Haber: Zuhal ÇİLOĞLAN
(İSTANBUL) İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu ve yönetim kurulunun üyelerinin yargılandığı davanın ilk duruşması İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülüyor. Silivri'deki Marmara Cezaevi Yerleşkesi'ndeki duruşma salonunda hakim karşısına çıkan Kaboğlu, “Bugün savunma tarihi bakımından hüzünlü bir gün. 147 yıllık geçmişi bulunan bir kurum, tarihinde ilk kez bu denli büyük bir operasyona tabii tutuluyor” dedi.
İstanbul Barosu başkan ve yönetim kurulunun “basın ve yayın yolu ile terör propagandası yapmak”, “basın ve yayın yolu ile yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak” suçlamasıyla yargılandığı davanın ilk duruşması İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülüyor. Duruşma, Silvri'deki Marmara Cezaevi Yerleşkesi'nde bulunan 1 no’lu duruşma gerçekleştiriliyor. Duruşmayı takip etmek üzere aralarında CHP Diyarbakır milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Ekrem İmamoğlu’nun avukatı Mehmet Pehlivan’ın da bulunduğu İstanbul barosu avukatları, DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu ve DİSK İstanbul Bölge Temsilcisi Asalettin Arslanoğlu da Silivri'deydi. Kimlik tespiti ile başlayan duruşmaya başka bir dosyadan tutuklu bulunan İstanbul Barosu yönetim kurulu üyesi Fırat Epözdemir alkışlar eşliğinde getirildi.
Mahkeme başkanı ve avukatlar arasında gerginlik
Mahkeme başkanı, sanık avukatlarının sayısının fazlalığını gerekçe göstererek avukatların isimlerini tek tek yazmayacağını belirtmesi üzerine salondan sesler yükseldi. Bütün müdafiilerin duruşma tutanağına geçmesi gerektiği söyleyen avukatlar “Böyle bir usul yok. Yangından mal mı kaçırıyoruz, duruşma mı yapıyoruz” şeklinde tepki gösterdi. Mahkeme başkanı, başka bir suçtan tutuklu bulunması nedeniyle Fırat Epözdemir’in savunmasıyla başlanmasını istedi ancak, avukatların isteği üzerine ilk önce İbrahim Kaboğlu’nun savunması alındı. Savunmadan önceki kimlik tespiti sırasında mesleği sorulan Kaboğlu, “Baro Başkanı yazmayacağınıza göre öğretim görevlisi” dedi.
“Bir savunma değil açıklama yapacağım”
Kaboğlu savunmasına, “Ben bir savunma değil açıklama yapacağım.” sözleriyle başladı. “İstanbul Barosu, etkili soruşturma istemi ile hukukun üstünlüğünü savunma ve insan haklarını koruma pozitif yükümlülüğünü yerine getirdi. Adalet Bakanlığı izni olmadan resen soruşturma ve gizlilik ilkesine karşın kamuoyuna teşhir, yasal ihlaller zinciri yanısıra, İstanbul Barosu Başkanı ve Yönetim Kurulu üyeleri olarak, yargı mensuplarını hedef gösterme, bir suç riski yaratmıştır." diyen Kaboğlu şu görüşlere yer verdi:
“Dava hukuki dayanaktan yoksundur”
Baro metninde, terör propagandası ve dezenformasyon ile ilişkilendirilebilecek herhangi bir sözcük veya deyim bulunmamaktadır. 'İzin' işlemini 'onay' işlemine çevirmekle, İstanbul Başsavcılığı ve Adalet Bakanlığı Avukatlık Kanunu’nu ihlal etmiştir. Terör mühürlü zarfla tebligat yapan Başsavcılık, hedef gösterme kararlılığını yeni yılda teyit etmiş oldu. Kolluk, 3 günlük çalışma sonucu elde ettiği bilgiyi Baro’nun bilmesi gerektiğini varsayıyor. İddianame kanuna ve Anayasa’ya aykırı deliller oluşturmaktadır. Bu dönemlerde ölen kişiler üzerinden terörist yaratılmaya çalışılıyor. Soruşturma 22’sinde başlıyor 24’ünde Bakanlıktan izin isteniyor. Bunun tam tersi olması lazım. Bu nedenle izin işlemini onay işlemini çevirmekle İstanbul Başsavcılığı kanunu ihlal etmiştir. Yok hükmündedir. Dava hukuki dayanaktan yoksundur.
