(TBMM) - İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, "Bu ülkenin sırf  PKK teröründen 50 bin şehidi var. Bugün ‘affediyoruz’ dedikleri katil sürüsü PKK’nın şehit ettikleri. Teröristi ittifak ortağı yapan bir iktidar var. ‘Terörsüz Türkiye!' Burada ne şehit edebiyatı yapıyorum, ne de kan hesabı yapıyorum. Ben milletimin hesabını, devletten soruyorum. Bu şehit edebiyatı değildir. Şehit edebiyatı, analar ağlamasın diye milletin anasını ağlatanların laf cambazlığıdır. PKK’nın şehit ettiği evlatlarımızın şehadet sebebini unutan bir devlet var" dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin TBMM'deki haftalık grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Dervişoğlu sözlerine, 6 Haziran'da geçirdiği kazanın ardından 9 Haziran'da tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybeden Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek'in ailesine, yakınlarına, Manisa halkına ve CHP camiasına başsağlığı dileyerek başladı.

Dervişoğlu'nun açıklamaları şöyle:

"Hem ülkemizde hem de bölge ülkeleri ve coğrafyamızda insanlar ne kadar bayram sevinci yaşayabildi, bunun cevabını sizlere bırakıyorum. Zira bugün, başta Gazze’de ve Uygur Türklerinin vatanı Doğu Türkistan’da  her günü acıyla bezeli insanların çığlığı dinmemektedir. Daha da acısı, 7 yıldır ekonomik krizle yaşamaya alıştırılan Türk milletinin halidir. Adaletsizlikle yaşamaya mahkum edilen, hakları bizzat iktidar eliyle gasp edilmiş milletimiz vardır. Sarayın Silivri zindanlarında sadece muhalif diye tutulan yüzlerce vatandaşımız vardır. Eskiden bayramlarda küçükler büyükleri ziyaret ederdi. Bugün Erdoğan’ın saray rejiminde büyükler küçükleri mapushanelerde ziyaret ediyor. Bu vesileyle hukuksuz biçimde tutulan, saray bürokrasisinin şantaj siyasetinin mağduru olan tüm vatandaşlarımıza bir kere daha selamlarımı yolluyorum. Tüm Türkiye için yürüttüğümüz hürriyet mücadelesini asla bırakmayacağımız sözünü bu kürsünden tekrarlıyorum. Bu istibdat yıkılacak, hem de öyle bir yıkılacak ki ona kulluk edenler dahi şükredecekler. Ondan halen medet umanlar dahi kurtulduk diyecekler. Her tarafıyla çürümüş, her tarafından irin akan bu başıbozuklar düzenini, bu eşkıya ahlakını hep birlikte vatanımızdan söküp atacağız.

"Sınırlardan mayınları temizleyen devlet, yolundan geçen vatandaşına, hız tabelasıyla mayın gibi tuzak koyar mı"

İktidarın bu Kurban Bayramı’nda esnafa ve işverene müjdesi; destek, kredi yahut borç ertelemesi değil, şahıs ve şirket hesaplarına koyulan blokeler olmuştur. Yüzlerce esnaf ve serbest çalışan vatandaşımız, bayrama parasız pulsuz girmiştir. Saray'ın telef ettiği milyarlarca doları telafi etmek için, üç kuruş hasılat yapmak için, zaten can çekişen ekonomi, kayıt dışına yönlendirilmektedir. Bu iktidar kayıtsızdır, bu iktidarın Türkiye diye bir derdi yoktur ama Türkiye ile Türk milleti ile gideremediği bir derdi vardır. 

