(TBMM) - TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda Cumhurbaşkanına TSK'da atama yetkisi de veren düzenlemelerin de yer aldığı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi görüşmeleri sürüyor. CHP Manisa Milletvekili Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu, retör atamalarının Cumhurbaşkanı tarafından yapılmasına ilişkin, "Baktığınız zaman, getirdiğiniz uygulama 1980 darbecilerine bile rahmet okutur düzeyde. Peki, ne oldu yani bu düzenlemeden sonra, 2016 yılından sonra ne oldu? Özerkliğini zaten çok önceden yitirmiş ve tartışmalı olan üniversiteler, akademi tamamen Cumhurbaşkanına bağlandı" dedi.

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’da belediyelere ilişkin düzenlemeler ile Cumhurbaşkanınca teğmen ve albay rütbeleri arasındaki subaylardan uygun görülenler hakkında disiplinsizlik gerekçesiyle ayırma kararı verilebilmesini öngören Anayasa Mahkemesinin 703 Sayılı KHK'nın bazı hükümlerini iptal etmesi nedeniyle yeniden yapılan düzenlemeleri içeren kanun teklifi görüşmeleri sürüyor. CHP Manisa Milletvekili Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu, konuşmasında şu ifadelere yer verdi:

"Bununla ilgili Cumhurbaşkanına ayrıca yetki vermeye gerek yok"

"Anayasa’nın 128'inci maddesi açıkça 'Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir' demektedir. Anayasa Mahkemesi bu maddeyi Anayasa’nın mülga 91'inci maddesi kapsamında değerlendirmiş, 128'inci madde yönünden ayrıca incelememiştir ancak Cumhurbaşkanının subayların bekleme sürelerini belirleyecek olması açıkça Anayasa 128'inci maddeye aykırılık barındırmaktadır. Madde gerekçesine baktığımız zaman da çeşitli nedenlerle kuvvet komutanlıklarının rütbe karşılama oranlarında eksiklik veya fazlalık oluşması ihtimali değişikliğe gerekçe olarak gösterilmiştir. 926 sayılı Kanun'un 31'inci maddesi esasında Cumhurbaşkanına olağanüstü durumlarda -nedir bu olağanüstü durum, savaş durumunda- bu sürelerin yarıya kadar indirilmesi yetkisini zaten vermiştir. Yani akla ne geliyor başka 'olağanüstü durum' dendiği zaman? Şu geliyor; daha önce de olduğu gibi, kumpas davalarında darbe girişimi sonrasında birtakım bozulmalar oldu bu yapıda ama böyle dahi olsa, bu ihtimal gözetilerek bu gelmiş dahi olsa biz bunu gayet rahatlıkla kanunla düzenleyebiliriz; bununla ilgili Cumhurbaşkanına ayrıca yetki vermeye gerek yok, zaten bu da Anayasa'ya aykırı.

"Darbe döneminden bile daha gerideyiz"

Teklifin 7'nci maddesiyle de rektör atamalarıyla ilgili Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararı verdiği hükümler aynen gelmektedir. Şimdi, buna göre 'Devlet ve vakıf üniversitelerinde rektörü Cumhurbaşkanı atar' denilmektedir. Rektör atanacaklarla ilgili herhangi bir kriter yok, görev süresi kısıtlaması yok, dönem kuralı yok, seçim yok. 1980 öncesinde bakıldığı zaman darbeden önce  seçim vardı. Darbeciler seçimi kaldırdı, 'Devlet Başkanı atar' dediler ancak hiç değilse 15 yıl devlette görev alma gibi bir kriter getirmişlerdi ve YÖK'ün belirlediği 4 aday arasından Cumhurbaşkanı seçmekteydi ve beş yıllığına atamaktaydı. Şimdi, bunların hiçbir tanesi yok. Bakın, söylediğim şeylerde darbe döneminden bile daha gerideyiz. 1980'den sonra bu seçim kalkmıştı ancak şöyle bir şey vardı; en az üç yıl profesörlük yapmış insanlar arasından seçimle en yüksek oyu alan 3 aday arasından Cumhurbaşkanı seçiyordu yani baktığınız zaman, getirdiğiniz uygulama 1980 darbecilerine bile rahmet okutur düzeyde. Peki, ne oldu yani bu düzenlemeden sonra, 2016 yılından sonra ne oldu? Özerkliğini zaten çok önceden yitirmiş ve tartışmalı olan üniversiteler, akademi tamamen Cumhurbaşkanına bağlandı.

Burada baktığımız zaman, atamalarda bir seçim yok, liyakat yok. Ne var; itaat var. Yani atamalardaki tek kriter partiye ve lidere itaate indirgenmiş durumda. Peki, hâl böyle olunca ne oluyor? Üniversiteler adeta bir akraba şirketi, akraba üniversitesi hâline geliyor ve 'Güldür Güldür' gibi mizah programlarına skeç malzemesi oluyor. 

"Ortada günden güne kötüye giden bir manzara var"

Hacettepe Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Ankara,  Ege gibi üniversiteler 500 sıralamasına girebiliyorken çok ciddi bir düşüş söz konusu. Başka veriler de var yani akademinin gelmiş olduğu bu kötü durumu belgeleyen, destekleyen başka veriler de var. Güzel bir çalışma yapılmış. 2019 yılında yapılan bir çalışma; 206 üniversitede yapılmış ve bu üniversitelerden 68 tanesinin rektörünün uluslararası makalesi yok. Uluslararası makalesi olan 138 rektörün 71'inin uluslararası atfı yok yani rektörlerimizin ve üniversitemizin gelmiş olduğu durum bu. Başka bir veri size; son altı yılda dünyada ve Türkiye'ye yayınlanan makalelerin yer aldığı dergilerin etki değerlerine göre yüzde 25'lik çeyreklere göre dağılımına baktığımız zaman, 2023 yılında Türkiye'de 1'inci çeyrekte yer alan makale oranı yüzde 30, geçmişe göre bir artış var ama dünya ortalaması yüzde 49,98 yani neredeyse yarısı, çok ciddi bir makas var. 4'üncü çeyrekte yer alan makalelere baktığımız zaman ise yüzde 18,9 Türkiye'de, dünya ortalaması yüzde 8,83 yani büyük bir fark var. Yani özetle söylemek istediğim şey, böyle bir akademi yapısıyla, böyle bir üniversite yapısıyla  nasıl ilerleyebiliriz?

Ortada böylesine bir kötü tablo varken tartıştığımız konulara da bakıyorum, inanın üzülüyorum yani mesela Millî Eğitim Bakanı çıkmış, karma eğitimi tartışmaya açmaya çalışıyor. Ortada böylesine kötü bir tablo var, günden güne kötüye giden bir manzara var. Hiç işimiz gücümüz yokmuş gibi  şu anda tartışmaya açılan konu ne? İşte karma eğitim yapılsın mı, yapılmasın mı? Ülke ne yazık ki bu tip şeylerle zaman kaybetmekte.''

Kaynak: ANKA