(ANKARA) - Son dönemde yıllar önceki sosyal medya paylaşımları nedeniyle siyasilere, bilim insanlarına, fenomenlere, sanatçılara, üniversiteli gençlere başlatılan soruşturmalar ve açılan davalardaki artış dikkati çekerken, vize, göçmenlik ve iş başvurularında vazgeçilmez yeni kriterler arasında ‘dijital sicil’ ön plana çıktı.

Kamu ve özel sektöre iş başvurularında savcılıklardan alınan ‘sabıkasızlık kaydı-iyi hal belgesi’ vazgeçilmezliğini korurken, şimdi şirketlerin İnsan Kaynakları (İK) birimleri açısından öncelikli kriterlerden birisi de sosyal medya paylaşımlarında dile getirilen görüşler, retweet edilen paylaşımlar olmaya başladı. Dünyada hızla yaygınlaşan bu yeni kriter giderek pek çok ülkede kalıcı sicil ve geçmiş analizi haline gelirken, başta ABD, Kanada, İngiltere, Avustralya vb. göçmen kabul edilen pek çok ülke açısından da yasal zorunluluk haline getirildi. Bazı ülkelerin vize politikaları da sosyal medya paylaşımlarının belgelenmesine, dijital sicil geçmişine göre şekillenmeye başladı.

Yeni medya, sosyal medya, yapay zeka, sosyal medya fenomenleri vb. alanlarında uzman olan Dr. İlke Atik Taşkıran, bireylerin farkında olmaksızın yazılan ‘sessiz sicillerinin’ aynı zamanda ‘dijital ayak izi’ niteliğinde olduğunu belirterek; “Artık geçmişinizi anlatan belgeler, diploma fotokopileri veya referans mektupları ile sınırlı değil; sosyal medya profilleriniz de kim olduğunuzu belirleyen bir tür dijital nüfus cüzdanı hâline geldi. Devletler, üniversiteler, emlakçılar ve hatta yeni tanıştığınız insanlar bile sosyal medya geçmişiniz üzerinden bir karakter okuması yapabiliyor. Dijital izler artık yalnızca bir iletişim geçmişi değil; bir potansiyel, bir sicil ve zamanla oluşmuş bir iletişim hafızası olarak değerlendiriliyor” dedi.

Özellikle Z kuşağı yeni nesil gençlerin yoğun ve yaygın şekilde kullandığı X, facebook, Instagram, Bluesky, Telegram vb. platformların yakın gözlem ve izlem altında olduğunu, devletlerin, pek çok kamu ya da özel kurumun buralardaki paylaşımlardan siyasi görüş, kişilik, ilgi alanı, amaç, karakter ve hedef analizleri yaptığı belirtiliyor. Büyük özel sektör şirketleri, çok uluslu ya da uluslararası şirketler açısından bu tür izleme ve derlemeler eleman alımlarında rutine dönüştü.

İK birimlerinin CV’lerdeki önceliği sosyal medya geçmişi ve arama motorlarında isim aratmak

Dr. İlke Atik Taşkıran bu konuda güncel gelişmeleri ve araştırma sonuçlarını ele aldığı makalede ‘dijital sicil’ kriterinin günümüzde kişilerin kariyer planlamalarının önünde açılan ya da kapanan bir kapıya dönüştüğünü vurgulayarak şu değerlendirmelere yer verdi:

“Bugün bir iş başvurusunda sunduğunuz özgeçmiş kadar, arama motorlarına adınız yazıldığında çıkan sonuçlar da değerlendirme sürecine dahil ediliyor. Eğitim kurumları, insan kaynakları uzmanları, yurtdışı başvuru komiteleri, hepsi giderek daha fazla sosyal medya geçmişinizi bir referans dosyası gibi okuyor. Mezuniyet belgeleri ve mülakat performansı kadar, geçmiş bir tweet veya eski bir paylaşım da kariyerinizin önünde açılan ya da kapanan bir kapıya dönüşebiliyor. ABD merkezli CareerBuilder’ın araştırmasına göre, işverenlerin yüzde 70’i adayların sosyal medya profillerini inceliyor; yüzde 54’ü bu hesaplar nedeniyle bir adayı işe almadığını söylüyor. 2024 verileri, bu oranın daha da arttığını gösteriyor: İşverenlerin yüzde 73’ü sosyal medya taramasını işe alım sürecinin standart bir parçası olarak görüyor ve yüzde 67’si bu sayede adayın beyan ettiği nitelikleri doğruladığını belirtiyor. Öte yandan Harvard Business Review’de yayımlanan bir çalışma, işverenlerin yüzde 55’inin çalışanları sosyal medya etkinlikleri nedeniyle işten çıkardığını aktarıyor.”

