Bugün 3 Mayıs. Klasikleşmiş tanımıyla, Birleşmiş Milletler’in 1993’de aldığı kararla “Özgür basının önemini hatırlatmak, etik gazeteciliği desteklemek ve sansürün önlenmesi” amacıyla kutlama kararı aldığı Dünya Basın Özgürlüğü Günü..
Mustafa BAĞDİKEN
Türkiye’de matbaacılığın, dolayısıyla gazetelerin hurufat dediğimiz kurşun harflerle hazırlanıp basıldığı, şimdiki gazetecilere anlattığımızda gözlerini şaşkınlıkla açarak “Hocam taş devrinden mi bahsediyorsunuz” dediği dönemi bilen bir gazeteci olarak tanık olduklarımızı anlatsak zaman yetmez.
UNESCO Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nün 2025 temasını, “Cesur Yeni Dünyada Habercilik, Yapay Zekanın Basın Özgürlüğü ve Medya Üzerindeki Etkisi” olarak belirlemiş..
Şimdi Dünya genelindeki gazeteciliği bir kenara koyup, Türkiye’ye bir göz atalım.
Bakın, Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) 2025 endeksine göre Türkiye, 180 ülke arasında 159. sırada yer almış ve “çok vahim” kategorisinde değerlendirilmiş.
Biliyorsunuz bu ülkede gazete ve televizyonların yüzde 90’ı hükümet kontrolünde. Kayıtlara göre şu anda ülkede ne yazık ki 30’dan fazla gazeteci cezaevinde bulunuyor.
Televizyon haberlerinde de izliyorsunuz. Yayın durdurma cezaları, sansür, otosansür, gözaltı ve ekonomik cezalara bir de gazetecilere “elektronik kelepçeli ev hapsi” modası da çıkardılar.
Bildiğimiz kadarıyla bu yeni moda ceza ilk Özlem Gürses’e uygulandı. Şu anda ise gazeteci İsmail Saymaz ayağında elektronik kelepçe ile evinden dışarıya çıkmak için gün sayıyor. Kim bilir sırada daha kimler var..
Bunun bir de ekonomik yönü var.
Birkaç yıl önce el değiştiren büyük bir medya grubunun yıllardır tanıdığım üst düzey sayılabilecek çalışanıyla bir konuyla ilgili telefonla konuşurken, konu maaşlara geldi. “Ağabey ne yazık ki, belirli isimler dışında İstanbul gibi bir yerde editörler bile 30 bin TL dolayında maaş alıyor” demesine şaşırmadım bile.
Belediyelerde sıradan bir işçinin bile toplu sözleşmelerle 50 bin TL’nin üzerinde maaş aldığı günümüzde, ne yazık ki gazeteciye uygulanan tarife genelde bu.
Bir de artık bu meslekte zam da istenemez oldu. Alacağın cevap, “Beğenmiyorsan ayrıl, dışarda binlerce işsiz gazeteci var” olur.
Şu anda büyük hayallerle İletişim Fakültelerine girip Gazetecilik okuyan belki on binlerce genç var. Onlar da Türkiye’de yaşananları görüyor ve çok iyi biliyor. Baskıları ve ekonomik koşulları görünce bir kısmı yol yakınken bölüm değiştiriyor.
Aslında sıkıntıları say say bitmez..
Evet bu gün Dünya Basın Özgürlüğü Günü de, Türkiye’de saymakla bitmeyecek kadar yoğun olan baskılar nedeniyle, gazeteciliği özgürce yapmak, yapabilmek ne mümkün.
Ben yine de, bu mesleği tüm sıkıntılara rağmen boyun eğmeden yapmaya çalışan cesur yürek gazetecilerin Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nü kutluyorum.