Haber: Gülara SUBAŞI - Kamera: Umut GÖKBULUT

(İSTANBUL) - CHP Genel Başkanı ve Sosyalist Enternasyonal Başkan Yardımcısı Özgür Özel, İstanbul’da düzenlenen Sosyalist Enternasyonal Konsey Toplantısı’nın açılışında yaptığı konuşmada, Ekrem İmamoğlu’nun tutukluğu sonrasında Türkiye’deki demokrasini kriz içersinde odluğunu belirterek, “Kriz içindeki siyasetin alternatifi, siyasetsizlik ya da biat değildir. Alternatifi daha fazla siyaset, daha fazla katılım, daha fazla mücadele, daha fazla dayanışmadır. Biz otoriterliğe karşı hayatta kalmayı değil, otoriterliği halkın desteğiyle yenmeyi ve iktidara gelmeyi hedefliyoruz” dedi.

Sosyalist Enternasyonal’in rutin gündemli düzenlenen Konsey Toplantısı bugün İspanya Başbakanı ve Sosyalist Enternasyonal Başkanı Pedro Sanchez başkanlığında, CHP’nin ev sahipliğinde İstanbul’da başladı. CHP Genel Başkanı ve Sosyalist Enternasyonal Başkan Yardımcısı Özgür Özel’in Aralık 2024’te Rabat’ta yaptığı çağrıyla “Hak Ettiğimiz Bir Dünya İçin Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz” başlığıyla İstanbul’da düzenlenen toplantıya dünyadaki sol, sosyalist, sosyal demokrat partilerden liderler katıldı.

''Free İmamoğlu''

Salonda katılımcıların oturduğu masalara, “Free İmamoğlu” yazılı bir broşür yerleştirildi. Ayrıca 19 Mart sürecini anlatan “İmamoğlu’na Özgürlük Hemen Seçim” başlıklı bir kitapçıklar masalara kondu. Kitapçıkta, 18 Mart’ta İmamoğlu’nun diploma iptaliyle başlayan ve bugün şehir mitingleriyle devam eden süreç anlatıldı. Masalarda bunun yanında ''Ekrem İmamoğlu’nun Tutuklanması: Hukuki Bir İnceleme'' başlıklı bir kitapçık daha yer aldı.

İspanya Başbakanı Sanchez, Türkiye’de

CHP Lideri Özel, İspanya Lideri Sanchez’i toplantının yapıldığı otelde kapıda karşıladı. İki lider beraber salona geldiler. Özel, salonda toplantıya davet ettiği eski CHP Genel Başkanları Altan Öymen, Hikmet Çetin ve Murat Karayalçın’ı selamladı. Ardından toplantıya DEM Parti adına katılan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları ve Grup Başkanvekili Sezai Temelli ile tokalaştı.

İmamoğlu’nun mesajı okundu

Toplantıya CHP’nin büyükşehir, il ve ilçe belediye başkanlarının yanı sıra; Kadın Kolları Genel Başkanı Asu Kaya, Gençlik Kolları Genel Başkanı Cem Aydın, MYK üyeleri ve milletvekilleri katıldı. Toplantı, CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke’nin konuşmasıyla başladı. Sayek Böke, konuşmasının ardından CHP’nin Silivri’de tutuklu bulunan cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun mesajını okudu. Mesajın ardından İmamoğlu’nun tutuklanma süreciyle ilgili “19 Mart’ın Anatomisi” kısa belgesel izletildi. Belgeselin ardından Sayek Böke’nin çağrısıyla “Free İmamoğlu” yazıları katılımcılar tarafından havaya kaldırıldı. Ardından Sosyalist Enternayonal Genel Koordinatörü Chantal Kambiwa bir konuşma gerçekleştirdi.