Geçmişte sosyal medya platformlarında yapılan paylaşımlar vize için dijital pasaporta dönüştü

ABD Başkanı Donald Trump’ın çok sayıda ülke vatandaşına getirdiği ABD’ye giriş yasağı yanında, yayınlanan son başkanlık kararnamesiyle, göçmenlik ve vize başvurularında da geçmiş sosyal medya taraması zorunlu hale getirildi. Türk vatandaşlarının AB ülkelerine seyahat, eğitim, iş gezisi, fuar ziyareti, ticari anlaşma vb. nedenlerle yaptığı Schengen vize başvurularında son yıllarda artan ret oranlarında da sosyal medya paylaşımlarının resmen ilan edilmemiş bir kritere dönüşmüş durumda.

Dr. İlke Atik Taşkıran Kısa Dalga’da yayınladığı makalede sosyal medya paylaşımlarının iş başvurularında iyi hal kağıdına alternatif dijital sicile dönüşmesi yanında vize başvurularında da ‘dijital pasaport’ konumuna geldiğine dikkati çekti. Dr. Taşkıran, şunları kaydetti:

“Sadece okula ya da işe başvurmak değil; bir ülkeye adım atabilmek için bile dijital izlerinizin onayından geçmeniz gerekiyor. Bir zamanlar pasaportunuzdaki damga kim olduğunuzu belgeliyorken, günümüzde pek çok ülke, kim olduğunuzu öğrenmeden önce sizi dijital ortamlarda ‘kim gibi davrandığınızla’ değerlendiriyor. 2019’da ABD, vize başvurularında sosyal medya hesaplarını zorunlu kıldığında bu durum geçici bir güvenlik uygulaması sanılmıştı. Oysa artık Kanada’dan İngiltere’ye kadar birçok ülke, dijital geçmişi bir göç kriterine dönüştürmüş durumda. Sosyal medya, sınır kapılarında taranan dijital bir sicil görevi görüyor. Bu demek oluyor ki, ülke gündeminden düşmeyen vize retlerinin bir nedeni de basitçe bir siyasi içerik paylaşımınız, yıllar önce espriyle retweetlediğiniz bir karikatür ya da sosyal medya platformlarında fazla görünür, fazla tartışmalı veya fazla gizemli olmanız olabiliyor. Bu tablo, dijital izlerin yalnızca bir ‘izlenim’ değil; giderek bir karar verme aracı hâline geldiğini açıkça ortaya koyuyor. Üstelik dijital izlerin eğitim, kariyer, göç ya da toplumsal itibara etkisi yalnızca belirli ülkelerle sınırlı değil; küresel ölçekte çeşitlenen ve giderek yaygınlaşan bir denetim mekanizması şeklinde işliyor.”

Ya kimliğini gizleyip algoritmalara hoş görün ya da kendin ol, sonuçlarına katlan

Dr. Taşkıran sosyal medya izlerini ve dijital sicil kriterini aşmanın mümkün olduğunu ancak bunun için kişinin gerçek otantik kimliğini gizleyip, başka birisi gibi davranması gerektiğini vurgularken bunun yönteminin ‘algoritmaların hoşuna gidecek içerikler üretmekten geçtiğini’ ifade etti. Bunun sonucunun ‘kişinin kendisi olmaktan vazgeçmesi’ olacağına dikkati çeken Dr. İlke Atik Taşkıran şunları kaydetti:

“Otantik kimliğinizi gizleyerek hedeflediğiniz işe ya da almak istediğiniz vizeye ulaşabilirsiniz. Algoritmaların hoşuna gidecek içerikler üretip, izleyenin görmek isteyeceği bir dijital persona yaratabilirsiniz. Tabi ki bunun için devamlılık esas ve yıllarca süren bir stratejik inşa gerekiyor. Çünkü dijital izler siz profillerinizden silseniz de silinmiyor. Sistemi komple kandırmaktan bahsediyoruz. Bu kandırma uzun süreli bir performans gerektiriyor. Sistemin hoşuna gidecek bir versiyonunuzu öne çıkarmanız gerekiyor. Olmadığınız biri gibi görünerek sistemden onay almak mümkün hale geliyor. Ama tam da bu noktada asıl sorular büyüyor. Kendinizden vazgeçerek kurduğunuz bir görünürlükte, kendinize ne kadar yer kalır? Her gün kendinizi sakladığınız bir iş yerinde ya da dijital kimlikte, uzun vadede ne kadar var olabilirsiniz? Kim olduğunuzdan çok nasıl göründüğünüzün değerlendirildiği ve bu görünürlüğün ölçüsünün de sizin değil, başkalarının gözünden belirlendiği bir sistemde seçim size kalıyor.”

Kaynak: ANKA