Silahın değil diplomasinin konuştuğu yeni dönemde, SDG’nin geleceği Şam’la kurulacak denkleme bağlı. Ankara’nın verdiği mesaj net: Terörsüz Türkiye hedefi, sınır ötesinde silahsızlanma ve uzlaşı olmadan tamamlanmayacak.
Türkiye uzun yıllar boyunca terörle mücadelede askeri reflekslerin belirleyici olduğu bir güvenlik mimarisi kurdu. Ancak bugün gelinen noktada, sahadaki askeri üstünlüğün artık masaya taşındığı yeni bir evreye girildiği görülüyor. “Terörsüz Türkiye” söylemi yalnızca iç güvenlik politikası değil; Suriye merkezli, çok katmanlı bir diplomasi sürecinin de ana başlığı hâline gelmiş durumda.
Bu çerçevede son haftalarda dikkat çeken gelişme, Ankara’nın Şam hattında yeniden yoğunlaşan temasları. Özellikle İbrahim Kalın ve Hakan Fidan’ın Şam ziyaretleri, yalnızca sembolik bir normalleşme adımı değil; sahadaki aktörlere yönelik doğrudan mesajlar içeren stratejik hamleler olarak okunmalı.
SDG Dosyası: Silah mı, Siyaset mi?
Suriye’nin kuzeyinde varlık gösteren Suriye Demokratik Güçleri (SDG), Türkiye açısından uzun süredir terör örgütü PKK’nın uzantısı olarak tanımlanıyor. Ankara’nın kırmızı çizgisi net: sınır hattında silahlı, özerk ve merkezi otoriteden kopuk bir yapı kabul edilemez.
Ancak sahada dengeler değişiyor. ABD’nin bölgedeki angajmanını azaltma sinyalleri, Rusya’nın Şam lehine alan açması ve İran’ın etkisinin sınırlandırılmak istenmesi, SDG’yi yeni bir yol ayrımına sürüklüyor. Silahlı varlığın sürdürülebilir olmadığı bir tabloda, “Şam’la uzlaşı” ve “silah bırakma” seçeneği artık daha yüksek sesle konuşuluyor.
Burada kritik soru şu:
SDG, silahı tamamen bırakıp Suriye devletine entegre olabilir mi, yoksa bu yalnızca taktiksel bir geri çekilme mi?
Şam–Ankara Teması Ne Anlama Geliyor?
Türkiye’nin Şam’la kurduğu temas, SDG’ye verilen dolaylı ama net bir mesaj içeriyor:
“Alternatiflerin tükeniyor.”
Ankara açısından Şam’la sınırlı bir uzlaşı;
-
SDG’nin silahsızlandırılması,
-
sınır güvenliğinin kalıcı hâle getirilmesi,
-
mültecilerin kontrollü geri dönüşü
gibi başlıklarda işlevsel bir zemin yaratabilir.
Bu noktada Şam yönetiminin de önceliği örtüşüyor. Esad rejimi, ülke topraklarında tek silahlı gücün devlet olması gerektiğini savunuyor. Yani SDG’nin silah bırakması, Ankara ve Şam’ın nadir kesişen çıkar alanlarından biri.
Terörsüz Türkiye: Sınırların Ötesinde Bir Hedef
“Terörsüz Türkiye” artık yalnızca Türkiye’nin iç meselesi değil; Suriye’nin kuzeyi, Irak hattı ve Doğu Akdeniz dengeleriyle doğrudan bağlantılı bir güvenlik vizyonu. Bu nedenle Kalın ve Fidan’ın yürüttüğü diplomasi, klasik dış politika kalıplarının ötesine geçiyor; istihbarat, güvenlik ve siyaset aynı masada buluşuyor.
Önümüzdeki süreçte üç olasılık öne çıkıyor:
-
SDG’nin kademeli silahsızlanması ve Şam’a entegrasyonu
-
Direnç ve oyalama politikasıyla sürecin uzatılması
-
Uzlaşı sağlanamazsa Türkiye’nin yeni güvenlik hamleleri
Ankara’nın verdiği mesaj ise açık:
Masaya gelmeyen, sahada kalamaz.
Dolayısıyla bugün silahların susması, yalnızca bir askeri başarı değil; doğru zamanda kurulan diplomasinin sonucu olabilir. Türkiye, ilk kez bu kadar net bir biçimde “silah bırak – siyaset yap” denklemine alan açıyor. SDG için bu bir fırsat mı, yoksa son çıkış mı, bunu önümüzdeki aylar gösterecek.
Ancak kesin olan şu:
Terörsüz Türkiye hedefi, artık sınırların ötesinde yazılıyor ve bu hikâyede silahın değil, masanın belirleyici olması isteniyor.