Batman başta olmak üzere Diyarbakır, Siirt bölge kentlerinin doğal güzelliklerini gezerek yürüyüş rotaları da oluşturan İşgören, çevrenin güzelliklerinin tanınmasını sağlıyor.
Mezopotamya'da kırsal kesimlerinde doğayla iç içe yaşayan birçok kişinin olduğunu ifade eden İşgören, bu bağın izini de sürmeyi ihmal etmiyor. İşgören, "Doğanın içindeydik ama sadece yakın çevremizi tanıyorduk" diyerek başladığı doğa yolculuğunda, keşif merakıyla devam ettiği ifade ediyor.
İşgören için doğa sadece bir manzara değil aynı zamanda arınma ve kendini bulma yeri. Şehir yaşamının dayattığı motonluktan ve stresten uzaklaşarak, dağ keçilerinden Mezopotamya semenderine kadar birçok nadir canlıyla karşılaştığı yürüyüşlerinde yalnızca doğaya odaklanıyor.
Baharın ile birlikte dağlara pancar toplamaya çıkan köylülerle etkileşimde bulunarak doğaya dair bilgisini de kayıt altına alıyor. En sık rastladığı bitkiler arasında kenger, ciriş, uçkun ve ters lale gibi Mezopotamya florasına özgü türler yer alıyor.
Doğanın güzelliklerinin içinde tehditlerin olduğunu da vurgulayan İşgören, “İlk gezdiğim zamanla bugünkü hâl arasında çok fark var” dedi. İşgören “Doğaya en büyük tehdit insanoğludur.” diyerek doğada çöp bırakmamanın ötesine geçiyor. İşgören, yürüyüşlerinde karşılaştığı atıkları da yanında taşıyarak doğayı temizliyor. Ona göre doğayı korumak özel bir çaba değil, temel bir insanlık görevi: “Tek bir yaşam gezegenimiz var ve ona sahip çıkmak zorundayız.”
İşgören’in en büyük temennisi ise doğa sevgisinin ve bilincinin çocuk yaşta kazandırılması. İlkokul müfredatına “Doğayı Tanıma ve Koruma” gibi derslerin eklenmesini öneriyor. Çünkü ancak bu yolla geleceğin bireylerinde doğa ile uyumlu bir yaşam kültürü gelişebilir.
Doğayı tanımak, korumaktan geçiyor. Ve korumak, doğayla yeniden dost olabilmekle mümkün.