2025 Kanada genel seçimleri, sadece ulusal politik dinamikleri değil, küresel diplomatik dengeleri de değiştirecek çapta sonuçlar doğurdu. Eski Merkez Bankası Başkanı ve Liberal Parti lideri Mark Carney’nin, Donald Trump’ın söylemlerine doğrudan karşı çıkan stratejisiyle elde ettiği seçim zaferi, Kanada’da olduğu kadar Washington’da da dikkatle izleniyor.
Carney, seçim kampanyasında açıkça şu mesajı verdi: “Kanada, Trump’ın arka bahçesi olmayacak.” Bu sözler, yalnızca bir siyasi duruş değil; aynı zamanda Kanada’nın dış politika önceliklerinin, ekonomik yönelimlerinin ve kimlik siyasetinin yeniden tanımlanması anlamına geliyor.
Carney’nin Anti-Trump Stratejisi: Kimliğe Sahip Çıkmak
Donald Trump’ın 2024 sonunda ikinci kez ABD Başkanı seçilmesinin ardından Kuzey Amerika’daki diplomatik hava sertleşti. Trump’ın “Kanada bizim kontrolümüz altındaki doğal genişleme alanımızdır” şeklindeki açıklamaları ve gümrük vergilerini artırması, Ottawa’da büyük tepkiyle karşılandı. 2025 kampanya döneminde Mark Carney, bu söylemleri merkezine alarak seçmene şu net mesajı verdi:
“Egemenlik bir pazarlık konusu değildir. Kanada, kendi yolunu kendi çizecek.”
(Mark Carney, seçim mitingi – Toronto, Nisan 2025)
Carney’nin kampanyası ekonomik milliyetçiliği, sosyal devlet vurgusunu ve Trump’a meydan okuyan diplomatik bağımsızlık anlayışını bir araya getirerek, Liberal Parti’ye yeni bir ivme kazandırdı. Bu stratejiyle Carney liderliğindeki Liberaller, 343 sandalyeli Avam Kamarası’nda 172 sandalyeyi kazanarak iktidara geldi.
Kanada-ABD İlişkilerinde Soğuk Rüzgarlar
Carney’nin seçim zaferi, ABD-Kanada ilişkilerini daha da gerdi. Trump’ın “Kanada’ya otomotiv ve tarım ürünleri üzerinden vergi kıskacı uygulayacağız” yönündeki çıkışları, yeni Ottawa yönetimi tarafından “ekonomik şantaj” olarak tanımlandı. Seçim sonrası ilk basın toplantısında Carney’nin şu sözleri dikkat çekti:
“Kanada, tehditlere boyun eğmez. Ne siyasi ne ekonomik bağımlılık kabul edilemez.”
Bununla eş zamanlı olarak Kanada, ABD-Meksika-Kanada Anlaşması’ndan (USMCA) çekilmeyi değerlendirdiklerini açıkladı. Ottawa ayrıca, Avrupa Birliği ile yeni bir dijital ticaret anlaşması ve Japonya ile teknoloji odaklı özel iş birliği görüşmelerine başladı.
Ekonomik Bağımsızlık Politikası: Yeni Ticari Eksenler
Trump’ın “Kanada’nın ekonomik motorlarını elimizde tutuyoruz” iddialarına karşılık Carney, kampanyasında ülkenin ABD bağımlılığını azaltacak ekonomik reformlara odaklandı.
Yeni dönemde hükümetin öncelikleri arasında şunlar yer alıyor:
AB ve Asya ile ticaret hatlarının genişletilmesi
Yerli enerji kaynaklarına yatırım (özellikle hidrojen)
Elektrikli araç endüstrisinin teşviki
Konut krizini çözmeye yönelik ulusal plan
Bu politikaların temelinde yatan stratejik bakış açısı, Kanada'nın dış ticaretinin %73’ünün ABD’ye bağımlı olmasından doğan kırılganlığı azaltmak.
Diplomatik Rezonans: Küresel Duruşta Güçlenen Kanada
Carney’nin seçim zaferi, sadece iç politikadaki değişimle sınırlı kalmadı. Uluslararası kamuoyunda da geniş yankı buldu. Avrupa basını Carney’nin zaferini “Trump’a verilen demokratik bir cevap” olarak değerlendirdi.
Frankfurter Allgemeine Zeitung’da şu yorum dikkat çekti:
“Kanada halkı, Trumpçılığın sınır ötesi etkilerine karşı oy kullandı. Carney’nin zaferi, demokrasinin sınır tanımadığını hatırlattı.”
Öte yandan, ABD’de Cumhuriyetçi senatörler Kanada'nın "bağımsızlık oyunları"nın bedelini ekonomik yaptırımlarla ödeyeceğini ileri sürüyor.
Kanada'nın Yeni Yolu: Çok Kutuplu Bir Vizyon
Carney’nin liderliğinde şekillenen yeni dış politika vizyonu, çok kutuplu dünya düzenine uyum sağlamaya ve “tek müttefike bağımlı olmayan” bir Kanada inşa etmeye odaklanıyor.
Bu yaklaşım, Türkiye gibi yükselen bölgesel güçlerle de yeni ortaklıkların kurulabileceği anlamına geliyor.
2025’in ikinci yarısında Ottawa, Güneydoğu Asya ve Kuzey Avrupa ülkeleriyle yeni ekonomik ve savunma protokolleri oluşturmayı planlıyor. Bu da Kanada’nın dış politika ajandasını Trump ekseninin dışına taşıma çabasını güçlendiriyor.
Sessiz Ülke Artık Yüksek Sesle Konuşuyor
Sonuç olarak Mark Carney’nin zaferi, sadece Liberal Parti’nin değil, Kanada kimliğinin yeniden inşası anlamına geliyor.
Trump’ın dışlayıcı, baskıcı ve agresif politikalarına karşı Carney'nin centilmen ama sert duruşu, Kanada halkı nezdinde karşılığını buldu. Artık ABD’nin gölgesinde kalan bir Kanada değil; kendi değerlerine ve çıkarlarına göre yol alan, bağımsız, dirençli bir Kanada konuşuluyor.
Carney’nin başarısı, sessizce küresel siyasette büyük rol oynayacak yeni bir aktörün yükselişinin habercisi olabilir.