ender gazetecilerden biriyim ve birçok idam kararına, kalemlerin kırılışına gazeteci olarak bir tek ben tanık oldum.
Orada 4 kişiyle ilgili verilen idam kararının infazı da İzmit’te yapıldı. İnfaz, geçtiğimiz yıllarda yıkılıp yerine okul kampüsü inşa edilen eski İzmit Cezaevi’nin avlusunda gerçekleştirilmişti.
Bu infaz, Türkiye’de son idam değildi, ama 4 kişi olarak son toplu infazdı.
Bu tarihe tanıklığımın da sosyal medya paylaşımlarımda ve bilgisayar arşivlerimde kalmasın istedim..