Malatya denince çoğu kişinin aklına kayısı gelir ama Kınık’a göre bu şehir, çok daha fazlasını taşıyor: “Kayısı evet, bizim sembolümüz gibi. Ama bizde içli köfteden analı-kızılıya, kağıt kebabından kiraz yaprağı sarmasına kadar her yemeğin ayrı bir lezzeti var.
"GELENEĞİ YAŞATMAYA ÇALIŞIYORUM"
Saniye Kınık, çocukluğunda anneannesinin tenceresinden yayılan kokularla büyümüş. “O zamanlar soba üstünde pişen her yemeğin tadı bir başkaydı,” diye anlatıyor. Şimdi o tatları yaşatmak için kendi çocuklarına, torunlarına aynı özeni gösteriyor. “Eskisi kadar vakit ayıran az ama niyet varsa, her yemek yine güzel olur,” diyor.
“MALATYA’DA SOFRA DEMEK, BİRLİK DEMEK”
Misafir geldi mi Malatya’da sofralar büyür. Kınık’a göre kalabalık sofralar, dostluğun ve paylaşmanın en güzel hali. “Misafire kuru ekmek versek de yanında bir tatlı sözümüz eksik olmaz. Hele bayramlarda, düğünlerde mutfak cıvıl cıvıl olur,” diyor gülümseyerek.
EN ÇOK NE PİŞİYOR BU EVDE?
“Şehir değişir, zaman değişir ama bizim mutfakta hala haşlanmış içli köfte, sumaklı kısır, çiriş yemeği eksik olmaz,” diyor Saniye Hanım. Kış hazırlıkları da hâlâ geleneksel yöntemlerle yapılıyor: “Yazdan patlıcan kuruturuz, domates kuruturuz. Kış gelince dolmalıklar hazır olur.”
GENÇLERİN DE TADI AĞIZLARINDA KALSIN İSTİYOR
Saniye Kınık, yöresel yemeklerin sadece eskilerde kalmaması gerektiğini düşünüyor: “Gençler hazır yemeye alıştı ama ben arada torunları mutfağa çağırıyorum. Biri soğan doğrar, biri dolma sarar. En azından kokusu, tadı akıllarında kalsın.” Ve son olarak ekliyor Saniye Hanım, “Bir lokma verirsin, bin dua alırsın,” diyor. Ne güzel özetliyor aslında Malatya’nın sofralarını.