''Dayanışma içinde olmaya her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var”

CHP Lideri Özel, programın açış konuşmasını yaptı. Katılımcılara güçlü dayanışma duyguları için teşekkür ederek konuşmasına başlayan Özel, şunları söyledi:

''Sizleri, üç büyük imparatorluğa başkentlik yapmış, Asya ve Avrupa’yı birbirine bağlayan, ortasından bir nehir değil deniz geçen bir şehirden selamlıyoruz. Dünyanın en kadim şehirlerinden İstanbul’da sizleri ağırlamaktan derin bir memnuniyet duyduğumuzu ifade etmek isterim. Biz 81 ülkeden 89 partinin üyesi olduğu Sosyalist Enternasyonal’i, dünyanın en büyük ailesi olarak görüyoruz. Biz aynı dünya görüşüne sahip ve birbirine sıkı sıkıya bağlı yoldaşlarız. Ve bugün bu büyük ailenin ortak değerleri etrafında dayanışma içinde olmaya, her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Tarih, çok önemli bir kırılma sürecinden geçmektedir. Dünyada neoliberal ekonomik anlayışı savunan iktidarlar, milletler ve sınıflar arasındaki ekonomik eşitsizlikleri, devasa boyutlara taşıdı. Dünyanın bir kısmı doymak bilmez bir tüketim toplumuna dönüşürken diğer kısmını yoksulluğa, hatta açlığa mahkûm ettiler. İklim krizinin göç sorununun ve bunlara bağlı birçok sorunun derinleşmesine ağır katkılarda bulundular. Zaten yaralı olan dünyanın ruhunu, daha da kanattılar. Bugün bu yaralı ruhun iyileşmesi için derin bir şefkate ihtiyaç var. Bu şefkatin kaynağı ise her daim yoksulların, mağdurların yanında durmuş olan sosyal demokrasi ve sosyalizmden başkası değildir. Bu sebeple dünya, bugün her zamankinden daha fazla biz sosyal demokratlara ve sosyalistlere gereksinim duymaktadır.

''Otoriterliği besleyen kaynaklardan biri güvenlik kaygılarıdır''

Dünyada dengeleri yeniden kurmak, bölgesel savaşlara son vermek için; sağ-popülist akımların akıl dışı söylemlerine değil, sosyal demokrasinin toparlayıcı eline ihtiyaç var. Bu toparlanmayı sağlayacak olan bu salonda temsil edilen iradenin ta kendisidir. İhtiyacımız olan gerçek dışı söylemlerle kabartılan yoğun duygular değil, gerçek bir dayanışma ve en az otoriterliğin, neo-liberal düzenin mağdur ettiği yurttaşlarımız kadar cesur olmaktır. Bilinmelidir ki bu salonun dayanışma ve cesaretten bir adım geri atması, ülkelerimizde adaletsizliğe uğrayan milyarlarca insanın mağduriyetinin katlanmasına neden olacaktır. İçinde bulunduğumuz coğrafya, ne yazık ki çoklu kriz ve çatışmaların neredeyse her türlüsünün yaşandığı bir bölgedir. Bu şehrin kuzeyinde yaklaşık üç yıldır süren Ukrayna’daki savaş, çatışma ve işgal var. Güney sınırımızın hemen ilerisinde Gazze’de ise devam eden katliam, bir soykırım var. Sınırdaş olduğumuz Suriye’de yaşanan belirsizlik ve çatışmalar; daha güneyde, Yemen’de, doğumuzda Libya’da artan istikrarsızlık… Bölgemiz gelir dağılımının en bozuk olduğu ayrıca iklim ya da çatışma kaynaklı göçün en yoğun yaşandığı coğrafi alanlardan biridir. Bunun yanında bu geniş bölge; terör, vekalet savaşları, hibrit savaşlar gibi çağımızın en yeni ve ağır sorunlarıyla baş etmeye çalışmaktadır. Otoriterliği besleyen kaynaklardan biri güvenlik kaygılarıdır.

