(ANKARA) - CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Çankaya Belediyesi Çankaya Gençlik Merkezi'nin açılışında yaptığı konuşmada, "Türkiye’yi nasıl yöneteceksiniz diye soranlara adalet, refah ve özgürlük isteyen gençlere, hakkını arayan gençlere gözaltılar, tutuklamalar, hapis cezaları yaşatanlara inat, yasakların yasak olduğu bir Türkiye vadediyoruz. Gençlere vizesiz bir yaşam, yasaksız bir yaşam vadediyoruz" dedi.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Çankaya Belediyesi Çankaya Gençlik Merkezi’nin açılış törenine katıldı.
Özel, açılışta yaptığı konuşmada şunları kaydetti:
“Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bağımsızlık mücadelesini başlattığı günü kendi doğum günü kabul etti ve gençliğe armağan etti. İktidar ise gençliği sıkıntılara, umutsuzluklara, gelecek kaygılarına boğdu. Bugün Türkiye’de gençler bir ikilemin içindeler. Türkiye’de kalmak, mücadele etmek, iktidarı değiştirmek, özledikleri gibi yarınları kurmak ile umutsuzluğa kapılmak, geleceğini yurt dışında aramak ve yarınlarından duyduğu endişe ile ailesinden, arkadaşlarından, doğduğu, büyüdüğü, çok şeyler borçlu olduğu bu güzel topraklardan ayrılmak arasında bir ikilem içindeler. Şüphesiz 14 Mayıs 2023 seçimleri ve devamında 28 Mayıs günü yaşadıklarımız hepimizi, her yaştan Cumhuriyetçiyi ama en çok da gençleri üzdü. Aslında çok istedik, çok çalıştık, çok gayret ettik. Eksiklerimiz vardı, iyi yaptıklarımız vardı. Ama sonuçta gençlerin umut ettiği iktidar değişikliğini gerçekleştirmeyi başaramadık. O günlerden sonra bir anda çocuk yaşlarından beri siyaset yapan, meslek örgütlerine emek vermiş, çalışmış, genç yaşlarından beri partide faaliyetlerde bulunmuş, görevler üstlenmiş, çok erken yaşlarda belediye başkan adayı olmuş, milletvekili olmuş partinin bir evladı olarak, sokaklarda birbirinin gözünün içine bakmayan, gülümserken gülümsemesi nezaket süresi içinde kalan, seçimden öncekine göre emekli öğretmenlerin beşte birinin bile dışarıya çıkmadığı bir süreci hep beraber gözlemledik ve ben o sürecin adına ‘duygusal kopuş’ dedim. 'Kitlemiz bir duygusal kopuş yaşıyor. Bir şey yapmazsak önümüzdeki yerel seçimler, ülke için iyi sonuçlar doğurmayacak. Cumhuriyet Halk Partisi için de büyük bir felakete dönüşebilir’ kabulüyle bir yola çıktık. Bir iddiada bulunduk. 5 Kasım’da bir değişim kurultayımız gerçekleşti. O süreçte yürüdüğümüz yolda genç arkadaşlarımız, genç kadrolarımız, kadınlar ve gençlere inanan her yaştan gençler vardı. Siyaset, bazen başarısızlığı kaldırır ama özeleştiri yapmamayı kaldırmaz. Ne mutlu ki eleştiri kültürüyle büyümüş, bu ülkeyi seven, bu ülkeye menfaat bağıyla değil; birbirine vatan, millet, bayrak ve Atatürk sevgisiyle bağlı yürekler, Cumhuriyet Halk Partisi’nin geçirdiği süreci özeleştiriye saydı ve bir şans daha vermeye, bir seçim daha sandık başına gidebileceğini hissettirmeye başladı. Ama bunun için söylemdeki değişimin, eyleme de yansımasını bekliyordu.”