“Hicap duyuyorum, hukuk niyet okumak değildir”
Kimin terör örgütü üyesi olup olmadığı mahkemenin kesinleşen karar ile belli olur. Öldürülen kişiler hakkında bir biçimde, terörist ifadesi kullanılıyor. Bu durumda yalnızca istihbarati bilgiler vardır ancak, kesin bir hüküm yoktur. Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar suçsuz sayılma hakkı İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından sürekli olarak ihlal edilmiştir. Baroları engellemek hukuk güvenliğini zedeler. Hicap duyuyorum, hukuk niyet okumak değildir. Hiçbir kavram terör örgütü övücü değildir. Bugün savunma tarihi bakımından hüzünlü bir gün. 147 yıllık geçmişi bulunan bir kurum, tarihinde ilk kez bu denli büyük bir operasyona tabii tutuluyor”
Kaboğlu sözlerini, "iddianameyi hazırlayan Sayın Başsavcı nerede?" diyerek bitirdi.
“Bu davanın temel nedeni İstanbul Barosu seçimlerini kazanmış olmamızdır”
Epözdemir ise kendilerinin baro seçimlerini kazanmasının ardından yaşanan gelişmelere dikkat çekti. Epözdemir şunları söyledi:
“Biz baro seçimlerini kazandıktan sonra hangi gelişmeler yaşandı bakalım. Öncelikle seçimleri kazanan yönetim kurulu nasıl bir kurul ona bakalım ve niye terörist dediklerine vurgu da yapayım. Türkiye özeti gibi baro yönetimi. Alevi, Sünni, Kürt, Türk, Çerkes, göçmen... Hepsi var. Bu davanın temel nedeni İstanbul Barosu seçimlerini kazanmış olmamızdır. Bu davanın temeli İstanbul Barosu'nun yeni yönetim kurlunun terörist olarak görülmesidir. Bizler elimize silah almış insanlar değiliz. Ya biz çocuklarımıza oyuncak silah almayız. Bu iki kişi gazeteci olmasaydı dezenformasyonla mücadele merkezi hemen açıklama yapardı ama yapmadı. Bu sadece İstanbul Cumhuriyet başsavcılılığı tarafından ortaya atıldı.
“Aynı soruşturmayı Adalet Bakanlığı için de yürütelim”
Nazım Daşdan gazetecilik bölümünden mezun olmuş. Gazetecililik bitirmiş birine ne diyeceğiz? İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı bu iki kişinin gazeteci değil terörist olduğunu kendilerine yönelik yürütülen soruşturma dosyaları nedeniyle söylüyor. Beraatle sonuçlananlara neden atıf yok. Nazım Daşdan üst aramasında çıkanlara bakın: Basın tanıtım kartı... Başsavcılığın gazetecilik tanımı farklı sanırım. Saraçhane olaylarında tutuklanan gazetecilere bakın. Adalet Bakanlığı açıklamasında onlara gazeteci diyor... Eğer biz haklarında bir takım soruşturma kovuşturma olan kişilere gazeteci dedik diye bize yüklenen suçların iddiasındaysa İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, o zaman aynı suçu Adalet Bakanlığı da işlemiştir. Aynı soruşturmayı Adalet Bakanlığı için de yürütelim.”
Savunmalar üzerine salondan alkış sesleri yükseldi, mahkeme başkanı uyardı. Temel ihtiyaçların giderilmesi için duruşmaya 1 saat ara verildi.
(SÜRECEK)