''Bir hafta içinde Gazze’de 370 tane kadın ve bebek öldü. Bunu bütün yoldaşların en yüksek sesle dile getirmesi gerekiyor''

Dünyada artan kriz ve çatışmalar, otoriter yönetimler tarafından kendi iktidarlarını güçlendiren bir araca dönüştürülmektedir. Bu noktada sosyal demokrat ve sosyalist partilerin güvenlik, demokrasi ve gelir dağılımı arasındaki dengeyi koruyabilmeleri; söylemlerini bu yeni koşullara uygun olarak geliştirmeleri daha da önem kazanmıştır. Şu an devam eden çatışmalardan, Ukrayna’daki kanlı çatışmalardan önce ateşkes sonra da iki tarafın iradesiyle kabul edecekleri kalıcı bir çözümle sonuçlanmasını umut ediyorum. Bu yönde gösterilen tüm çabaları son derece değerli buluyorum. Yine, Gazze’deki katliamların sonlandırılması çağrısında bulunuyorum. Gazze’de öldürülen Filistinlilerin sayısı 50 bini aşmıştır. Yalnızca son hafta içinde 370 Filistinli öldürülmüştür. Çocuk, kadın 370 Filistinli... Dünyanın herhangi bir gelişmiş ülkesinde 370 civciv aynı anda bilinmedik bir sebepten ölse o ülkede ülkeyi yönetenler alarma geçerler ve herkes kaygılanır. Hemen yanı başımızda bir hafta içinde 370 tane kadın ve bebek öldü. Bunu bütün yoldaşların en yüksek sesle tüm coğrafyalarda, tüm toplantılarda dile getirmesi gerekiyor.

''Sosyalist Enternasyonal’i Gazze’deki katliama karşı çok daha etkin tavır almaya davet ediyorum''

Bugün ABD Başkanı Trump, Filistin halkını Gazze’den sürgün etme, o bölgeyi bir eğlence ve kumarhane merkezine çevirme projesini gülerek, alay ederek dile getiriyor. Maalesef dünya da dinliyor. Sizin huzurunuzda bir kez daha şuna dikkat çekmek isterim ki Trump şaka yapmıyor ama Gazze açıklarında tüm Avrupa’ya 100 yıl yetecek hidrokarbon yataklarının varlığından da habersiz değil. Bu kötücül plana sonuna kadar karşı duracağımızı ve Filistin davasına tarihsel tutarlılığımız içinde ve aynı ve artan bir cesaretle sahip çıkacağımızı ifade etmek isterim. Çözümün 1967 sınırları içinde, başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devletinin kurulmasıyla mümkün olacağını savunuyoruz. Bu Birleşmiş Milletler (BM) kararını sahiplenmeye devam etmeliyiz. Sevgili Başkanımız Pedro Sanchez, Filistin halkının haklı mücadelesine samimi ve örnek olan bir destek vermektedir, bunun içni kendisini buradan bir kez daha kutluyorum. Sosyalist Enternasyonal’i bu katliama karşı çok daha etkin tavır almaya davet ediyorum ve Orta Doğu Komitesi’nin bu konuda bölgeyi ziyaret ederek bir rapor hazırlamasının ve gündeme acilen alınmasının önemli olduğunu değerlendiriyorum.

''Erdoğan, en güçlü rakibini hapse atabiliyor, bunu yapmadan önce de Trump’tan onay alıyor''

Öyle bir döneme girdik ki Amerikan Başkanı hiç çekinmeden bazı liderler için ‘O benim gözde diktatörüm’ diyebiliyor. Veya onları ağırladığı sırada, canlı yayınlarda, ‘Diktatör olmanız benim için problem değil’ ifadesini kullanabiliyor. Türkiye’de, Cumhurbaşkanı Erdoğan, en güçlü rakibini seçime sokmamak için hapse atabiliyor. Ve bunu yapmadan önce de diktatörlük kavramını dert etmeyen Trump’tan onay alıyor, onu haberdar edebiliyor. Trump yönetimi de Türkiye’deki bu hukuksuzluklara alaycı alaycı gülüyor. Trump’ın ekibinden en önemli isimlerden bir tanesi, Gazze açıklarındaki petrollerle en çok ilgilenen kişi, Türkiyede’ki petrol aramalarına birkaç ay içinde başlaması beklenen kişi; daha dün Trükiye’de yaşanan olaylar sorulduğunda, ‘Üçüncü dünya ülkelerinde böyle şeyler olur. Muhalifleri içeri tıkarsın, ondan kurtulursun, sorun hallolur. Türkiye’de aktif protestolar var ama hükümet hala istikrarlı görünüyor’ diyebilmiştir.