"Aradığımız anahtar gözümüzün önünde duruyordu"
Yaş ortalaması 42 olan bir Parti Meclisimiz, 44 olan bir Merkez Yönetim Kurulumuz vardı. Karşımızda bir gerçeklik duruyordu. 1977 yılından beri siyaset kalesinin başarı kapısı yüzümüze kapalıydı. Üzerinde üç koca kilit duruyordu. O kilitlerin bir yerlerde olduğunu ve 100 yıl önce büyük bir umutsuzluğu umuda, mücadeleye, işgali kurtuluşa ve daha sonra da kuruluşa çevirmeyi başarmış kadrolar, hangi yolları izlediyse o yolu izlemenin sonuç vereceği açıktı. Aradığımız anahtarları Gazi Mustafa Kemal ve arkadaşları öyle çok da gizlememişti, gözümüzün önünde duruyordu. Üç anahtar vardı; gençlere güvenmek, kadınlara güvenmek ve bilime güvenmek. Bilime güvenmek ölçme ve değerlendirmeyle, anketlerle, odak grup çalışmalarıyla, bir reklam filmini de bir sloganı da bir kampanyayı da dura düşüne, öyle birilerine emanet ederek değil; siyasilerle tartışarak, sonra bunu iletişimcilere anlatarak, gelen ürünü doğru kitlelere izlettirip, ‘Doğru siyasi mesajı aktarıyor mu?’ diye bakarak başladık işlere. Bir yandan da ‘Seçim bölgeleri ne bekliyor, seçmen ne bekliyor, nasıl bir adaya oy verebilirler, hangi motivasyonla sandığa koşabilirler?’ Hep bunların peşinde olduk. 355 bin anketle adayları belirledik, 250 bin anketle onların performansını sahada takip ettik ve doğru yönlendirmeler yaptık.
‘Bir diğer anahtar kadınlardı’ dedim, bunu zaman zaman sık sık vurguluyoruz. Malum ülkede bir Recep Tayyip Erdoğan’ın kabinesi var. 17 Bakan, bir Cumhurbaşkanı Yardımcısı. 18 kişi atıyor. Bir de onları takip eden Cumhuriyet Halk Partisi’nin Gölge Kabinesi var. O tarafta 18 kişiden biri kadın, o da aileden sorumlu. Önemlidir, elbette olmalıdır, hepimizin en çok üzerine titremesi gereken alanlardan bir tanesidir. Ama bir kadın Bakan, o da aileden sorumlu. ‘Sen aileden anlarsın…’ Hatta geçen haftalardaki yaklaşımlarıyla, ‘Çocuk varsa aile olabilirsin. Yani çocuk doğurdukça ailesin. Senin Bakan’ın kadın olabilir. Diğer işlere de sen karışmamalısın; dışişlerinden anlamazsın, milli eğitimi bilmezsin, ekonomi senin neyine? Ya da milli savunma konuşacaksan, o erkeklerin işi.’ Biz Sayın Erdoğan’ın görevlendirdiği bir kadın Bakan’a karşı, Gölge Kabine’nin 18 üyesinin 9’unu kadın, 9’unu erkek yaptık. İzmir’de Cumhuriyet tarihi boyunca bütün partilerden altı kadın belediye başkan adayı olmuşken, bir seçim döneminde dokuz kadın belediye başkan adayı gösterdik, sekizini seçtirdik. Ankara’da bu ihtiyacı en çok dillendiren, en çok zorlanan, gelecek için de bu konuda kendisine ve örgütüne, partisine en çok görev yükleyen biri varsa o da benim. Bu konuda Ankara’da önemli bir eksikliğimiz var. Ama önümüzdeki döneme yönelik de bu eksikliği giderecek bir iradeye sahibiz.”
