Marmara ile Ege’nin kesiştiği noktada, adeta iki denizin kardeşliğini simgelercesine dimdik duran bir şehir: Balıkesir. Ne bağırır ne gösteriş yapar ama hep oradadır; üretir, geliştirir, sabırla ve sağlam adımlarla büyür. Kimilerinin sadece “geçerken uğradığı” bir yer gibi görünse de Balıkesir, Türkiye’nin sessiz ama vazgeçilmez güçlerinden biridir.

Balıkesir’i yalnızca Edremit zeytini, Ayvalık tostu ya da Akçay’ın serin sularıyla hatırlayanlar çok şey kaçırıyor. Çünkü bu şehir, sadece doğasıyla değil, aynı zamanda insanıyla, kültürüyle, tarımıyla ve sanayisiyle de dikkat çekiyor.

Zeytincilik desek, dünya ligindeyiz. Süt ürünleri derseniz, Türkiye'nin peynir haritasında Edremit'ten Susurluk'a uzanan geniş bir alan kaplıyor. Tarımsal üretimde çeşitlilik deseniz, meyvesinden sebzesine kadar bereketli toprakların cömertliğini gösteriyor. Sanayi deyince ilk akla gelen yerlerden biri olmayabilir ama Bandırma’da, Gönen’de yükselen organize sanayi bölgeleri sessizce büyüyor.

Ama en kıymetlisi, Balıkesir’in insanı. Alçakgönüllü, çalışkan, sabırlı. Büyük şehirlerin gürültüsünden uzak ama her daim gözünün bir ucuyla memleketin gidişatını izleyen, sorumluluk sahibi bir topluluk yaşıyor bu şehirde.

Turizm konusunda da hâlâ elindeki değerin farkında olmayan bir potansiyele sahip Balıkesir. Ayvalık, Cunda, Altınoluk gibi yerler, sezonluk akınlara uğrasa da sürdürülebilir turizm politikalarıyla dört mevsim cazibe merkezleri haline gelebilir. Kaz Dağları’nın eteklerinde yürüyen doğa, Balıkesir’in her köşesinden insanlara sesleniyor: “Ben buradayım, bana sahip çık.”

Balıkesir’in en büyük ihtiyacı, belki de daha fazla anlatılmak. İstanbul’a 2-3 saat mesafede, tarımın, sanayinin ve doğanın el ele verdiği böyle bir kent, neden Türkiye’nin lokomotif şehirlerinden biri olmasın?

Gelin, Balıkesir’i sadece bir durak olarak değil, bir varış noktası olarak düşünelim. Çünkü bu şehir, çok daha fazlasını hak ediyor.