''21’inci yüzyılın ikinci çeyreğine birbiriyle dayanışan otoriter popülist liderlerle girdik. En büyük mücadele alanımız bu olmalıdır''

Almanya’da radikal sağcı, ırkçı bir parti seçimlerden daha evvel görülmemiş bir başarıyla çıktı maalesef. Geçtiğimiz hafta Portekiz’de aşırı sağcı parti, hükümet kuramasa da tarihi denilebilecek düzeyde yüksek bir oy aldı. Yani dünyadaki sağ popülist ve otoriter dalga, adım adım daha çok tehlikeli hale geliyor. 21’inci yüzyılın ikinci çeyreğine yapay zekanın etkisi altında, birbiriyle konuşan, birbirinden öğrenen makinelerle, robotlarla gireceğimiz ve bu riskleri tartıştığımız bir sürede birbiriyle konuşan, dayanışan ve öğrenen otoriter popülist liderlerle girdik. Bence önümüzdeki çeyreğin en büyük sorunu, en büyük mücadele alanımız bu bütünün ta kendisi olmalıdır. Şunu hiç unutmamalıyız; örgütlü kötülükle ancak örgütlü iyilik baş edebilir. Örgütlü otoriterliğin panzehri bizim dayanışmamızdır. Dünyanın dört bir yanında, iyi örgütlenmiş demokratik güçler dayanışma içinde hareket etmelidirler. Bu seneki Sosyalist Enternasyonal toplantımızın dayanışma temasını esas almasının nedeni de yapmış olduğumuz bu ortak tespittir. Dayanışma bu saatten sonra demokratlar için bir tercih değil, kaçamayacağımız bir sorumluğumuzdur. Tam da bu nedenle bu toplantının sloganı; ‘Hak ettiğimiz bir dünya için ya hep beraber ya hiçbirimiz’ olarak belirlenmiştir. Bizim bu döneme Alman şair, Bertolt Brecht’ten ilhamla Türkiye’de kullandığımız slogan şudur: ‘Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!’

''Hepsinin başucunda 'Otoriterlerin El Kitabı' bulunuyor''

Günümüzde otoriterler, halktan daha önce aldıkları onayı suistimal ederek demokrasinin temel ilkelerini çiğniyorlar. Demokrasinin sağladığı imkanları aşındırılıyorlar. Geleneksel medya organlarını ele geçiriyor, tekelleştiriyorlar. Sosyal medyaya baskı ve sansür araçları kullanıyorlar. Hukuk sistemini kontrol ediyorlar. Kaygıyı körüklemek için içeride ve dışarıda düşmanlar yaratıyorlar. Halkın kaygı duvarını aştığı noktada, korku duvarını inşa etmeyi bir fırsat biliyorlar. Rızayı üretmek için kaygılandırıyorlar, itirazı bastırmak içinse korkutmaya çalışarak zorbalığa başvuruyorlar. Adeta baskısı yapılmamış ama hepsinin başucunda ‘Otoriterlerin El Kitabı’ bulunuyor. Birbirlerinden öğreniyor, birbirlerine öğretiyor, birbilerine destek veriyolar. Böyle bir süreçte bir ülkede yaşanan baskıları, yapılan yanlışları dünyaya anlatmaya çalıştığında o ülkenin demorkatları , ‘Ülkeni dışarıya şikayet edemezsin’ deyip bir psikolojik baskı ve bariyer oluşturmaya çalışıyorlar. Türkiye’dede durum farklı değil." 

''Duvarlar yıkılmalı, iklim terk edilmeli, diktatörlerin dayattığı vasata teslim olunmalıdır''

15 Temmuz darbe girişimi sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan istediği yardımı esirgemediklerin söyleyen CHP Lideri Özel, şöyle devam etti:

“Bugün Türkiye’de AİHM kararlarını uygulamayan, seçilmiş milletvekillerini AYM kararına rağmen içeride tutan, kendisine darbe yapıldığında ona sahip çıkan, kapalı Meclis’i açtırıp tankların önünde direnen CH’nin seçilmiş belediye başkanına, cumhurbaşkanı adayımıza, ülkenin gelecek iktidarına darbe yapıp sonra, ‘Bunu hiçbiryerde anlatamazsın’ diyecek kadar pişkinler. Bunlara karşı; bunların yarattığı vasata teslim olmak, bunların yarattığı iklimin içinde kalmak, bunların ördüğü duvarın arkasında kalmak onları güçlendiriyor. Duvarlar yıkılmalı, iklim terk edilmeli, diktatörlerin dayattığı vasata teslim olunmalıdır. Reçetenin ilk ilacı budur.'