"Gençlerin yeni kredi vermek için heyecanlandığı görülüyordu"
“Bütün Türkiye’de öncekinin altı katı fazla kadın belediye meclis üyemiz ve mutlaka kotaların çok dikkatle, itinayla ve yasak savarak değil, birebir olması gerektiği gibi; pencere yöntemleriyle uygulandığı bir süreci takip ettik. Bu, kadınlarda her üçünden birinin mutlaka kadın olmasıydı, kota gereği. Gençlerde her beş sıradan birinin pencere şeklinde genç olmasıydı, kota gereği. Yaptığımız bütün çalışmalarda, gençlere alan açıldığı takdirde seçmenin bunu değişime, özeleştiriye saydığı ve geleceğe yönelik olarak da partiye bir yeni kredi vermek için heyecanlandığı görülüyordu. Türkiye’de son Gençlik Kolları Kurultayı’nda sevgili Cem Aydın’ın görevi devraldığı, gençlik kollarından gelen belediye başkanlarına, gençlik kollarının kırmızı yeleklerini giydirince salonda bu somutlaştı. Çok sayıda gençlik kollarındaki aktif görevlerden ilerleyip, işte şimdi biraz önce hepimizi karşılayan kırmızı yeleklilerin, belediye başkanlıkları koltuklarında oturduğunu görmek hepimiz için büyük bir mutluluktu. Tabii şunu söylemek lazım; biz mümkün olduğu kadar elbette anketlerle, ölçümlerle, saha çalışmalarıyla, adaylıkları şekillendirirken, şüphesiz herkes Cumhuriyet Halk Partisi Kurultayı’ndan sonra Çankaya Belediye Başkanı’nın kim olacağı konusunda bir merak içindeydi. Bunun Genel Başkan’ın doğrudan tasarrufu ile şekillenmesi partinin, bütün siyasi partilerin geleneğinde var. Şuradan geliyor mesele, çok da anlaşılır bir şey… Gece gözlerini yumduğunda Çankaya Belediye Başkanı’na parti binasını emanet ediyorsun, partinin önceki binasını, daha önceki binalarını, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni, İkinci Meclis’i, Birinci Meclis’i, Çankaya Köşkü’nü, yetmez Anıtkabir’i emanet ediyorsun. Bunun için ona göre bir belediye başkanı belirlenmesi lazım. Ama bu tercihin benim, tercihim olduğunu söylemek doğru değil. Çünkü Çankaya Belediye Başkanı’nın kim olacağı düşünüldüğünde, bana partinin neredeyse yaşayan bütün gençlik kolları, önceki dönem genel başkanları geldi. Gençosman Killik başkanlığında beşli bir grup geldi, ikili bir grup geldi, gelemeyen ayrı geldi, öbürü telefon etti. Dediler ki, ‘Şöyle 30 yaşında bir belediye başkanı istiyoruz…’ Tarif ettiklerinin kim olduğu belli, benim anlayacağımı da biliyorlar. Ankara İl Başkanımız, Çankaya Belediye Başkanımız, partimizde siyaset yapan çok sayıda kişi ‘Gençlere, bir değer veriliyorsa, bunun Çankaya’nın emanet edileceği kişi üzerinden gösterilmesi lazım…’ Zaten ya bir kadına emanet edecektik, genel anlayış gereğince. Ya da 30 yaşını çok geçmemiş bir gence. O isim Hüseyin Can Güner oldu. Benim kendisiyle özel bir hukukum, çok uzun yıllara dayanan bir ilişkim, saygı duyduğum, hayranlık duyduğum bir hayat hikayesi, bir mesleki geçmişi var. Veya mesleğine gelene kadar geçirdiği önemli süreçler var. Onun bizi mahcup etmeyeceğini, beni mahcup etmesinde bir şey yok, ama gençleri mahcup etmeyeceğini, gençlik kollarını mahcup etmeyeceğini biliyorduk.”
"Yeni neslin talep ettiği bir gençlik merkezi"
“İşte bugün tabii kendisinin var olduğu birçok açılış törenine, birçok sempozyuma, anmaya katıldık ama ilk kez kendisinin yaptığı bir icraatın açılışında bir aradayız. Aslında yarın olmasını istedi ama yarın malum İzmir’de büyük mitingimiz var. Sabah Ankara’da çok hızlı bir-iki aktiviteden sonra İzmir’e gideceğiz. Onun için bugüne alındı açılış.
