Hayatın hızla aktığı büyük şehirlerden uzak, Mengen'in sessiz sabahlarında zaman başka bir ritimle akıyor.

Sabahları Ankara'nın kalabalığından uzak, Mengen'in serin havasında uyanmak, bambaşka bir his veriyor insana. Burada gün, kahve kokusuyla ve uzaklardan gelen kuş sesleriyle başlıyor. Şehrin gürültüsü, korna sesleri yok; sadece hafif bir rüzgarın yapraklara fısıldadığı sessiz bir dünya var.  

Mengen sabahları acele etmiyor. İnsanlar erkenden kalksa da adımlarında bir telaş yok. Fırından yeni çıkmış ekmeklerin kokusu, dar sokaklarda yavaşça yayılıyor. Pazara giden yaşlı teyzeler, tarlaya yürüyen amcalar… Herkes günün sabahına, sanki doğanın ritmine ayak uydurur gibi karışıyor.  

Bazen yürüyüşe çıkıyorum. Havanın kokusu değişiyor burada; toprakla harmanlanmış temiz bir serinlik var. Bir köy kahvesinin önünden geçerken içeriden yükselen sohbet sesleri duyuluyor. Biri tavla oynuyor, diğeri gazetesini okuyor. Hiçbirinin acelesi yok, çünkü Mengen sabahları sabırla, usul usul akıyor.  

Büyük şehirde her sabah bir yarış gibiydi; burada ise sabahlar bir armağan gibi. Zamanla anlıyor insan: Hayat sadece hızlı yaşamakla değil, bazen yavaşlamayı seçmekle de güzelleşiyor. Mengen’in sabahları bunu insana sessizce fısıldıyor.