(ANKARA) - DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Yeni Yol Grup Başkanvekili Mehmet Emin Ekmen, terör örgütü PKK’nın fesih kararının ardından yaşanan sürece TBMM’nin kurumsal düzeyde henüz dahil olmadığını belirterek, “TBMM üç temel adımı gecikmeksizin atmalıdır” dedi. Ekmen, bu adımları, “TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un TBMM’yi özel bir gündemle toplantıya çağırması, Meclis bünyesinde İzleme ve Yönlendirme Komisyonu kurulması ve iktidarın demokratikleşme ve anayasal reformlar konusundaki vaatlerini somutlaştıran bir temel metni TBMM’ye sevk etmesi” olarak sıraladı.

2013-2015 döneminde çözüm sürecinde “akil insan” olarak görev alan DEVA Partisi Mersin Milletvekili, Genel Başkan Yardımcısı ve Yeni Yol Grup Başkanvekili Ekmen, sürece ilişkin bir makale hazırladı.

Makalesinde, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin 1 Ekim 2024’te DEM Parti’ye uzattığı el ile başlayan süreçte, PKK’nın kongresini toplayıp kendini feshettiğini açıklamasının ülkede ve bölgede radikal bir dönüşümün kuvvetli habercisi olduğunu vurgulayan Ekmen, “Süregelen çatışma ve gerilim atmosferini dağıtan, toplumsal barış ve güvenlik siyasetine yeni bir boyut kazandıran bu hamle, yaklaşık yarım asırdır süren terör ve şiddet dalgasından arınma yönünde bugüne kadar atılmış önemli adımlardan biri olarak tarihe geçti bile” ifadelerini kullandı.

Yeni dönemin silahsızlanmanın, eve dönüşün ve toplumsal bütünleşmenin tamamen sağlanabilmesi için iki ana eksende ilerleyeceğini belirten Ekmen, “Birinci eksen, sahadaki fiili durumun netleştirilmesi; yani silahların bırakılması ve örgütün feshi sürecinin teknik olarak tamamlanmasıdır. Bu eksen, güvenlik kurumlarının işletip takip edeceği bir süreci ifade etmektedir. Silahların belirlenmiş mekanizmalara teslimi, silahını teslim etmiş olan örgüt mensuplarının hukuki statüsünün netleştirilerek sosyal ve ekonomik hayata katılımları, örgüte ait lojistik merkezlerinin başka bir örgüt veya devletin kontrolüne geçmeden tasfiyesi en önemli başlıklardır” değerlendirmesinde bulundu.

“Meclisten bir an önce geniş kapsamlı kısa bir düzenleme geçirilmeli”

Ekmen, Türk Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele Kanunu’nun böyle bir fesih ve tasfiye süreci açısından yetersiz olduğunu dile getirerek, “Bu nedenle bir an önce, silahların tesliminden örgütlerin hukuki statüsüne kadar geniş kapsamlı, ancak metin olarak kısa bir düzenlemenin Meclisten geçirilmesi gerekmektedir. Bununla eş zamanlı olarak ilerlemesi gereken ikinci eksen ise siyasal ve anayasal çerçevenin yeniden inşa edilmesidir. Bu bağlamda, TBMM'nin sürece etkin ve kurucu biçimde katılması gerekmektedir. Sürecin başından bu yana Devlet Bahçeli, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve İmralı’dan gelen mesajlar, Meclisin rolüne özel bir vurgu yapmaktadır” ifadesini kullandı.

“Böylesi bir dönüşüm süreci, yalnızca yürütme organının inisiyatifiyle sürdürülemez”

Mehmet Emin Ekmen, yazısında şunları kaydetti:

“TBMM’nin kurumsal düzeyde sürece henüz dahil olmadığını görmekteyiz. Oysa böylesi bir dönüşüm süreci, yalnızca yürütme organının inisiyatifiyle sürdürülemez; yasama organının süreci üstlenmesi, siyasi aktörlerin bilgilendirilmesi ve kurumsal mekanizmaların işletilmesi gerekmektedir. Bu noktada TBMM’nin üç temel adımı gecikmeksizin atması gerektiği kanaatindeyiz.

Birinci olarak, Meclis Başkanı Sayın Numan Kurtulmuş’un TBMM’yi özel bir gündemle toplantıya çağırması ve tüm siyasi partilerin sürece dair pozisyonlarını yapılacak genel görüşme yoluyla paylaşmasını sağlaması gerekmektedir. Bu, sürece demokratik meşruiyet kazandıracak ilk adım olacaktır.