19 Mayıs’ın arifesinde bir Gençlik Merkezi açıyoruz. Bu Gençlik Merkezi, Hüseyin Can’ın daha önce taahhüt ettiği, yapacağını söylediği yeni nesil, yeni neslin talep ettiği bir Gençlik Merkezi. Biraz önce geldim, şöyle hızlı bir şekilde tanıttılar, anlattılar. Gerçekten hayran oldum. Hatta özendim, keşke böyle bir merkezden yararlanma imkanı bizim gençliğimizde de olsaydı diye. Bu meseleye çok imrenen bir yerden baktım. Bundan sonra da bütün belediyelerimizin benzer uygulamaları hızla çoğaltacağını biliyorum. Hızlı bir şekilde de çalışıyorlar. Ben Hüseyin Can Başkan üzerinden… Onun hikayesi önemli, Cem Aydın Başkan’ın her seferinde görünür kılmak için gayret sarf ettiği çok sayıda Gençlik Kollarından gelen yerel yöneticilerimizin gayretleri önemli. Çünkü siyasette, bu gençleşmeyi kalıcılaştıracak olan ve bu gençleşmenin siyasete, ülkeye katacakları kadar, gençlerin siyasetteki varlığına da çok önemli kalıcı bir destek verecek olan da bu arkadaşlarımızın başarıları. Bizim de görevimiz onların yaptıkları bu işleri görünür kılmak. Çankayalı gençlerin hizmetine sunulan bu binada, onlarla aynı dili konuşan genç başkanlarının ortaya koyduğu bu projede, gençlerin sadece bir araya gelecekleri bir merkeze sahip olmadıkları, bir başlarına erişemeyecekleri pek çok alana, olanağa, teknik imkana burada ücretsiz olarak kavuşacaklarını görüyoruz. Podcast stüdyosu var, sinema ve konferans salonu var, paylaşımlı ofisler var, elektronik rezervasyonla kullanılan toplantı odaları, sunum odaları var. Küresel ortaklık ofisleri, kariyer ofisi gençlerin geleceğinin şekillendirilmesinde kendilerine öncülük yapacak, katkı sağlayacak ve rehberlik yapacak kariyer ofisleri. Derslikler, açık çalışma alanları, piyasanın çok altında çay-kahve içebilecekleri, yemek yiyebilecekleri Çankafe uygulaması gibi çok sayıda gençlerin ayrı ayrı ihtiyaç duydukları, hem hizmetlerin hem teknik olanakların bir çatı altında birleştirildiği yeni nesil bir gençlik merkezi var. Kod yazmak isteyenler için bilgisayarlar var. Üretmek isteyenler için destek, gelecek planlamak isteyenler için yönlendirme, hayal kurmak isteyenlere omuz verecek bir ekip, girişim var, inovasyon var, yapay zeka var, e-ticaret olanakları, start-up’lar, proje, fikir, atölye, eğitim, paylaşım var. Yani burada gençlerin isteyip de onlara sunulmayan herhangi bir olanak yok. Varsa da bunu da konuşmaya, geliştirmeye yönelik bir bakış açısı var. Bunların hepsini şunun için söylüyorum. Hiç şüphesiz gezilip görülecek ya da belediyenin faaliyet broşürlerinde, sosyal medyada olacak ama yayında, canlı yayın sırasında bunların bizim ağzımızdan anlatılması, aktarılması da Cumhuriyet Halk Partili belediyelerin neleri projelendirdiğinin görünür olması açısından son derece önemli.”