İktidarın bayram müjdesi sadece bu değildir, hasbelkader memleketine veyahut tatile giden vatandaşlarımıza ise iktidar tarafından reva görülen ikramiye, denetim mi tuzak mı olduğu çok şüpheli olan trafik cezaları olmuştur. Vatandaşın parasıyla yaptığı yolu, ona misli bedellerle kullandıran iktidar aklı, hazinede açtığı gediklere yama yapmak için milletimize ceza yağdırmaktadır. Maliye, hasılat elde etmek için ceza kesmektedir. Devlet, vatandaşına tuzak kuran duruma düşürülmüştür. Vatandaş, kurallara saygı duymaya değil, fahiş cezalarla korkuya alıştırılmaktadır. Böyle düzen olur mu? Böyle ceza olur mu? Sınırlardan mayınları temizleyen devlet, yolundan geçen vatandaşına, hız tabelasıyla mayın gibi tuzak koyar mı? Bu serzenişe karşı, Avrupa’daki trafik cezaları örnek gösterilecekse ben de Avrupa’daki refahı, gelir seviyesini ve demokrasi standartlarını örnek gösteriyorum. Sen vatandaşına her konuda bunları verdin de cezalarda Avrupa standardı mı kaldı? Karşı olduğumuz trafik kontrolleri ve yerinde kesilmiş cezalar değildir. Kazaları önlemek amacıyla yapılan uygulamalar yerine, bütçe açığını finanse etmek için vatandaşa kurulan tuzaklardır.

"Tek adam Türkiye’sinde eğer insana karşı suç işliyorsanız bunun neredeyse bir cezası yoktur"

Bu memleketin öz evlatları, kendi vatanında kaçak olarak, sığınmacı olarak çalışıyor. Çocuğuna ekmek götürebilmek için, kendi sağlık güvencesinden vazgeçiyor. Ama bu bir istisna değildir, bu bir anlayıştır. Köhne, çürümüş, çamur gibi bir anlayıştır. Tek adam Türkiye’sinde eğer insana karşı suç işliyorsanız bunun neredeyse bir cezası yoktur. Birine mi saldırdın, beraat; bir kadını mı taciz ettin, şartlı tahliye; birini mi yaraladın, alt sınırdan denetimli serbestlik. Nitekim sözde infaz, özde af ile bugün izlediğimiz de budur. İktidar, kendine karşı her itiraza düşman hukuku uygularken vatanına, vatandaşına ve Türk devletine karşı suçlarda ‘İşime yarayan nedir’ ilkesine yaslanmaktadır. Apo’yla kucaklaşabilmeleri bundandır. Domuz bağcıları Meclis’e taşımaları bundandır. Cumhuriyet düşmanlarına kahraman muamelesi yapabilmeleri bundandır. Emniyet teşkilatımızın canı pahasına yakalayıp kanun önüne çıkardığı, suçu meslek haline getirmiş hırsızlar, dolandırıcılar, çeteler, ya topuzu çoktan kaçmış adalet terazisince salıverilmektedir ya da suçu teşvik eden bu düzen sayesinde affedilmektedir.

Türkiye’de bu iktidar, suçu teşvik etmektedir. Yatırımcıyı, girişimciyi, genci, kadını değil; suçluyu, suça teşvik etmektedir. Girişimcisini, üreticisini değil, teröristi korumaktadır ve onunla işbirliği etmektedir. Çünkü Türkiye, devleti için insanı önceleyen bir akılla ve ahlakla değil, iktidarı için devleti önceleyen bir akıl ile yönetilmektedir. Yolu karakola, okula, hastaneye, mahkemeye, belediyeye, maliyeye, tapu dairesine, bakanlığa düşenin makam sahibi yakınına telefon açtırmayacağı bir demokrasi yoktur Türkiye’de. Buna ihtiyaç duyulmayan bir Cumhuriyet nizamı da yoktur. Bunlar, Anayasa’da yazılanlar sebebiyle değil, Anayasa’ya uymayanlar eliyle ortadan kalkmıştır. Yolsuzlukla kalkmıştır, iltimas ve kayırmayla kalkmıştır. Askeri darbeyle kalkmıştır, sivil darbeyle kalkmıştır. En asli, en temel, en namus borcu görevlerini yerine getirmeyen bu iktidarca, bile isteye ortadan kaldırılmıştır.

"Türkiye’de bir güvenlik sorunundan önce bir güven sorunu vardır"

Bugün Türkiye’de bir güvenlik sorunundan önce bir güven sorunu vardır. Bireysel, toplumsal ve kurumsal bir güven krizi vardır. Hasta doktora, veli öğretmene güvenmemektedir. İşçiye, ustaya, memura, esnafa güvenilmemektedir. Aldığımız ekmeğin gramına, yediğimiz sebzenin ilacına güvenmiyoruz. Sokakta yürüdüğümüz kaldırıma güvenmiyoruz. İçtiğimiz suyun temizliğine güvenmiyoruz. Kaldığımız otele, çalıştığımız madene güvenmiyoruz. Sosyal güvenlik sisteminin, sağlık sisteminin bizi koruyacağına güvenmiyoruz. İşimize, maaşımıza güvenmiyor, güvenemiyoruz. Medyaya, siyaset kurumuna güvenmiyoruz çünkü birbirimize güvenmiyoruz. 