İkinci olarak, Meclis bünyesinde, bizzat Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş başkanlığında ve tüm siyasi partilerin en üst düzey temsiliyetle eşit temsiline dayanan bir 'İzleme ve Yönlendirme Komisyonu' kurulmalıdır. Bu komisyonun görevi yalnızca örgütün fesih sürecini izlemek değil, aynı zamanda Mecliste yapılması gereken hukuki ve anayasal düzenlemeleri tespit etmek, bu konularda raporlar hazırlamak ve öneriler sunmak olmalıdır.

Üçüncü olarak, iktidarın demokratikleşme ve anayasal reformlar konusundaki vaatlerini somutlaştıran bir temel metni TBMM’ye sevk etmesi gerekmektedir. Zira son dönemde hem Sayın Erdoğan hem de Sayın Bahçeli, anayasal reformlara dair birçok açıklamada bulunmuş; Ömer Çelik, Efkan Ala ve Mehmet Uçum gibi isimler bu çağrıları daha güçlü ve tekrar eden biçimde dile getirmiştir. Bu açıklamaların gerçek bir reform gündemine dönüşebilmesi için tartışılabilir, katkıya açık ve çoğulculuğa elverişli bir metne ihtiyaç vardır.

Meclisin sürece etkin biçimde dahil olması, yalnızca demokratik meşruiyetin artırılması açısından değil, aynı zamanda sürecin iç ve dış kaynaklı provokasyonlara karşı korunabilmesi için de önemlidir. Siyasi kararların, yalnızca yürütme tarafından alındığı bir süreç, kırılgan ve güvenlikçi bir zeminde ilerlemeye mahkûm olur. Buna karşın, TBMM’nin devrede olduğu bir süreç hem toplumsal temsiliyeti hem de kurumsal meşruiyeti sağlamlaştıracaktır.”

Tüm siyasal aktörlerin sürece dahil edilmesinin önem taşıdığını vurgulayan Ekmen, şu değerlendirmede bulundu:

“Mecliste temsil edilen muhalefet partilerinin ezici çoğunluğu sürecin başından bu yana yapıcı bir duruş sergilemiş; DEVA, Saadet, Gelecek, Yeniden Refah, HÜDA PAR, TİP gibi partiler çeşitli zorluklara rağmen sürece dair pozitif katkı sunmuşlardır. CHP, yoğun soruşturmalar ve baskı ortamına rağmen desteğini sıcak ve canlı biçimde sürdürmektedir. Bu desteğin anlamlı ve sürdürülebilir hale gelmesi için iktidarın kapsayıcı ve çoğulcu katılım mekanizmalarını işletmesi gerekir.

Eğer iktidar, bugüne dek alışkın olduğu gibi bir yasa ya da anayasa teklifini Meclise getirip, hiçbir tartışmaya izin vermeden, nokta-virgüle dokundurmadan aynen geçirmek isterse, sürecin hem niteliğini hem de meşruiyetini zedeler. Bu kez ihtiyaç duyulan şey kapsayıcı bir müzakere sürecidir. İktidar, bir teklif sunmalı; bu teklifin nihai metin değil, tartışma zemini olduğunu ifade etmeli ve 'birlikte inşa edelim' çağrısıyla süreci başlatmalıdır. Bu yaklaşım, yalnızca muhalefetin katkı sunmasını sağlamakla kalmayacak aynı zamanda kamuoyunda oluşan endişeleri de giderecektir.”

“İYİ Parti sürece dahil edilmeli”

Ekmen, “İYİ Parti gibi endişe, korku ya da güvensizlikle yaklaşan her aktörün bu sürece dahil edilmesi, yalnızca demokratik meşruiyeti artırmakla kalmayacak sürecin siyasi stresini de önemli ölçüde azaltacaktır. TBMM, bu tarihi süreçte yalnızca bir izleyici ya da onay mercii değil, sürecin asli kurucusu olmalıdır. Silahların sustuğu, örgütün dağıldığı, çözüm sürecinin teknik olarak tamamlandığı bir eşikte, artık halkın temsilcilerinin açık bir şekilde sürece katılması, Türkiye'nin geleceği adına zorunlu hale gelmiştir” ifadelerini kullandı.

Önceki süreçlerle karşılaştırıldığında bu sürecin en önemli avantajının Mecliste bulunan partilerin neredeyse tamamının verdiği destek olduğunu vurgulayan Ekmen, “Devlet makamlarından ve iktidar ittifakından, muhalefet partilerine doğrudan bir bilgilendirme yapılmamış olmasına rağmen bu desteğin ilk günden itibaren açıklanması ve geri adım atmadan kuvvetlenerek artması da muhtemelen muhalefet partilerinin hanesine yazılacak bir artı değerdir. Bu süreçte İmralı Heyeti’nin ve DEM Partinin, diğer siyasi partilere yaptığı bilgilendirme gibi devlet katından ve ittifak kanadından bir bilgilendirmenin yapılmamış olması, ciddi bir eksiklik olarak kayda geçmiştir. 28. Dönem TBMM’nin temsil gücünün yüzde 98 seviyesinde olması, bu sürece verilen desteğin toplumsal meşruiyeti üretme noktasında önemini ortaya koymaktadır” değerlendirmesinde bulundu.

