(ANKARA) – Bağımsız İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, derinleşen ve yaygınlaşan sorunların erinleşen ve yaygınlaşan sorunlarımız birçok ülkeye kıyasla çok daha fazla suç ve suçlu ürettiğini belirterek "Bugünkü manzarada cezaevlerimiz rekor üstüne rekor kırarak 400 bini aşmış durumda. Bu tablo geçici çözümler yerine kalıcı ve etkili adımlar atılması gerektiğini de bağırıyor ama maalesef bununla yüzleşebilecek sorumlu bir iktidar anlayışı söz konusu değil” dedi.
Bağımsız İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, TBMM’de basın toplantısı düzenledi. Konuşmasına yaşamını yitiren TBMM Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder’i anarak başlayan Yeneroğlu, Önder’in cenaze töreni çıkışında saldırıya uğrayan CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e de geçmiş olsun dileklerini iletti. Yeneroğlu, şöyle konuştu:
“Sırrı Süreyya Önder için AKM’de yapılan törenin çıkışında sabıkalı bir caninin saldırısına uğrayan CHP Genel Başkanı Sayın Özgür Özel’e de geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum. Maalesef bu tür saldırılar toplumu kamplaştıran ve insanları birbirine düşmanmış gibi gösteren ve tahrik eden söylemlerin de sonucudur.
Bugün Sayın AKP Sözcüsü Ömer Çelik’in son saldırı ile ilgili ‘reddediyoruz ve lanetliyoruz’ açıklamasını 2019’da Kılıçdaroğlu’na Çubuk’ta gerçekleştirilen saldırı sonrası yaşananları hatırlayınca önemli buluyorum. Çünkü o zaman bu gibi açıklamalar bazı bakanlar tarafından ifade edilince ne kadar büyük tepki gördüklerini hatırlıyorum. Reddetmek ve lanetlemek asgari gerekliliktir. Devletin tepesinde devamlı kullanılan kin ve nefret dilinin şiddeti tahrik etmesine herhalde şaşırmamız gerekir. Bu yaklaşım biçimlerinden vazgeçilmediği sürece bu durum devam edecektir. İktidara sesleniyorum, toplumu kutuplaştırmaktan ve muhalifleri şeytanlaştırmaktan uzak durun ki toplumsal ayrışma daha fazla büyümesin ve bu gibi alçakça saldırılara zemin hazırlamasın.
“400 bini geçen cezaevi nüfusumuzla kapasiteyi 100 bin aşmış durumdayız”
Kamuoyuna infaz düzenlemesi olarak yansıyan yeni bir yargı paketi hazırlıkları var. Paketin içeriğini henüz bilmiyoruz ama bu konuda uyarılarım olacak. Son yıllarda kısa aralıklarla infaz düzenlemeleri yapılıyor ki bu bile başlı başına ciddi ve hatta kronik bir soruna işaret ediyor. Şu an üzerinde konuştuğumuz düzenlemeler hatırlayın 10. Yargı Paketi olarak nitelendiriliyor bu şekilde ifade ediyorlar. Halbuki 9. Yargı Paketi dediğimiz bundan birkaç ay önce Kasım 2024’te kabul edilip yayınlanmıştı. Keza bu kürsüden tam 15 ay önce 8. Yargı Paketi’ne ilişkin görüşlerimi açıklamıştım. Bu kadar sık aralıklarla düzenleme yapılması bile başlı başına ciddi bir soruna işaret etmiyor mu? Bu anlayışla değil 10 yargı paketi 100 yargı paketi de hazırlansa hepsi yetersiz kalacaktır. İktidarın bu yargı paketleri aktivizmi üzerine daha fazla durmak ve motivasyonunu sormak gerekiyor.