Ortada bir kayıp halka var, kocaman büyük bir kayıp halka var. Bu güven mekanizmasını sağlayacak, suçu değil düzeni teşvik edecek bir devletten yoksunuz. 23 yıllık bu köhne zihinler ittifakı bizi bu devletten yoksun bıraktı. 23 yılın en büyük hasarı budur. Yeni Türkiye dedikleri budur. Türksüz Türkiye, düzensiz devlet. Türkiye’de artık devlete güvenmiyoruz. Onun kanunlarına, mahkemelerine, denetim mekanizmalarına güvenmiyoruz. İşte bu yüzden ciddi bir güvensizlik krizi yaşıyoruz. Bu emniyet kuvvetlerinin meselesi değildir. Devlet aklının ortadan kaldırılmasının bir sonucudur. Bu ortak akıl ve ortak ahlakla çözülecek meseledir. Türk milletini bütün olarak görebilecek bir yönetimle, cumhuriyet idaresini bilen ve onu esas alan bir iktidarla çözülecek meseledir. İşte İYİ Parti’nin yönetim anlayışı budur. Biz, millete olan düşmanlığını, güvenlik hamasetiyle kılıflayanlardan değiliz. İnsan devletine güvenecek, devlet de insanına güvenecek diyenleriz. Biz Türk vatandaşlığını, bu dünya toprağında en üst mertebe bilenleriz. Biz Türk’ün ve onun cumhuriyetinin güvencesiyiz!

"Bu zevat için Gazze’de akan kanın, yapılacak bir ticaret karşısında pul kadar değeri yoktur"

14 aydır düğmesine bastıkları ihanet planını anlatıyorum. Her değeri şahsi hesaplarına alet ederler. Buna şaşırmıyoruz, itiraz ediyoruz diyorum. Bunlar için, bayrak, vatan, din, Kur’an; iktidarda kalmak için masaya koyamayacakları bir kutsal yoktur diyorum. Susmayacağız, itiraz edeceğiz diyorum. Dilinden yüce İslam’ı düşürmeyen bu zevat için Gazze’de akan kanın, yapılacak bir ticaret karşısında pul kadar değeri yoktur. İşte bugün bile hem de Filistin’e yardım götüren teknelerin engellendiği bir süreçte, Mersin limanından kalkan Vela isimli bir gemi, İsrail’e silah yapımında kullanmak üzere çelik götürüyor. Bu nasıl bir ihanet, nasıl bir samimiyetsizliktir?

"Türk milletinin yeni bir kimliğe değil, yeni bir iktidara ihtiyacı var"

Üzerine haciz koyduklarını zannettikleri Türk milliyetçiliğinin üzerinde tepinenler siz, tarihin üzerinize yüklediği gerçek sorumluluğun farkında mısınız? Yeni anayasa, yeni milli kimlik, yeni seçim kanunu lazımmış öyle mi? Kiminle? PKK ile. Kiminle? Suriye’de ebeliğine soyundukları yeni terör devleti ile. Büyük devlet olacakmışız? Devleti o kadar küçülttünüz ki, onu da kendinize benzettiniz. Zengin olacakmışız? Milleti öyle bir soydunuz ki sizden gayrı kimsenin zenginliğine kaynak kalmadı. Yeni anayasa lazımmış. Eskisine uymadıkları için, yenisi lazım diyorlar. İçeriğinin yüzde seksenini değiştirdikleri anayasa yetmiyor. Sebep? Erdoğan’a ömür boyu başkanlık lazım. Başkanlık için destek lazım. Bir tarafta Bahçeli, bir tarafta İmralı canisi lazım. Bunun için de diyor ki sarayın şer ittifakı, ‘Bize yeni bir kimlik lazım.’ Türk milletinin yeni bir kimliğe değil, yeni bir iktidara ihtiyacı var. Bazılarınınsa şahsiyete ihtiyacı var, karaktere ihtiyacı var. Onura, şerefe, haysiyete ihtiyacı var. Ne oldu size böyle? Tekeden süt mü sağdınız? Balda tuz mu buldunuz? Suda ateş mi yaktınız? Fikirleriniz mi değişti, yoksa aldığınız emirler mi? Bu sorunun cevabını Türk milletine vermek zorundasınız. 

