Otomotiv sektörü geleceğe doğru hızla ilerlerken, “otonom araçlar” kavramı bu dönüşümün en dikkat çekici sembolü haline geldi.

Sürücüsüz otomobiller artık bir hayal değil; şehir testlerinde, trafiğin gerçek akışı içinde yer alıyor.
Ancak bu ilerleme, basit bir teknolojik yenilik değil; insanın kontrol duygusuna doğrudan bir meydan okuma.

Yüzyıllardır direksiyon, özgürlüğün sembolüydü.
Araba kullanmak, sadece bir noktadan diğerine gitmek değil, aynı zamanda kendi rotasını çizebilmekti.
Şimdi o direksiyon yavaşça makinelerin eline geçiyor.
Bu değişim, güvenliği artırsa da, insanın varlık alanını daraltıyor.

Otonom araçlar trafik kazalarını azaltabilir, enerji verimliliğini artırabilir.
Ama aynı zamanda etik soruları da gündeme getiriyor:
Bir kaza anında yapay zekâ kimin hayatını korumayı seçer?
Bu kararı yazılımcılar mı, yasalar mı belirleyecek?

Belki de asıl soru şudur:
Teknoloji bizi taşırken, biz hâlâ kendi yönümüzü biliyor muyuz?
Çünkü bazen en güvenli yolculuk, insanın kendi kontrolünde olandır.