Haber: Kadir DEVİR / Kamera: Yasin KABADAYI
(ANKARA) - Altan Öymen ve Onur Öymen'in kaleme aldığı ve Osmanlı İmparatorluğu'nun son yıllardında dünyaya gelen, eğitimlerini savaş koşulları içinde tamamlayarak öğretmen olan babaları Hıfzırrahman Raşit Öymen ve Münir Raşit Öymen kardeşlerin hayat hikayelerini, çalışmalarını, düşüncelerini ve eserlerini anlatan "Başöğretmenin Yolunda" kitabı söyleşi ve imza günü yapıldı.
"Başöğretmenin Yolunda" kitabı söyleşi ve imza günü Çağdaş Sanatlar Merkezi'nde yapıldı. Söyleyi ve imza gününe CHP Genel Başkan Yardımcıları Suat Özçağdaş ve Gülşah Deniz Atalar, Çankaya Belediye Başkanı Hüseyin Can Güner, CHP Ankara İl Başkanı Ümit Erkol'un yanı sıra CHP İl ve İlçe parti yöneticileri ve çok sayıda vatandaş katıldı.
Söyleşinin moderetörlüğünü yapan CHP Genel Başkan Yardımcısı Suat Özçağdaş programda yaptığı konuşmada şunları kaydetti:
"Hıfzırrahman Raşit Öymen ve Münir Raşit Öymen sürecin iki önemli aktörü. Bugün Hıfzırrahman Raşit Öymen'in ölüm yıldönümü, kabri başında andık. Bugün bize ev sahipliği yapan Ankara İl Başkanımıza, Çankaya İlçe Başkanımıza ve buranın ev sahibi olan Çankaya Belediye Başkanımıza çok teşekkür ediyorum. Gençlik ve kadın kollarımızın yanı sıra partililerimiz ve yurttaşlarımıza da geldikleri için teşekkür ediyorum. Öymen ailesi için şunu söylemek aslında tamamı eğitimci bir aile. Cumhuriyetin eğitim yolculuğunu böyle bir kuş bakışı bakmak açısından çok kritik bir kitap. Eğitim, CHP açısından da Türkiye'nin geleceği açısından da çok kritik ve çok önemli."
Onur Öymen kitabın ortaya çıkışını şu cümlelerle aktardı:
"Çekici lokomotif Altan Öymen'dir. Ben elimden geldiği kadar arkadan itmeye çalıştım esas onun fikirlerinden çok yararlandık ve kitabı birlikte yazdık. Şimdi bu kitabı yazma fikri şöyle ortaya çıktı, babam ve amcam kardeşti ama kardeşten daha fazlaydı. Bütün meslek hayatlarında daima birbirlerine destek olmuşlardır. Amcamın önderliği ile ikisi de imparatorluğun son dönemlerinde doğuyorlar ve imparatorluk bitmeden öğretmenlik okullarını bitiriyorlar. Fakat sonra ikisi de yurtdışında devletin gönderdiği öğrenciler arasında pedagoloji eğitimi görüyorlar. Sonraki hayatlarında da daima birbirlerine destek oluyorlar. Babamın anılarını okurken şu dikkatimizi çekti. Amcamın vefatı üzerine eğitim hareketlerinde bir anı yazısı yazmıştı babam. Orada diyor ki 'o kadar çok güzel şeyler yaptık ki abi onun için kitap yazmak lazım, eğer böyle bir kitap yazılacak olursa ben de ona katkıda bulunmaya hazırım’ diyor. Biz de bu bizim görevimiz ve böyle bir kitabı mutlaka yazmamız lazım çünkü onların yaptıklarını, düşüncelerini, önerilerini paylaşmamız lazım. Bu biraz fikir buradan çıktı.
"İlerde bunun genişletilmiş baskısını çıkaracağız"
Sonra bu da yetmeyecek dedik. Bunu tek başına yazarsak çok sınırlı bir kapsam olacak. Osmanlı döneminden eğitim neydi, nereden geldik Cumhuriyet’e, Cumhuriyet’ten sonra neler yaptık, Cumhuriyet nasıl bir eğitim devrimi yaptı ve ondan sonra da bu devrimi maalesef yozlaştırmak isteyenler nasıl bu süreci engellemeye, yıpratmaya, geriletmeye çalıştılar. Ana çerçevesi bu oldu. Şunu da söyleyeyim kitap bittikten sonra bunun da devamı olmalıydı. Onun için ilerde bunun genişletilmiş baskısını çıkaracağız. Çünkü eğitim alanında her gün yeni değişmeler oluyor. Bu değişmeler olumlu doğrultuda olmuyor. Onun için bu gerçekleri anlatmak, paylaşma bizim görevimiz diye düşündük. Özetle kitabın hikayesi bu. Amcam sadece bir öğretmen değil aynı zamanda bir milletvekiliydi. O zamanlar tek parti rejimi ama CHP içinde bir müstakil grup var, CHP milletvekili olarak seçiliyorlar fakat o gruba seçilenlerin görevleri kendi hükümetlerini, kendi partilerini eksiklerini, yanlışlarını görürlerse bunu eleştiriyorlardı Meclis’te. Daha iyiye gitsin diye yapıcı muhalefet görevi yapıyorlar. Şimdi Meclis zabıtlarında bu müstakil grup üyelerinin de Meclis üyeleri gibi yaptıkları konuşmaların zabıtlarını okuyabilirsiniz. Bu bu zabıtları da taradık. Çok ilgi çekici şeyler tespit ettik, onları da bu kitapta bir ölçüde yansıtmaya çalıştık. Yalnız eğitim alanında değil pek çok başka konularda da görüşlerini açıklamış, eleştirilerde bulunmuş bunlardan biri de ‘Çiftçi Topraklandırma Yasası’. Bu yasa için mücadelelerini görebiliyoruz. Parti bunun için nasıl çalışıyor bazıları bunun taraftarı değil. Kitapta onları da anlatmaya çalıştık. Eğitimle ilgili arkadaşlarımızın, öğrencilerin, öğretmenlerin akademisyenlerin ilgisini çekecek bir kitap oldu."
