(TBMM) - CHP Kayseri Milletvekili Aşkın Genç, Diyanet İşleri Başkanlığı’na dışarıdan içerik hazırlatma ve vaaz verdirme yetkisi tanıyan düzenleme üzerine yaptığı konuşmada, "İçeriği belirsiz, denetimi yetersiz, ölçütü tanımsız hiçbir kamu yetkisi olamaz. Bu teklif yasa değil, imtiyaz inşa ediyor" dedi. Genç, konuşmasında torba yasanın Meclis’in denetim hakkını zayıflattığını da vurguladı.
CHP Kayseri Milletvekili Aşkın Genç, TBMM Genel Kurulu'nda Diyanet İşleri Başkanlığı’na dair maddeleri içeren torba kanun teklifinin görüşmelerinde; Başkanlığa dışarıdan kişilere içerik hazırlatma ve vaaz verdirme yetkisi tanıyan maddenin, kamu kaynaklarının kullanımında şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkeleri açısından sakıncalar barındırdığını ifade etti. Genç, düzenlemenin torba yasa pratiğiyle Meclis komisyon işleyişini de zedelediğini belirterek şunları kaydetti:
"Görüşmekte olduğumuz 210 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 8’inci maddesiyle, Diyanet İşleri Başkanlığı’na dışarıdan bazı kişilere ‘rapor yazdırma, kitap hazırlatma, makale yazdırma, çeviri yaptırma, vaaz verdirme’ gibi hizmetler için yetki veriliyor. Bu hizmetlerin bedeli kamu kaynaklarından karşılanacak. Ama kimdir bu kişiler? Ne zaman, nasıl, hangi ölçütlerle görevlendirilecekler? Bu içerikler nasıl hazırlanacak, kim tarafından onaylanacak? Bu soruların hiçbirine bu teklifte cevap yok. Hangi kurumsal düzen böyle çalışır? Burada yalnızca Diyanet’in görev tanımı değişmiyor. Burada kamusal yetkinin kapsamı genişletiliyor; denetimin çerçevesi ise tamamen silik bırakılıyor. Bizler, milletin iradesiyle burada oturan vekiller olarak, yetki verirken aynı zamanda sınır çizmeye de mecburuz. Yetki varsa, denetim olmalı. Kamu görevi varsa, kamuya hesap verme zorunluluğu da olmalı. Hiç kimseye ‘istediğini yaz, istediğine okut, parasını milletten al’ diyemezsiniz.
"Her şeyi birbirine karıştırıp denetimsizleştirmek istiyorsunuz"
Bu yetki ilk olarak 2018’de bir KHK’yla verilmişti. Anayasa Mahkemesi bu düzenlemeyi iptal etti. Gerekçesi açık; bu tür bir yetki temel haklarla ilgilidir ve sadece kanunla düzenlenebilir. Bugün burada biz, o iptal edilen hükmün aynısını, hiçbir içeriksel değerlendirme yapmadan kanunlaştırıyoruz. Peki neden? Çünkü bu teklif, yalnızca bir içerik düzenlemesi değil; bir kanun yapma anlayışının tipik ürünüdür. Anayasa Mahkemesi iptal etmiş, süre daralmış, çözüm ne? Farklı kurumlardan, farklı başlıklardan onlarca düzenlemeyi bir torbaya doldur, Plan ve Bütçe Komisyonu’na gönder. Oysa bu maddenin doğal olarak yeri Diyanet’le ilgili ihtisas komisyonudur. Ama bunu yapmıyorsunuz. Çünkü usule uygun tartışmak istemiyorsunuz. Çünkü her başlığı kendi bağlamında ele almak yerine, her başlığı birbirine karıştırıp denetimsizleştirmek istiyorsunuz. Bu Meclis’in denetim hakkını da halkın bilgi alma hakkını da bir torbanın içine sıkıştırıyorsunuz. Torba kanun uygulaması artık siyasal bir manipülasyon aracına dönüşmüştür. Yasamanın itibarını zedeleyen de kamuoyunun güvenini tüketen de tam olarak budur.
"Diyanetin binlerce kadrosu varken neden dışarıdan birilerine görev verecek?"
Konu sadece bir idari düzenleme değil. Bu teklif, devletin din ile ilişkisini yöneten çerçevenin denetimsiz şekilde genişletilmesidir. Diyanet’in hizmet alanı büyürken, bu yetkilerin nasıl kullanılacağına dair hiçbir kural, ilke, denetim mekanizması getirilmemektedir. Bu kadar büyük bir serbestlik kamu yönetiminde kabul edilemez. Şimdi soruyorum, dışarıdan görevlendirilecek bu kişiler hangi kriterlere göre seçilecek? Bu hizmetler neye göre fiyatlandırılacak? Kim kime ne yazdıracak, hangi inanca, mezhebe, yoruma göre içerik oluşturulacak? Bu içerikler kamuoyunun bilgisine açık olacak mı, yoksa kapalı kapılar ardında mı üretilecek? Diyanetin binlerce kadrosu varken neden dışarıdan birine görev verilecek? Bu soruların cevabı yoksa, burada yasa değil, imtiyaz inşa ediliyor demektir.
"Siyasetin gölgesini büyüten, kamu denetimini daraltan bir yapı kurulmak isteniyor"
Biz din üzerinden kurulan denetimsiz alanları sorguluyoruz. Kamu gücüyle kitap yazdıracaksanız, o kitabın içeriği de hesabı da kamuya açık olmak durumundadır. Vaaz verdirtecekseniz, o kürsüde ne söylendiği de kamunun denetiminde olmak zorundadır. Adı ister ‘uzman’ olsun, ister ‘danışman’, bu ülkenin vergileriyle içerik üretecekseniz, bu işte torpil değil liyakat esas olmalıdır. Bu maddeyle kurulmak istenen sistem şudur: Adrese teslim görevlendirmeler, denetimsiz içerik üretimi, kamu bütçesinden yapılan sınırsız ödemeler… Siyasetin gölgesini büyüten ama kamu denetimini daraltan bir yapı.
"Kamu yetkisi sadakatle değil, liyakatle kullanılır"
Burada hepimizin sorumluluğu var. Eğer bu düzenlemeye göz yumarsak, yarın sadece kaynaklar değil, inanç alanı da partizanlığın ve keyfiliğin alanı haline gelir. Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz, hiçbir kamu kurumu adına ‘bu kişiye içerik yazdıracağım, bu kişiye vaaz verdirteceğim, bedelini de devletten alacağım’ anlayışını kabul etmiyoruz. Bu torba teklif, torpilli içerik üretiminin yasası olamaz. Kamu, kişiye göre değil; kurallara göre çalışır. Kamu bütçesi, mahremiyetin değil, şeffaflığın kaynağıdır. Kamu yetkisi, sadakatle değil liyakatle kullanılır. Bu nedenle, 8’inci maddeye ve teklifin tamamına ret oyu vereceğimizi ifade ediyor, halkın iradesini temsil etmenin gereği olarak bu Meclis’i şeffaflığa, eşitliğe ve kamu yararına çağırıyorum."