Memleketime duyduğum özlem arttıkça, her günümü etkiliyor. Bazen bir koku bile beni geçmişe götürüyor...
Geçen hafta pazarda gezerken bir tezgâhtan yoğun bir tarçın kokusu geldi burnuma. Adımlarımı yavaşlattım, gözüm o yöne kaydı ama asıl dikkatimi çeken koku değildi; onun taşıdığı şeydi.
Bir an için, belki bir saniyeden bile kısa, kendimi annemin mutfağında buldum. Soğuk bir kış günü, pencere buğulu, sobanın üstünde tarçınlı çörek pişiyor. O koku, otuz yıl öncesinden bu yana hiç bu kadar net ulaşmamıştı bana.
Kokuların zamanı yok. Pasaportları, vize damgaları yok. Bir anda sınırları aşar, şehirleri geçer, geçmişi bugünün içine taşır. Ankara’da yaşadığım bunca yılda bunu çok sık fark ettim. Bazen bir yeni yıkanmış çamaşırın kokusu, çocukken giydiğim okul önlüğünü hatırlatıyor. Bazen bir soba dumanı, doğduğum sokaktaki ilk kışımı...
Göç etmek sadece fiziksel bir hareket değil. Geride bırakılan şeyler, taşınan valizlerden daha ağır olabiliyor. Özellikle kokular...
Çünkü onlar saklanmaz, unutulmaz, yerine konmaz. Yeni bir ülkeye alışmak kolay değil; yeni tatlara, yeni dillere, yeni ritimlere... Ama en çok da kokulara alışmak zaman alıyor. Çünkü her şey değişebilir ama bir ekmek kokusu, insanın içini ısıtan o tanıdık duyguya dönüştüğünde, “burası artık biraz ev gibi” demeye başlarsın.
Ankara’da bazen yürürken bir simit fırını önünden geçerim. O koku bana bu şehri sevdiren ilk şeylerden biri oldu. Sonra öğrendim ki Türkiye’de insanlar kokuyu da paylaşır. Yeni pişmiş börek kokusuyla komşuya tabak gönderilir, ıhlamur kokusuyla misafir ağırlanır. Bu bana tanıdık olmayan ama çok insani gelen bir şeydi. Zamanla ben de bu kokuların içine karıştım. Evim değişti, çevrem değişti ama koku, hafızamın pusulası oldu.
Bazen insanlar ev hasretini tarif edemez. Ama bir gün markette rafta tanıdık bir sabun bulurlar, açar açmaz içleri sızlar. İşte o an, kelimelere ihtiyaç kalmaz. Ev uzakta değildir artık. O sabunun kokusu kadar yakındır.
Otuz yıl geçti. Bu şehir artık benim de şehrim oldu. Ama hâlâ bazı kokular, beni çok uzak bir yere götürmeye devam ediyor.
Ve ben her defasında şunu anlıyorum: Kimi yerler insanın içinde yaşamaya devam eder. Onların adresi yoktur, ama kokusu hep aynıdır.