Dünya siyaseti uzun zamandır Batı merkezli dinamiklerle şekillendi. Lakin son on yılda dengelerin hızla değiştiği apaçık ortada. Dünya düzeninde çatırdamalar başladı. Uluslararası sistemin ağırlık merkezi giderek Asya Pasifik bölgesine kayıyor. Bu bölge artık haritada bir coğrafi bölge değil; büyük güç rekabetinin sahnesi ve küresel geleceğin laboratuvarı halinde...

ABD, Çin, Japonya, Hindistan ve Avustralya gibi aktörler, Pasifik’in sularından Güneydoğu Asya’nın enerji yollarına kadar geniş bir coğrafyada etki alanlarını genişletme yarışına girmiş durumda. Amerika, Çin’i çevreleme stratejisini güçlendirirken; Çin, Kuşak ve Yol Girişimi ile sadece kıtaları değil, yeni güç hatlarını da birbirine bağlayacak. Avustralya, Japonya ve Hindistan gibi bölgesel güçler de kendi savunma kapasitelerini artırıyor ve ABD ile savunma iş birliklerini derinleştiriyor. Son dönemde sıkça gündeme gelen QUAD (Quadrilateral Security Dialogue) ve AUKUS gibi ittifaklar, bölgede bloklaşmanın belirginleştiğine işaret ediyor. Bu demek oluyor ki Asya-Pasifik'te esen rüzgarlar, küresel fırtınalara dönüşebilir.

Türkiye'nin Asya-Pasifik'e Bakışı: "Yeniden Asya" Vizyonu

Türkiye için bu değişim sadece uzaktan izlenecek bir gelişme değil.
 Yeni yüzyılın kartları burada karılırken, masa dışında kalmak lüks değil, kayıp olur.
 Bu gerçeği gören Ankara, 2019'da “Yeniden Asya” açılımını başlattı.
 Ve bugün, bu vizyonun ne kadar hayati olduğu daha net görülüyor.
Türkiye, Asya-Pasifik'teki yeni oyun planına üç ana başlıkta dâhil oluyor:
Ticaret: Yükselen Asya ekonomilerine açılarak, ihracatını çeşitlendiriyor.
Savunma ve Teknoloji: İHA-SİHA teknolojileri, Türk savunma sanayini bölgede cazip bir alternatif haline getiriyor.
Diplomasi: ASEAN ve Şanghay İşbirliği Örgütü gibi çok taraflı yapılarla diplomatik derinlik kazanıyor.

Bugün Güneydoğu Asya’dan Japonya’ya kadar birçok ülke Türkiye’yi yeni nesil bir iş ortağı, güvenilir bir dengeleyici güç olarak görüyor.

Türkiye'nin Asya-Pasifik politikasında çok yönlülüğü ve dengeyi esas alması gerekiyor.
 Ne yalnızca ekonomik fırsatların cazibesiyle hareket edilmeli, ne de büyük güçlerin rekabetinde savrulacak bir konuma düşülmeli.
Bugün Asya-Pasifik'te şekillenen her hamle, sadece bölgesel değil, küresel sonuçlar doğuracak.
Güç, sadece silahlarla değil; enerji hatlarında, teknoloji yarışında ve diplomatik masalarda kazanılacak.
Türkiye bu yeni dünyada etkili olmak istiyorsa, rotasını doğru belirlemek ve hamlelerini zamanında yapmak zorunda.
 Çünkü unutmayalım:
Gelecek, izleyenlerin değil, oyunun kurallarını yazanların olacak.