İktidar hukuk tesis etmekten çok uzak olduğu ve mevcut olduğu anlayışla suçlu üreten düzenle mücadele edemediği için sadece cezaevlerindeki kapasite aşımına çare bulmaya odaklanmış durumda. Bunun temel sebebi de harıl harıl inşa edilen kendi ifadeleriyle bacasız fabrika dedikleri cezaevi inşa sürecinde yeterince hızlı davranamıyorlar ve yetişemiyorlar. Yetişemedikleri için bu yargı paketleriyle karşı karşıyayız, maksat kesinlikle adaleti tesis etmek değil. Bu sorunlu anlayışın tek yapabildiği şey, yara bere manzaraya pansuman tedbiri uygulamak. Bu infaz düzenlemeleri ve yargı paketleri yargı sisteminin ürettiği hukuksuzlukları tashih etmek amacından ziyade dolup taşmış cezaevlerini boşaltmak için Meclis’e getiriliyor. Hali hazırda 400 bini geçen cezaevi nüfusumuzla kapasiteyi de 100 bin aşmış durumdayız, iktidar bu doldur boşalt döngüsüyle neredeyse yılda bir cezaevlerini boşaltmaya çalışıyor. Almanya bizimle benzer bir nüfusa sahip ama Almanya’nın cezaevindeki nüfusu Türkiye’nin 10’da 1’i kadar.
“Siyasi suçlularla ilgili çifte standarttan mutlaka vazgeçilmelidir”
Derinleşen ve yaygınlaşan sorunlarımız birçok ülkeye kıyasla çok daha fazla suç ve suçlu üretiyor. Suça yönelimi etkileyen temel sorunların başında toplumsal adaletsizlikler ve eşitsizlikler, eğitim sisteminde yapısal sorunlar, uyuşturucu kullanımın yaygınlaşmasının yanında somut olarak işsizlik, yoksuzluk, gelir adaletsizliği, hayat pahalılığı ve sosyal yardımlardaki yetersizlik gibi ekonomik sorunlarımızın da etkisi büyük. Bunun yanında hukuk ve adalet sistemindeki cezaların caydırıcılığının yetersizliği, adil ve makul sürelerde yargılama yapılmaması gibi kronik sorunlarımız da başlıca nedenler arasında. Bugünkü manzarada cezaevlerimiz rekor üstüne rekor kırarak 400 bini aşmış durumda. Bu tablo geçici çözümler yerine kalıcı ve etkili adımlar atılması gerektiğini de bağırıyor ama maalesef bununla yüzleşebilecek sorumlu bir iktidar anlayışı söz konusu değil.
Mevcut pakete bazı hususlar eklemelerini, bazı hataları yapmamalarını bekleyebiliriz. Anne babanın aynı anda tutukla ya da hükümlü olması durumlarında çocuğun etkilenmemesi için ebeveynlerden bir tanesinin küçük çocuğun yanında olması için gerekli düzenlemenin yapılması elzemdir. Hasta mahpuslar bakımından tam teşekküllü devlet hastaneleri tarafından verilen cezaevinde kalamaz raporları sonrası kişinin derhal tahliyesi sağlanmalıdır. Bu AK Parti’nin kendi vaat ettiği bir husustu ama yıllardır bu konuyla ilgili bir adım atılmadı. Siyasi suçlularla ilgili çifte standarttan mutlaka vazgeçilmelidir.
“Yaptıkları hukuksuzluklara maddi hukuk çerçevesinde kılıf uydurmaya çalışıyorlar”
Kamuoyuna yansıdığı biçimde hafif suçlarda dahi kamu düzeni ileri sürülerek kişilerin, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı başta olmak üzere pek çok temel hak ihlaline neden olup keyfi bir biçimde tutuklanmalarına neden olabilecektir. Kamu düzeni ifadesinin kendisi bile geniş bir yorumlamaya elverişlidir. İktidar yargıyı istediği şekilde uygulayabiliyor. Bu düzenlemeden mutlaka vazgeçilmelidir. Çünkü bu düzenlemeyle muhalif basın mensuplarının hedef alınacağı ve mevcut baskı ortamının daha da artacağı endişesi yaşananlardan dolayı haklı bir endişedir. Yaptıkları hukuksuzluklara maddi hukuk çerçevesinde kılıf uydurmaya çalışıyorlar.