"Yasakların, yasak olduğu bir Türkiye vaadediyoru"
“Bundan sonraki süreçte biz genç başkanlara inanmaya, güvenmeye, gençlere inanmaya, güvenmeye devam edeceğiz. ‘Türkiye’yi nasıl yöneteceksiniz?’ diye soranlara adalet, refah ve özgürlük isteyen gençlere, hakkını arayan gençlere gözaltılar, tutuklamalar, hapis cezaları yaşatanlara inat, yasakların yasak olduğu bir Türkiye vadediyoruz. Gençlere vizesiz bir yaşam, yasaksız bir yaşam vadediyoruz. Türkiye’de maalesef siyasette başı sıkışan, bir beka sorunu tarif ediyor. Bir milli güvenlik sorunu tarif ediyor. Herkes bir şeyleri bu ülkenin geleceği açısından tehdit olarak tarif ediyor ve bu algının yerleşmesinin kendisine fayda sağlayacağını düşünüyor. Benim de bir beka sorunu tarifim var. Ama diğer mevkidaşlarımdan farklı olarak şöyle ifade ediyorum onu, burada da tekrar ederek sözlerimi tamamlayacağım. Evet, bu ülkenin üzerinde herkesin gözü var. Bu ülke üzerinde herkes hayal kuruyor, plan yapıyor. Bunu yaptıklarında, bu bir beka sorunu mu? 100 yıl önce öyleydi. O zaman birlik, beraberlik içinde hep beraber bir beka sorunu varsa, dünyanın diğer ülkelerini Türkiye üzerinde olmayacak hayaller kuruyorsa, ne yapacağımızı gösterdik, evelallah yine gösteririz. Ama bugün anketlere bakıyorsunuz, her dört gençten üçü, ‘Fırsatını bulursam yurtdışına gitmek isterim’ diyor. ‘Orada yerleşmek, orada çalışmak, orada yaşamak isterim’ diyor. Bu yüzden bir ülkenin beka sorunu, dünyanın gelişmiş ülkelerinin o ülke üzerinde hayal kurması değildir. O ülkenin gençlerinin, dünyanın gelişmiş ülkelerinde hayal kurmasıdır beka sorunu. İşte biz gençlerine başka ülkelerde hayal kurduran değil, onların gelecek hayallerini Misak-ı Milli sınırları içine taşıyarak Türkiye’nin beka sorununu aşacağız. Elbette dünyaya açık bir Türkiye, gençlerin vize sorunu yaşamadığı bir Türkiye, Avrupa Birliği’ne tam üye olduğu için Avrupa’nın tamamında vizesiz dolaştığı, istediği zaman eğitim aldığı, istediği zaman çalıştığı, ama aklının, gönlünün, gözünün olduğu memleketinden tamamen bağının kopmadığı bir Türkiye’den bahsediyoruz. Gençler için hayata kapatamayacakları kadar geride bir farkla başlamaktan değil, hem sosyal hem sınıfsal hem ekonomik adaletten bahsediyoruz. Bundan sonra gençlerin Türkiye’de hayal kuracakları, arzu ettikleri kadar dünyayla istedikleri anda entegre olacakları, oralarda eğitim alabilecekleri, bulunabilecekleri ama dünyanın hepsinin gözünün üzerinde olduğu bu güzel ülkenin hem kıymetini bilecekleri hem de burayla bağlarını koparmayı asla düşünmeyecekleri bir geleceği ümit ediyoruz.
"İktidarına darbe girişimini geri püskürten her yaştan gençleri ama bilhassa üniversite gençliğini bir kez daha kutluyorum"
İşte bu ümitle iki aydır o genç gençlerin cesaretiyle, bu umutların önünü kapatan, gençlerin festivallerini yasaklayan, konserlerini iptal eden, ne diyeceklerine, ne giyeceklerine, ne yiyeceklerine, ne içeceklerine karışan ve onları rahatsız eden bu iktidarın Türkiye’ye yaşattığı bir darbe girişimine karşı 19 Mart’tan beri ilk adımı İstanbul Üniversitesi’nin attığı ama anında Başkent’ten, ODTÜ’nün, Bilkent’in, Gazi’nin katıldığı bir büyük ayağa kalkışı, bir büyük cesareti, bir büyük itirazı ve bu ülkenin hem seçilmiş belediye başkanlarına, yani geçmiş yerel seçimin iradesine sahip çıkan, hem gelecek genel seçimdeki Cumhurbaşkanı Adayımıza ve milletimiz takdir ederse ülkenin bir sonraki Cumhurbaşkanına, bir sonraki iktidarına darbe girişimini geri püskürten her yaştan gençleri ama bilhassa üniversite gençliğini bir kez daha kutluyorum. Hep birlikte bu zor günler aşacağız. İnancımız, birbirimize güvenimiz tam.