Mecliste sürece açıktan muhalefetin yalnızca İYİ Parti’den geldiğine işaret eden Ekmen, “İYİ Parti'nin konumlanışı da sürecin sağlıklı işleyişine delalet eder. İYİ Parti'nin kimi zaman tonu yüksek ve sert addedilebilecek karşıt duruşu yalnızca siyasi çeşitliliğe değil, aynı zamanda toplumsal enerjinin meşru ve demokratik kanallarla tahliye edilmesine de katkı sunmaktadır. Bu karşı duruş, uzlaşıya değilse bile toplumsal tansiyonun sağlıklı biçimde ifadesine imkân tanıyan bir nefes borusu işlevi görmekte ve demokratik çoğulculuğun sağlıklı işlemesi açısından dikkate değer bir rol üstlenmektedir” ifadelerini kullandı.

“CHP’yi kendi tabanı karşısında zor durumda bırakacak ikilemlerden korumanın yolu tansiyonun düşürülmesidir”

CHP’nin sürece desteğine de değinen Ekmen, şu değerlendirmeyi yaptı:

“İçinde bulunduğumuz süreçte CHP ile AK Parti arasında devam eden rekabetin, özellikle yargı soruşturmalarının, süreci etkileme potansiyeli yüksek olmasına rağmen, CHP dosyaları ayrıştırarak bu sürece desteğini sürdürüyor. Erdoğan da yargı operasyonlarına konu olan meseleler nedeniyle CHP’yi eleştirirken bu sürece verdiği destek için de CHP’ye teşekkür ediyor. Görünürde iki tarafın da dosyaları ayrıştırması, olumlu bir tabloya işaret ediyor ancak siyasetin genelindeki yüksek gerilimin ne kadar taşınabileceği belirsiz. TBMM zemininde yapılacak çalışmalarda tartışmaların sağlıklı yürümesi ve yasal ve anayasal düzenlemelerin suhuletle geçirilmesi için siyasi tansiyonun bir an önce düşürülmesi gerekir. Demokratikleşme anlamında belirli yasal ve anayasal düzenlemelere CHP’nin destek vermekten kaçınmayacağı da göz önüne alındığında, CHP’yi kendi tabanı karşısında zor durumda bırakacak ikilemlerden korumanın yolu tansiyonun düşürülmesidir. Mademki bu süreç Bahçeli’nin ifadesiyle içeriyi tahkim etmek için başlatıldı, o zaman, sürecin selameti için içeride siyasi iklimi tahrip edecek iş ve eylemlerden imtina edilmesi veya ertelenmesi gerektiği açıktır. Bu sürecin başından beri ifade ettiğimiz bir husus vardı. Bu sürecin başarıyla tamamlanması Erdoğan’a yarar diye bu sürece karşı çıkmak ne kadar yanlış ise bu süreci bir fırsata çevirip Erdoğan’ın bir kere daha seçilmesini kolaylaştıracak bir fırsatçılık da o kadar yanlıştır. Bahçeli’nin ve Erdoğan’ın ısrarla vurguladığı anayasal reform ve demokratikleşme zemininin, Erdoğan’ın bir kere daha seçimine dair bir gündemin tuzağına düşmeden, gerçek anlamda bir reform, demokratikleşme ve başkanlık sisteminin revizyonuna dönüşmesi gerekir.”

Mehmet Emin Ekmen, “Türkiye’nin iç ve dış politikasını, ekonomik istikrarını ve uluslararası itibarını da dönüştürmeye muktedir bir süreçten söz ediyoruz. Türkiye’nin tarihi birikiminin, böylesine köklü bir dönüşümü büyük bir uzlaşı çerçevesinde yürütecek demokratik olgunluğa sahip olduğuna kuşku yok. Önümüzdeki dönem, bu iradenin kalıcı ve sağlam bir zemine taşınması için hepimize büyük sorumluluklar yüklemektedir. 2013 Çözüm Süreci tecrübesinden çıkarılacak dersler dikkate alınarak, sivil toplumun süreci toplumsallaştırma yönünde teşvik edilmesinin ve bu yönde yapılan çalışmaların desteklenmesinin süreci rahatlatacağını not düşmek isterim” görüşünü ifade etti.

Kaynak: ANKA