Altan Öymen ise Türkiye'de eğitimde önemli adımların Kurtuluş Savaşı sırasında atıldığını belirterek şunları söyledi:
"Eğitim hareketleri ve eğitimle ilgili yeni gelişmeler aynı zamanda Türkiye’de, Kurtuluş Savaşı’nın cerayen etmesi sırasında başlıyor. Ankara’da Meclis kurulmuş 1920’de ve bu Meclis savaş içinde olan bir Meclis. Onun milletvekilleri 3 gün Ankara’da bulunduktan sonra kendilerine düşman yahut isyankar hücumu olduğu takdirde cepheye gidiyorlar. Cepheden çıkıp vazifelerine devam ediyorlar. Yani milletvekilliğinin bir parçası da askerlik öbür taraftan da işlerin yürümesi için çalışıyorlar. Bunların arasına bir de eğitim reformu hazırlığı giriyor. Sakarya Muharebesi’nin hemen öncesinde bu hazırlıkların sonucu olarak Ankara’da bir milli eğitim toplantısı, kongresi düzenleniyor ve Mustafa Kemal Paşa orada konuşuyor. Gelenler kadınlı/erkekli öğretmenler. Kadın öğretmen sayısı çok az fakat var. O zaman onlara muallime deniliyor ve kongrenin adı da ‘Muallimeler ve Muallimler Kongresi’. Kadının da adı başa konuluyor. Ön sıralarda kadınlara yer ayrılıyor. O reformun kadınla alakalı devrimleri de o kongrede atılmış gibi. Atatürk bahsediyor eğitim meselelerinden ve arada bir açıklaması var. ‘Denilebilir ki bu memleket savaşıyor, savaş sırasında savaş en önemli mesele ve ondan daha önemli başka bir şey yok. Bu eğitim meselesi barış zamanlarının işi olarak bu masada ne işi var’ diye sorulabilir ama diyor ki, ‘O kadar geri kaldık ki bu milli eğitim meselesinde şimdiden başlamamız lazım, bir yandan savaşacağız bir yandan da bu eğitim meselesi ile uğraşacağız.’ Böyle başladı milli mücadele ve eğitim ona paralel olarak bir şeyler yapılması yoluna gidildi. O zaman okuma yazma oranı Türkiye’de tahmini olarak yüzde 5 civarında, kadınlarda daha düşük erkeklerde daha yüksek olmak üzere.
"Kazanımlarda maalesef bazı noktalarda geriye gidişler ortada"
Babam beni milletvekilliği sırasında Bolu’da yapılan toplantılara götürürdü. Orada çocuklar ve büyükler ayrı yerlerde otururdu. Biz çocuklar otururken yanımıza gelen büyükler ‘şu mektubu okusana’ derdi. Biz ilkokul okumasıyla okurduk. Eğer fırsat bulurlarsa şuraya ‘2-3 satır’ yazsana derlerdi. Başlangıç bu, bu başlangıç hızla yürümeye başlamıştı. Okuma yazmanın ne kadar önemli bir şey olduğunu eski dönemde padişahlık zamanında okula başlamış olanlar çok daha fark ediyor, anlıyordu. Geçmişler karşılaştırdıkları zaman ne kadar umutlu bir geleceğe doğru yürüdüğümüzün farkında oluyorlardı. Çok Partili Seçim Kanunu yapılıyordu, müzakereler var. Meclis’te o görüşmelerdeki konulardan biri okuma-yazma bilmeyenler nasıl oy kullanacak? Şimdi geriye doğru bakınca insan hayli iyimser olabiliyor aradaki farkı görebildiği için. Türkiye her şeye rağmen bu konuda çok hızla ilerledi. Kazanımlarda maalesef bazı noktalarda geriye gidişler ortada. Öğretmen azlığı ve öğretmen tercihindeki usullerden başlayarak çok önemli bir eğitim meselesi ortada duruyor."