(TBMM) - DEM Parti Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Bu yılı değil sadece, önümüzdeki 10 seneyi aileyi önceleyen politikaları hayata geçirmek amacıyla değerlendireceğiz" sözlerini eleştirerek "Biz 10 yıl daha bu tahkimin sürmesini kabul mü edeceğiz? Tabii ki etmiyoruz ve bununla ilgili mücadelemizi her gün yükselteceğiz. Aile kurumunun kendisine karşı değiliz. Bizler aile içinde kadının maruz bırakıldığı fiziksel, psikolojik ve ekonomik şiddete karşıyız. Kutsal olan aile değildir. Kutsal olan aile kurumunun içinde şiddetsiz, eşit ve onurlu bir yaşamın tesisidir" diye konuştu.

Beştaş, TBMM'de düzenlediği basın toplantısında, kadın olmanın bu coğrafyada başlı başına bir direniş haline geldiğini söyledi.

"Sokakta yürümek, eğitim görmek, karar vermek, kendi hayatına dair söz sahibi olmak, bütün bunlar kadınlar için her geçen gün daha da zorlaşıyor. Özellikle genç kadınlar sistematik baskının, ekonomik krizin ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin tüm ağırlığını iliklerine kadar hissediyor. Bu ülkede değişmeyen tek şey değişimin kendisi değil, kadın bedeni üzerindeki tahakküm kurma amacı" diyen Danış Beştaş, yakın zamanda çokça tartışılan vajinal doğum söylemlerini anımsattı. 

Vajinal doğum dayatmasının etkilerinin görüldüğünü ve tartışıldığını söyleyen Danış Beştaş, şöyle devam etti:

"Yüzyıllardır katledilen, şiddete, tacize, emek sömürüsüne maruz kalan kadınlara kendi hakları ve bedenleri üzerinde söz kurma hakkı tanınmazken 11 tane erkek çıkıp kadın bedeni üzerinden, üstelik doğum gibi bir mesele üzerinden pankart açabildi. Nedir bunun manası? Erkeklerin kadın bedeni üzerindeki tahakkümün, bu sadece iktidarın normalleştirmeye çalıştığı bir sağlık meselesi mi? Değil tabii ki. Bu aslında sağlık meselesi üzerinden bu tahakkümün meşrulaştırılmasıdır. Bakın 21. yüzyılda hala üreme sağlığı sorunları kadınlar için mahrem bir konu gibi tartışılıyor. Üreme çağı en çok sağlık sorunu ile karşılaşılan dönemken, bu dönemde kadınlar için birçok hususta doktora gitmek bile bir çekince haline gelebiliyor. Birçok engel var. Bir tane örnek vermekle yetineceğim.

"1 Ocak-3 Nisan arasında 98 kadın öldürüldü, 156 kadın şüpheli şekilde hayatını kaybetti"

Bilkent Şehir Hastanesinden skandal bir haber geldi. Bir genç kadın bekar olduğu için tedavi edilmedi. Tedavi için gittiği doktorda 'bekar mı, evli mi' diye sorulduktan sonra gençlik merkezlerine yönlendirildi ve tedavisi gerçekleştirilmedi. 25 yaş altı kadınlar için kurulan Gençlik Danışma ve Sağlık Hizmet Merkezine gönderiliyor kadınlar. Bekar mı, evli mi olduğuna göre ayrıştırılıyorlar ve psikolog görüşmeleri eşliğinde psikolojik baskıya da maruz kalıyorlar. Yine ve yeniden görüyoruz ki kadın sağlığı sorunu başlı başına politik ve tabii ki sınıfsal bir meseledir. Bu ülkede kadınlar doğum şeklinden dolayı değil, erkek şiddetinden, erkek devletin koruma ve aklama politikalarından, cezasızlık politikalarından, yoksulluktan ölüyorlar, ölmeye devam ediyorlar. Erkekler 2024'te en az 378 kadını ve 43 çocuğu öldürdü, katletti. 2024 yılında transların da olduğu en az 282 kadının ölümü basına şüpheli olarak yansıdı. Basına yansıyan bilgilere göre, erkekler en az 18 koruma ve uzaklaştırma kararı ve talebine rağmen öldürüldü. 2025'in ilk çeyreğinde Türkiye'de kadına yönelik şiddet vakaları artık alarm verici boyutlara ulaştı. 1 Ocak-3 Nisan arasında basına yansıyan verilere göre 98 kadın öldürüldü, 156 kadın şüpheli şekilde hayatını kaybetti diye kayıtlara geçti ve 207 kadın şiddet ve yaralamaya maruz kaldı, 240 kadın ise seks işçiliğine zorlanmaya maruz kaldı. Tüm bunlar olurken peki yargı ne yapıyor? Gerçekten kadına yönelik şiddetle mücadelede hangi politikalar güdülüyor?"