"Adaletsizliği ortaya çıkartan Anayasa’daki Türk tanımı mıdır"

Bize hep Anayasa’nın ilk üç maddesini tartıştırıyorlar, şimdi ben size başka bir madde okuyacağım. Bu, değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek bir madde değil, kimsenin üzerinde konuştuğu bir madde de değil. Beştepe-Balgat-İmralı koalisyonu ile onun yancılarının dert ettiği bir madde hiç değil. Anayasamızın devletin temel amaç ve görevleri başlıklı 5. maddesi:

‘Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini,  Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.’

İşte İYİ Parti Genel Başkanı olarak bu maddeyi, Türk devletini Türk milleti adına yönetme yetkisi almış iktidara soruyorum. Erdoğan’a soruyorum, Bakanlarına, kurullarına, danışmanlarına soruyorum; devlet, temel amaç ve görevlerini niçin yerine getirememektedir? Devlet bu temel görevlerini yerine getirememekteyse, kısaca vatandaşına karşı acz içerisindeyse, bu aczin sebebi nedir? Hangi vatandaşımız huzurlu ve mutludur? Hangi insanımız, gencimiz, çocuğumuz, kadınımız maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gereken şartlara sahiptir? 23 yıldır iktidardasınız, sosyal devlet ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayan hangi engelleri kaldırdınız? Bugüne nasıl geldiğimizi anlatabilmek için bu maddeyi zikrettim çünkü devletin ne hale, nasıl geldiğini anlayamazsak yeni anayasaya gerekçe oluşturan meseleyi de anlayamayız demektir. Vatandaşına karşı, hiçbir temel görevini yerine getirmeyen bir iktidara karşı, anayasayı, anayasanın amentüsü olan hak ve hürriyetlerimizi savunuyorum. Bunlar iktidar ve mensuplarına tanınmış ayrıcalıklar değil, Türk milletinin Türk devletinden alacağı olan, lütuf diye dağıtılamayacak anayasal haklarıdır.  

Memleketin kaynaklarının yüzde 80’i yüzde 5’in elindedir. Nerededir ekonomik adalet? Bu adaletsizliği ortaya çıkartan Anayasa’daki Türk tanımı mıdır? Bugün okul çağındaki 500 bin çocuğumuz, okula gitmemektedir. Bunun sebebi Atatürk ilkeleri midir? Bugün 5 milyon ev genci vardır. Ne işi vardır, ne iş aramaktadır, ne de okumaktadır. Bunun sebebi üniter yapımız mıdır? Bugün kanser hastası vatandaşa bir yıl sonraya tahlil günü verilmektedir. Bunun sebebi ‘devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü’ cümlesi midir? Bugün insanımız evsizdir, yoksuldur, evlenememektedir, çocuk sahibi olamamaktadır. Bunun sebebi ‘Türkiye Cumhuriyeti devletinin resmi dilinin Türkçe’ olması mıdır? Sizi Türk milletine refah, huzur ve mutluluk temin etmek görevinden geri koyan nedir? Niyettir ve fıtrattır. Niyet başka olduğu içindir ki akıbet başkadır. Fıtrat bozuk olduğu için, Türkiye bu haldedir. Vatandaş ‘açım’ dedikçe, iktidarın ‘yeni anayasa’ demesi bundandır. Vatandaş umut ararken iktidarın ‘Apo’ diye sayıklaması bundandır. Vatandaş adalet ararken teröristleri affetmeleri bundandır.