''Sürece, ‘Terörsiz ve demokratik Türkiye’ diye sosyal demokratlara yakışır en olumlu katkıyı vermeye devam edeceğiz”

Seçimle göreve gelen ancak seçimle gitmek istemeyen Sayın Erdoğan, en büyük rakibine karşı bir darbe yapmıştır. İşte Türkiye 19 Mart’ta sabahleyin bir sivil darbeye uyanmıştır. Sayın İmamoğlu, cumhurbaşkanı adaylığını açıkladıktan sonra siyasi talimatlı yargı eliyle hedef alınmıştır. Bulunduğumuz şehrin, İstanbul’un üç kez seçilmiş belediye başkanı ve partimizin cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu, 19 Mart’ta yüzlerce polis tarafından evi basılarak gözaltına alınmıştır. Bunun yanında İstanbul’daki beş belediye başkanımız daha tutukludur. İki belediyemize kayyum atanmıştır. Bu toplantıya bizimle birlikte bu salonda bulunan ve Meclis’te birlikte temsil edildiğimiz DEM Parti’nin Sayın Eş Genel Başkanı da var, birazdan kendisini de dinleyeceğiz. Onların geçen dönem çok yüksek oylarla seçtirdikleri 49 belediye başkanına, terör gerekçesiyle kayyum atanmıştı. Bu dönemde de halen daha 10’un üzerinde belediye başkanlarına kayyum atandı. O süreçte de hep dayanışma içinde olduk, bu süreçte de olacağız. Türkiye’de de şu anda ‘Terörsüz Türkiye’ sloganı altında ancak bizim ‘Terörsiz ve demokratik Türkiye’ diye destek vereceğimizi açıkladığımız bir süreç var. Bu sürecin Türkiye’de terörü bitirmesi, çatışmaların olmaması, bundan sonra Kürt-Türk hiçbir annenin gözünün yaşının akmaması umudu var. Yaşadığımız bütün zorluklara, gördüğümüz bütün baskılara rağmen bu sürece sosyal demokratlara yakışır en olumlu katkıyı veriyoruz, vermeye de devam edeceğiz. Bunu da kayda geçirmek isterim.''

''Türkiye’de siyasal muhalefetle toplumsal muhalefet bir arada''

Ekrem İmamoğlu’nın diplomasının iptal sürecini özetleyen Özel, şunları ifade etti:

“Erdoğan her şeyi hesap etse de halkımızı hesaba katamadı. Çünkü Türkiye’de tüm demokratlar bu darbeye karşı ayağa kalktık. 81 ilimizde bu hukuksuzluğa karşı kitlesel gösteriler düzenlenmeye başladı. Ancak iktidar, bu gösterileri şiddetle bastırmak istedi. Binlerce insanmızı gözaltına aldı, yüzlercisini tutukladı. Sadece ilk günlerde 302 üniversite öğrencisi tutuklandı ve on günlük bayram tatilini ailelerinden uzakta, Silivri zindanlarında geçridiler. Demokrasiye inanan milyonlar, mücadeleden vazgeçmedi. O günden bugüne kadar her çarşamba İstanbul’un bir ilçesinde bir gece mitingi ve her hafta sonu bir ilde büyük bir il mitingi yaparak tepkileri ayakta tutmaya devam ediyoruz. Türkiye’de siyasal muhalefetle toplumsal muhalefet bir arada çünkü saraylar otoriter liderlere aitse meydanlar halkındır.