"Kadının tek kimliğinin annelik olduğu tezine ve iddialarına karşıyız"

Danış Beştaş, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin evli olduğu kadını 32 yerinden bıçaklayarak öldüren Recep Koyuncu'ya verilen 22 yıllık hapis cezası kararını bozduğunu hatırlatarak, şunları kaydetti:

"Bizzat evini ziyaret ettiğim, anne ve babasıyla görüştüğüm Dilan Yıldırım... Bu konuda önergede verdik, Mecliste de gündem yaptık, aileyi de ziyaret ettim. Şüpheli şekilde öldüğü hem ailenin bilgileri hem dosyada yansıyan bilgilerle sabit. Fakat ne yapıldı Dilan Yıldırım davasında? Eşi hakkında sadece suç delillerini gizlemek nedeniyle beş ay hapis cezası verilerek ertelendi. Bu yeni Dilanların öldürülmesine büyük bir kapı açıyor tabii ki ve bunlar olurken hiçbir şey olmamış gibi, kadınlar yoksul değil, ölmüyor, şiddet görmüyor gibi bir perspektifle 'Aile Yüzyılı' söylemleriyle her gün kamuoyuna açıklamalar yapıyor. Bu vahim tabloyu kısaca izah etmeye çalıştım. 'Kutsal Aile', 'Aile Yüzyılı' gibi söz söylemlerle bu acı tablo, bu vahim tablo perdelenemez. Sayın Cumhurbaşkanı son bir açıklamasında 'Bu yılı değil sadece, önümüzdeki 10 seneyi aileyi önceleyen politikaları hayata geçirmek amacıyla değerlendireceğiz' demiş. Biz 10 yıl daha bu tahkimin sürmesini kabul mü edeceğiz? Tabii ki etmiyoruz ve bununla ilgili mücadelemizi her gün yükselteceğiz. Aileye karşı değiliz. Aile kurumunun kendisine karşı değiliz. Bizler aile içinde kadının maruz bırakıldığı fiziksel, psikolojik ve ekonomik şiddete karşıyız. Bizler, kadının sadece aile içine sıkıştırılarak cinsiyetçi iş bölümü üzerinden, toplumsal hayattan ve istihdamdan uzaklaştırılmasına karşıyız. Yükünün, bakım yükünün ve ailenin kadın üzerinden tarif edilmesine karşıyız. Kadının tek kimliğinin sadece annelik olduğu tezine ve iddialarına karşıyız. Bizler aile kurumu ve içerisindeki bu sömürü ve şiddet düzeninin kutsal aile söylemleriyle cezasız bırakılması ve örtbas edilmesine karşıyız. Kutsal olan aile değildir. Kutsal olan aile kurumunun içinde şiddetsiz, eşit ve onurlu bir yaşamın tesisidir. Maalesef ülkemizde kadınlar bu yaşamdan mahrum bırakıldıkları için ölmeye devam ediyorlar. Şöyle de kadınlar için bir tablo var, ölmek istemediklerini haykırırken bile cezalandırılıyorlar, yargılanıyorlar, tutuklanıyorlar."

"Nefret iklimi birçok kesimden insana nefret söylemi hususunda büyük bir cüret veriyor"

TBMM Başkanlığına teklif olarak sunulmadığını ancak basına LGBTİ+'ların "varlığına saldıran" bir tasarı sızdırıldığını söyleyen Danış Beştaş, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bu tasarı çok kapsamlı bir şekilde TCK'da öngördüğü ayrımcı değişiklikler ile varlığa savaş açmış bir taslak niteliğinde. 'Aile Yılı' ilanı ile ailenin merkeze alınarak kadının birey olarak yok sayıldığı bir dönemde yaşıyoruz. Maalesef bu tabloda nefret iklimi başta siyaset zemininde de olmak üzere birçok kesimden insana nefret söylemi hususunda büyük bir cüret veriyor. Bunu üzülerek takip ediyoruz. Cinsiyetsizleştirilme gibi, sapkın gibi birçok ifadeyle hedef haline getiriliyorlar, kriminalize ediliyorlar. Oysaki hepimiz farkındayız aslında. Objektif konuşursak, insani duyarlılığımızla, tarihi arka planla, dünyayı gözeterek ve bu konuda yazılan, çizilenleri etrafımızı izlersek şunu çok iyi görürüz. LGBT'ler servis edildiği gibi değil, zararlı bir akım değil, bir varlık mücadelesi, varlıklarını ispat etmeye çalışıyorlar. Bu, toplumda varlıkları kabul edilmeyen, ötekileştirilen, yok sayılan, sadece varlığı sebebiyle nefret ve söylem eylemlerine maruz kalan her kesimin meselesi olmalıdır."  

Kaynak: ANKA