Her sabah uyandığınızda sizi “yeniden yaratacağına” söz veren mucize diyet listeleriyle karşılaşıyorsanız, yalnız değilsiniz. Sosyal medyada "3 günde 5 kilo", "Yiyerek zayıflayın", "Sadece limonla göbek eriten mucize tarif!" gibi başlıklar artık sıradanlaştı. Ancak işin gerçeği şu: Bu başlıklar sadece umudu değil, sağlığı da çalıyor.

Bilinçsiz diyet, ne yazık ki sadece kilo vermek için değil, kabul görmek, sevilmek ve toplumsal kalıplara uymak için bir araç haline geldi. Özellikle gençler, ince bir bedenin başarı, güzellik ve mutluluğun garantisi olduğuna inandırılıyor. Ve bu uğurda bedenlerine açlık, yorgunluk, depresyon ve bazen de kalıcı sağlık sorunlarını reva görüyorlar.

Bir beslenme uzmanı olmadan uygulanan her “şok diyet”, vücudu sadece kilo kaybına değil, kas kaybına, su kaybına, hatta hormon bozukluklarına sürüklüyor. Metabolizma yavaşlıyor, bağışıklık sistemi zayıflıyor ve en önemlisi bedenle kurulan ilişki bozuluyor. Yemeğin düşman, tartının kutsal bir yargıç haline geldiği bu denklemde kazanan kimse olmuyor.

Daha da kötüsü, bu bilinçsiz diyetler bazı bireyleri yeme bozukluklarının pençesine atıyor: anoreksiya, bulimia, tıkınırcasına yeme... Bu hastalıklar sadece bedeni değil, ruhu da örseliyor. Ve çoğu zaman “sadece birkaç kilo verip bırakacaktım” diye başlıyor.

Sağlıklı olmak, incelmekten ibaret değil. Sağlıklı olmak; bedenine iyi davranmak, ona ihtiyaç duyduğu besinleri vermek, egzersizi cezalandırma değil, şefkat olarak görmek demek. Bedenimizin bir kıyafet değil, bir yaşam alanı olduğunu hatırlamak zorundayız.

Unutmayın, her beden değerlidir. Ama her bedenin ihtiyacı aynı değildir. Diyet değil, denge gerekiyor bize. Moda olan değil, sürdürülebilir olan. İnce görünmek değil, sağlıklı yaşamak. Ve bu farkındalıkla, artık kendimize sormamız gereken soru şu: Kilo vermek mi istiyoruz, yoksa kendimize daha çok iyi bakmayı mı öğrenmek?