Sayın Ekrem İmamoğlu, 67 gündür tutuklu. Hala iddianamesi yazılmadı. Savcılık, hiçbir iddiasını ispat edemedi. Türkiye’de vatandaşların yüzde 70’inden fazlası bu soruşturmanın hukuki değil, siyasi olduğunu düşünüyor. Bu süreçte zaten zorda olan ekonomimiz büyük yıkıma uğradı. Merkez Bankamız 60 milyar dolarlık rezervi, dövizin yükselişine engel olmak için satmak zorunda kaldı. İktidarın bu siyasi ihtirasının faturasını, 86 milyon vatandaşımız daha da yoksullaşarak ödüyor. Bilinmelidir ki temsilî demokrasi, eksik bir demokrasidir. Ancak eksik demokrasinin alternatifi asla otokrasi değildir. Eksik demokrasinin alternatifi, katılımcı demokrasidir. Kriz içindeki siyasetin alternatifi, siyasetsizlik ya da biat değildir. Alternatifi, daha fazla siyaset, daha fazla katılım, daha fazla mücadele, daha fazla dayanışmadır. Biz otoriterliğe karşı hayatta kalmayı değil, otoriterliği halkın desteğiyle yenmeyi ve iktidara gelmeyi hedefliyoruz. Tüm bu süreçlerin sonunda görüyoruz ki partimiz nasıl 31 Mart seçimlerinde 47 yıl sonra Türkiye’nin birinci partisi olduysa bugün de anketlerde Türkiye’nin açık ara birinci partisidir.

''Bizlerle dayanışma içinde olan tüm yoldaşlarımıza yürekten teşekkür ediyorum''

Konuşmamın başında, ‘Bir ortak değerlerde buluşan bir aileyiz’ demiştim. Ve aile olmanın sorumlulukları var. Bu nedenle yaşadığımız bu süreçte bizlerle dayanışma içinde olan tüm yoldaşlarımıza yürekten teşekkür ediyorum. Pedro’nun şahsında Sosyalist Enternasyonal ve kardeş partilerimizin resmi açıklamalarına, Avrupa Sosyalist Partisi’nin açıklamasına, destek ziyaretlerine; -ayrıca ismini anmak zorundayım- Alman Sosyal Demokratları’nın Türkiye’ye gelen tüm heyetlerine, yoğun katılımlarına, ayrı ziyaretlerin, Türkiye’den sonra meselenin en çok gündemde tutulduğu ülkenin Almanya oluşuna şükran borçluyum. Bu vesileyle kardeş partimiz SPD’yi son seçimler dolayısıyla ve yüklendikleri yeni sorumluluk dolayısıyla tebrik ediyorum. Yoldaşım Lars’ı yeni görevinden dolayı kutluyorum. SPD’yi, bir kez daha İstanbul’dan Sosyalist Enternasyonal büyük ailesine geri dönmeye, bu ayrılığı bir anca bitirmeye davet ediyorum. Dün akşam PES’in değerli genel sekreteriyle birlikteydik, bugün de salonumuzu onurlandırdılar. Dün yaptığı konuşma çok değerliydi. 

''Türkiye’deki istikrarın yolu demokratların iktidarındadır''

Yaşadığımız bu kötü süreçte, sessiz kalmayı tercih eden kardeşlerimizin olmasını üzüntüyle karşıladığımızı belirtmek isterim. Her şey bittiğinde hatırlayacağımız şey düşmanlarımızın yüksek ve kötü sözlerinden çok, dostlarımızın sessizliği olacak. Suriye’de, dünyada denklemler var. Koca koca ülkelerin koca koca menfaatleri var. Ama bu denklemlere bakıp da İngiltere’nin menfaatini Erdoğan’da görmek doğru bir şey değil. İngiltere’nin bir menfaati varsa evet istikrarlı bir Türkiye’dedir, istikrarlı bir Suriye’dedir, istikrarlı bir Orta Doğu’dadır. Ama Türkiye’deki istikrarın yolu demokratların iktidarındadır. Otokratların iktidarının istikrarı en temel istikrarsızlıktır. O yüzden istikrara destek vereceğiz diyerek demokratlara yapılan bir darbeye sessiz kalmayı hiç içimize sindirmedik, bundan sonra da sindirmeyeceğiz.