"Şehit edebiyatı, analar ağlamasın diye milletin anasını ağlatanların laf cambazlığıdır" 

2 gün önce şehadetinin yıl dönümü olan Aybüke öğretmenimizi bir kere daha rahmetle anıyorum. Bugün ne İçişleri, ne Milli Eğitim ne de diğer devlet ricali tarafından artık şehadetinin sebebi dahi yazılamayan Aybüke öğretmen. Nice mühendisimiz, öğretmenimiz, askerimiz ve polisimiz gibi Fırat’ımız, Eren’imiz gibi teröristbaşı Öcalan ve onun katil sürüsü PKK tarafından katledildiği dahi kayıtlardan silinen evlatlarımız, kardeşlerimiz, vatandaşlarımız. Bu ülkenin sırf  PKK teröründen 50 bin şehidi var. Bugün ‘affediyoruz’ dedikleri katil sürüsü PKK’nın şehit ettikleri. Her gün birini ansak, ne gün yeter ne de gece.

Tarih, 11 Haziran 1990. 35 yıl önce bir gece vakti terör sürüsü tarafından köyleri basılan, 70 yaşındaki Hasan kızı Halime ile 3 yaşındaki Mehmet kızı Hüsniye’nin, 12’si kadın, 7’si çocuk 28 vatandaşımızın katledildiği Çevrimli Katliamı şehitlerini devlet ricalinde hatırlayansa kalmadı. Onların katillerini affeden, kendi vatandaşını ise cezalandıran bir iktidar var. Teröristi ittifak ortağı yapan bir iktidar var. ‘Terörsüz Türkiye’! Burada ne şehit edebiyatı yapıyorum, ne de kan hesabı yapıyorum. Ben milletimin hesabını, devletten soruyorum. Bu sadece bir milliyetçilik meselesi değildir. Bu şehit edebiyatı değildir. Şehit edebiyatı, analar ağlamasın diye milletin anasını ağlatanların laf cambazlığıdır. Bizim meselemiz, vatandaş olmak, vatandaş kalmak meselesidir. Türk olmak, Türk kalmak meselesidir. Eşitliğimiz buradadır, devletimiz bunun içindir. Bu devletin milli misakı budur. Bu 1923’te, 100 yıl sonrasının hesabını yaparak bu vatanı etnik ve mezhepsel yıkımlardan korumak için emperyalizmin tüm riyakarlığına, hesapçılığına, işbirlikçiliğine ve onların her devirde bulacak işbirlikçilerine karşı Türk’ün medeniyet kalesini yükselten Mustafa Kemal’in meselesidir. O yüzden bu tüm meselelerden öte bir vatan ve namus meselesidir. Bir vatan, bir ülke, onu, uğruna ölecek kadar sevenlerce kurulur ve var olur. Bir devlet, dostu ve düşmanı ayırabildiği müddetçe var olur. Bir millet, onun uğruna ölen evlatlarını hatırladığı müddetçe millet olur.

İşte bu ihanet sürecinin bağrımızda açtığı yaranın derinliği buradadır. Bugün PKK’nın şehit ettiği evlatlarımızın şehadet sebebini unutan bir devlet var. Üzgünüm, kimse kusura bakmasın. Bugün devlet ve iktidar ayrımı çoktan ortadan kalkmıştır. Buna sebep olan saray, onun gölgesindeki parti, şirazesi kaymış ortakları ve bunun maşası olanlar, bu kararların uygulayıcıları da bunun suçlusudurlar. Bu suçun parçası olanlar bilsinler, bu suç sizin affettikleriniz gibi affedilmeyecek, cezasız bıraktıklarınız gibi cezasız bırakılmayacaktır. Türk milleti, başına ne gelirse gelsin, harekete geçmesi ne kadar sürerse sürsün milli birliğini yeniden kurar, milli kimliğini yeniden tesis eder. Türk milletinin bu gürültülü sessizliğini biz duyuyoruz. Kulağı işitemeyecek kadar Türklüğe uzak olanlarsa hiçbir zaman duymayacaklar, görmeyecek ve anlamayacaklar. Bizse tarihin bu en büyük işaret kulesini hep yanar tutacağız. Cumhuriyetin ve onurlu yaşamanın ateşini harlayacağız. O ateş düşmanları yakacak. Adalete düşmanları, eşitliğe düşmanları, cumhuriyete düşmanları, insanlığa düşmanları yakacak.''

 

Kaynak: ANKA