KYK mağduriyetleri konusunda mesele bütün olarak hukuka dönülmesidir ve örneğin KYK mağduriyetleri ile ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Yalçınkaya kararında ortaya koyduğu esasları baz alarak yüz binlerce insanın mağduriyetine son verilmesidir.
“Birçok sanatçı iktidarın hukuk anlayışına göre hükümeti devirmekten suçlanarak cezaevinde olması gerekiyor”
2013’teki Gezi Parkı olayları sırasında barışçıl protestolarda bulunan bazı oyuncu ve menajerler son yıllarda hedef tahtasına oturtuldu ve onlar üzerinden sivil toplum ve sanatçılar üzerinde ciddi bir baskı rejimi tesis edildi. Gezi olaylarından 12 yıl sonra şimdiye kadar unutulan başka bir azılı suçlu keşfedildi. Ayşe Barım, ismini ilk defa bu olaylarla duydum. Kendisini ziyaret ettiğimde durumun farkında bile değil, ‘Ben ne yapıyorum burada’ diyordu. Gezi olayları döneminde menajerlik şirketine bağlı sanatçılarla Gezi protestolarına tamamen barışçıl şekilde katılmış, kendi sanatçılarıyla iletişim kurmuş, bu sanatçıları da gezi protestolarına katılmış. İlerleyen zamanlarda bu şirkete dahil birçok sanatçı hükümeti devirmekten normalde cezaevine atılabilir. Ayşe Barım ile ilgili ne geçerliyse bu kişiler için de aynı şey geçerli ama uluslararası tepkiden çekiniyorlar ki bugün hali hazırda dizilerde izlediğimiz birçok sanatçı iktidarın hukuk anlayışına göre normalde hükümeti devirmekten suçlanarak cezaevinde olması gerekiyor. Bunlar başlarına gelebilir bu yüzden bu insanlar yapılan hukuksuzluklara karşı susuyorlar, iktidardan korkarak maalesef korkunç hukuksuzluklara karşı karşıya kalacaklarından haklı olarak endişe ediyorlar.
“Soykırıma destek veren insanlara Sayın Cumhurbaşkanı ‘dostum’ diyor”
Gazze’de İsrail’in korkunç katliamları devam ediyor. Kimseden çekinmeden işlenen soykırım öyle bir hal aldı ki ne hükümetten ne de hükümetin ve Tayyip Bey’in dostu olan Trump’tan tepki geldi. Açıkca biliyorsunuz ki Trump destekliyor, soykırımı destekleyen bir insanın dostum olarak nitelendirilmesi de garip. Gerçekçi olmak lazım Trump bizim dostumuz değil. Dün İsrail savaş kabinesi Gazze’deki saldırıların daha da genişletilmesi ve halkın güneydeki çöllere sürülmesi kararı aldı. Bu da açıkça bir soykırım suçudur. Trump’un, Gazze’deki Filistinlileri sürgün planı da bu kapsamda İsrail’in şımarık korkunç saldırganlığının dayanak noktası haline geldi. Gazze’deki Filistinlilerin tehcirini ön gören bu yöndeki söylemleri de saldırıları da kınıyorum. Kınamanın üzerinde gözümüzün önünde canlı yayında bir soykırım işleniyor ve elimizden bir şey gelmemesi korkunç bir durum. Bu soykırıma destek veren insanlara da Sayın Cumhurbaşkanı ‘dostum’ diye hitap ediyor. Bunların kabul edilebilir bir tarafı yok. Hükümeti de limanlarımızı soykırıma silah ve savaş malzemesi taşıyan gemilere kullandırma jestinden fırsat bulabilirlerse içi boş hamasi söylemler yerine inisiyatif almaya Arap dünyasında ve bölgede bu korkunç saldırganlığa karşı, insanlığa karşı suçlara ortak bir duruş geliştirmek için somut adımlar atılması gerekir.”