Ona göre doğa artık fısıldamıyor, resmen çığlık atıyor. Ve bu çığlığı duymamak için kulaklarımızı bilerek tıkıyoruz.
“KENDİ KONFORUMUZU, ÇOCUKLARIMIZIN GELECEĞİNE TERCİH EDİYORUZ”
"İklim krizi dediğimiz şey aslında bizim krizimiz. Bu kadar üret, bu kadar tüket, sonra da 'doğa neden böyle yaptı?' diye şikâyet et. Olmaz ki. Kendi elimizle bozduğumuz dengeden şimdi kaçmaya çalışıyoruz" diyen Yurdakul, insanların doğaya hükmetme hırsının artık geri dönülemez sonuçlar yarattığını söylüyor.
KÜÇÜK ADIMLAR, BÜYÜK ETKİLER
Günlük hayatta yapılan basit değişimlerin bile çok şeyi etkileyebileceğini hatırlatan Yurdakul, "Gereksiz plastikten kaçınmak, toplu taşıma kullanmak, az ama bilinçli alışveriş yapmak. Bunlar aslında dünyanın nefes almasını sağlıyor. Ama biz hâlâ tüketimin dozunu kaçırıyoruz" diyor.
GENÇLERE UMUT VAR MI?
Yine de karamsar değil. Özellikle genç kuşakta bu farkındalığın arttığını belirten Gülnur Yurdakul, “Daha çok okuyorlar, sorguluyorlar, alışkanlıklarını değiştirmeye daha yatkınlar. Bu yüzden hâlâ umut var diyorum. Ama zaman daralıyor, bekleyecek vaktimiz yok” diye ekliyor.
"DOĞAYA DEĞİL, AYNAYA BAKMALIYIZ"
Röportajın belki de en çarpıcı cümlesi şu oldu:
“İklim değişmiyor aslında. Biz değişiyoruz. Sabırsız, doyumsuz, duyarsız hâle geliyoruz. O yüzden doğaya değil, önce aynaya bakmalıyız.”