"Tecrübemiz, başarı hikayemiz var"
Birileri bu ülkeyi bir otokrasi ile yönetmek istese de bizim demokrasiyi bu ülkeye getiren parti olarak herkes, bütün demokratlar kadar sorumluluğumuz var. Ama biraz daha fazla sorumluluğumuz bu konuda da geçmişten gelen bir tecrübemiz, bir başarı hikayemiz var. Biz tek adamın ne yaptığını gördük, geçilmez Çanakkale'yi bir kabulle geçilir kılan, İstanbul’u işgale uğratan tek adamın bu ülkeye neler yaptığını gördük. Bunu biz de gördük, Gazi Mustafa Kemal Atatürk de gördü. Sonrasında bu tek adam anlayışı yerine -ki isteseydi padişahlığa da devam ederdi, krallığını da ilan ederdi, Amerikan tipi başkanlık da yapardı- ama ‘Meclis’ dedi başka bir şey demedi. Ve bu ülkeyi önce Meclis’e, yani seçilmişlerin tartıştığı, birlikte karar verdiği bir yere, sonra da onun emanetine sahip çıkan İsmet Paşa’nın ferasetiyle birlikte 1946 denemesiyle, 14 Mayıs 1950’de seçim kaybedip yönetimi teslim edecek erdemi göstermeye hep Cumhuriyet Halk Partisi’nin kadroları muvaffak oldular. ‘Bu benim en büyük yenilgim’ dedi İsmet Paşa ama Türkiye demokrasisinin zaferini ilan etti. Biz kaybedince yönetimi teslim edebilen bir anlayıştan, hem de tek parti yönetimlerini yaşamış, bütün yetkilileri tek elde tutabilecekken çok partili rejime geçen, kaybettiği seçimle yönetimi teslim edebilen bir anlayıştan geliyoruz. Bunu yerleştiren bir anlayıştan geliyoruz. Birileri demokrasiyi işine gelince binilen, işine gelince inilen bir tramvay olarak görüyor. Şimdi bu tramvaycılara karşı, o tramvaya dışından asılıp işine gelince atlayanlara karşı, tramvayın raylarını döşeyen, tramvayı memlekete getiren parti olarak bir kez daha demokrasiye sonuna kadar sahip çıkıyoruz. Ve bundan sonra da seçimle gelenin seçimle gittiğini, bu ülkede hem bir kez daha kurumsallaştıracağız, hem bunu göstereceğiz. Hem de bunun dışında bir şeyi aklından geçirenlerin aklına alacağız hep beraber.
"Bu mücadeleye nefer kazandırmak hepimizin boynunun borcudur"
Bunun için bir şeye ihtiyaç var. Kararlı bir birlikteliğe, çağrılınca koşmaya, ‘Bir meydan mı doldurulacak?’, hınca hınç doldurmaya. ‘Bir yol mu yürünecek?’, hep birlikte yürümeye. ‘Broşür mü dağıtılacak’, dağıtmaya. ‘İmza mı toplanacak’, imza toplamaya. Ne görev varsa gücü göstermek, birlikteliği göstermek, karşımızdakilere karşı hep beraber başarmak için bize ne görev veriliyorsa o görevi yapmak, görevi talep etmek, çoğalmayı sağlamak, korkanlara cesaret vermek, örgütsüzleri örgütlemek, partiye üye kazandırmak, partiye üye olmasa bile bu mücadeleye nefer kazandırmak hepimizin boynunun borcudur. Bunu 100 yıl önce başarmış bir siyasi hareketiz biz. 100 yıl sonra da bunu hep beraber başaracağız. Bir kez daha hepinize teşekkür ediyorum. Bayramınızı kutluyorum, bu güzel eser için Hüseyin Başkan'a, ekibine, bütün yöneticilere, emekçilere teşekkür ediyorum. Bayramınız kutlu olsun, sağ olun, var olun.”