''Hedefimiz, ülkemizi Avrupa Birliği’nin tam üyesi yapmaktır''

Türkiye büyük bir ülkedir ve bu ülke Erdoğan iktidarından ibaret değildir. CHP olarak hedefimiz ülkemizde gelir adaletini, mahkeme adaletini ve sosyal adaleti sağlamaktır. Hedefimiz, tam demokratik rekabeti hakim kılmaktır. Hedefimiz Kürt meselesinin tamamen çözüldüğü, terörün ve şiddetin olmadığı bir Türkiye’yi inşa etmektir. Hedefimiz Türkiye’yi bir sığınmacı deposu olmaktan çıkarmak, göç meselesini Avrupa ile ortaklaşarak çözmektir. Ve hedefimiz ülkemizi Avrupa Birliği’nin (AB) tam üyesi yapmaktır. Bu mücadeleyi kararlılıkla sürdürüyoruz.

“CHP iktidara geldiğinin ilk bir ayı içinde, İstanbul Sözleşmesi’ni yeniden Türkiye’de yürürlüğe koyacak”

Hep kötü şeyler yapılmadı şüphesiz 23 yıllık AKP iktidarında. Azdı ama iyi şeyler de oldu. Türkiye’de bir şeyi çok kıymetlendiriyorsan ona bir nazar boncuğu hediye edebilirsin. Ana muhalefet lideri olarak söylüyorum: Bir nazar boncuğum olsaydı ve onu bir sebeple Erdoğan’a takmak zorunda olsaydım bunu İstanbul Sözleşmesi için yapardım. İstanbul’da, İstanbul’un adıyla anılan, kadına karşı şiddeti yasaklayan ve bu konuda en sert tedbirlerin alınmasını taahhüt eden, toplumsal cinsiyet eşitliğini ve eşitsizliklerle mücadeleyi savunan çok güçlü bir metin. İstanbul’da kararlaştırılmış. Bizim de destemizle birlikte parlamentomuzda hızla gündeme alınmış. Parlamentoda bulunan bütün milletvekillerinin oy birliğiyle yürürlüğe girmiş, o gün CHP’lileri iki ellerini kaldırarak İstanbul Sözleşmesi’nin onayına destek vermiştir. Bu sözleşmeden Erdoğan, geçen seçimlerden önce kadınlara nafaka vermek istemeyen, kadınları dövdüğü için evden uzaklaştırıldılarına tepki gösteren ve kadına karşı şiddeti belli sınırlar içinde meşru gören bir tuhaf seçmen kitlesinin desteğini almak için bir gece yarısı tek başına attığı bir imzayla İstanbul Sözleşmesi’nden çıktı. O yüzden Erdoğan’ın yakasına iliştirilecek bir nazar boncuğu kalmadı artık. Ama CHP iktidara geldiğinin ilk bir ayı içinde, İstanbul Sözleşmesi’ni yeniden Türkiye’de yürürlüğe koyacak. Dünyada da İstanbul Sözleşmesi’nin en iyi şekilde uygulanmasının takipçisi olacak. 

''Demokratlar kazanacak, biz kazanacağız''

Şunu herkese hatırlatmamız gerekir ki demokratlar otoriterliğin ya hedefi ya da potansiyel hedefidir. Onunla mücadele konusunda dayanışma içinde olmaksa kaçınılmaz bir sorumluluktur. Biz, Sosyalist Enternasyonal ailesi olarak özgürlük, adalet ve dayanışma değerlerine hep bağlı kalacağız. Her sorun, karşında dayanışma sorumluluğuyla hareket etmesi gereken yoldaşlarımın kararlı iradeleriyle aşılacaktır. Siz değerli üyelerimizin desteğiyle demokrasiyi, barışı ve sosyal adaleti daha güçlü savunacağımıza olan inancım tamdır. Buradan İstanbul’dan bütün dünyaya hep birlikte sesleniyoruz: Otoriterlerin karşısında teslim olmayacağız. Demokratlar kazanacak, biz kazanacağız. Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz.''

Kaynak: ANKA