(İSTANBUL) - Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu Genel Başkanı Orhan Yıldırım, "Taleplerimiz nettir: İnsan onuruna yaraşır iş ve çalışma koşulları yaratılsın. Emekçiler enflasyona karşı korunsun, enflasyon soygununa son verilsin. Sendikal örgütlenmenin önündeki tüm engeller kaldırılsın. Başta okul ve sağlık olmak üzere şiddeti önleyecek politikalar geliştirilsin, iş yerlerinde mobbing son bulsun. Şu an cezaevinde tutulan öğrenciler başta olmak üzere tüm demokrasi tutsakları derhal serbest bırakılsın. Cumhuriyetimize, emeğimize ve vatanımıza sahip çıkmaya devam edeceğiz" dedi.
Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu heyeti, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü nedeniyle Taksim Anıtı’na çelenk bıraktı. Konfederasyon, daha sonra Kazancı Yokuşu’na karanfil bırakarak 1 Mayıs 1977’e hayatını kaybedenleri andı.
Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu Genel Başkanı Orhan Yıldırım, Taksim Anıtı önünde yaptığı açıklamada şunları söyledi:
"Bu yıl 1 Mayıs'ta İstanbul Kadıköy, Ankara Tandoğan Meydanı ve Türkiye'nin dört bir yanında, emek güçleriyle omuz omuza ve kitlesel bir şekilde kutlamak için alanlara çıktık. İşçi sınıfının gücünü, dayanışmasını ve mücadelesini simgeleyen bu günde, 1977 yılında Taksim meydanında, gericiliğe ve faşizme karşı mücadelede yaşamını yitirmiş 34 emekçi başta olmak üzere, emek mücadelesinde yaşamını yitiren tüm emekçileri saygı ile anıyoruz" dedi. Yıldırım, şöyle devam etti:
"Birleşik Kamu-İş Konfederasyonumuza bağlı KAMU-AR'ın yaptığı nisan ayı araştırmasına göre: Açlık sınırı nisanda 26 bin 178 liraya yükseldi. Yoksulluk sınırı 79 bin 413 liraya çıktı. Son bir yılda açılık sınırı 6 bin 288 lira, yoksulluk sınırı 21 bin 208 lira arttı. Son 12 ayda ortalama gıda fiyatları yüzde 65,1 oranında arttı. Konfederasyonumuz tarafından yapılan araştırmada da görüldüğü gibi kamu emekçileri ocak ayında verilen yüzde 6 sefalet zammıyla yoksulluğa mahkum edilmiş, aldığı ücretler de enflasyon karşısında her geçen gün daha da erimiştir.
Milyonlarca asgari ücretli verilen zam ile açlık sınırının altında çalışmaya mahkum edilmiştir. Çıkarılmaya çalışılan iklim yasasıyla köylünün tarım arazileri, ormanları ve meralar kapitalist sermayeye ve ranta peşkeş çekilmek istenmektedir. Yıllardır uygulanan plansız tarım politikaları ve artan maliyetler yüzünden de birçok çiftçi mahsul yetiştiremez olmuştur.
"MESEM yüzünden okulda olması gereken 2 milyon çocuk, güvencesiz çalışma koşullarında yaşam mücadelesi vermeye zorlanıyor"
Bugün, ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik, siyasal ve toplumsal koşullar, emeğe, hukuka ve adalete sahip çıkmanın her zamankinden daha kritik bir öneme sahip olduğunu bir kez daha hatırlatmaktadır. Artan yoksulluk, derinleşen gelir adaletsizliği ve sendikal hakların engellenmesi, halkımızın temel haklarını yok sayan politikaların birer yansımasıdır. Özellikle, ifade özgürlüğünün kısıtlanması ve emekçilerin taleplerinin görmezden gelinmesi, işçi sınıfının karşılaştığı zorlukları daha da derinleştirmektedir. Gaziantep'te yaşanan sendikal baskı bunun en net örneği olarak karşımızda durmaktadır. İşçilere parmak sallayanların bu cüreti siyasal iktidardan aldıklarını biliyoruz. Buna müsaade etmeyeceğiz.
Tüm dünyada işçi sınıfının yaşadığı en büyük sorunlardan biri, iş cinayetleri ve güvencesiz çalışma koşullarıdır. Türkiye'de 2024 yılı itibarıyla, 1897 işçi iş kazaları nedeniyle hayatını kaybetmiştir. Her geçen yıl artan bu kayıplar, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin yetersizliğini bir kez daha gözler önüne sermektedir. Bunun yanı sıra, çocuk işçiliği de ciddi bir sorundur. 2024 yılı itibarıyla, 71 çocuk işçi hayatını kaybetmiştir. Bu sayı, son 12 yılın en yüksek çocuk işçi ölüm oranını temsil etmektedir. Bu acı tablo özellikle MESEM yüzünden okulda olması gereken 2 milyon çocuğun, güvencesiz çalışma koşullarında yaşam mücadelesi vermeye zorlandığını ortaya koymaktadır. Kadınların çalışma hayatında karşılaştığı eşitsizlikler ve zorluklar da giderek derinleşmektedir. Kadınların iş gücüne katılım oranı hala erkeklerin çok gerisinde kalmaktadır. Ücret eşitsizliği, iş güvencesizliği ve bakım yükü gibi sorunlar, kadınların çalışma hayatındaki yerini zorlaştırmakta ve toplumsal eşitsizliği pekiştirmektedir.
"Yalnızca emekçilerin değil, tüm yurttaşların daha adil, daha özgür ve daha eşit bir yaşam için hep birlikte mücadele etme zamanıdır"
Son haftalarda ülkemizde artan baskılar, demokrasinin temellerini sarsmakta ve halkın iradesine büyük bir tehdit oluşturmaktadır. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne yapılan hukuk dışı uygulamaları kabul etmiyor, seçilmiş siyasetçilere, sendikacılara, gazetecilere ve öğrencilere yönelik gerçekleşen baskıların, sadece bireyleri değil, tüm toplumumuzu hedef alan bir saldırı olduğunu düşünüyoruz. Bu baskılar, örgütlenme hakkını, düşünce özgürlüğünü ve halkın iradesini yok saymaktadır. Bu da demokratik değerleri ve hukukun üstünlüğünü ciddi şekilde zayıflatmaktadır.
İşte bu sebeple, 1 Mayıs sadece taleplerimizi dile getirmek için değil, aynı zamanda büyüyen toplumsal tepkiyi, yoksulluğa, adaletsizliğe, baskılara ve hukuksuzluğa karşı meydanlara taşımak için de önemli bir fırsattır. Bugün yalnızca emekçilerin değil, tüm yurttaşların daha adil, daha özgür ve daha eşit bir yaşam için hep birlikte mücadele etme zamanıdır.Bizler, Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu olarak bu 1 Mayıs'ta yalnızca emekçilerin sesini değil, tüm halkın sesini duyurmak için alanlardayız. Bizim mücadelemiz, sadece işçi sınıfının değil, tüm emekçi kesimlerin, kadınların ve gençlerin mücadelesidir. Taleplerimiz nettir: İnsan onuruna yaraşır iş ve çalışma koşulları yaratılsın. Emekçiler enflasyona karşı korunsun, enflasyon soygununa son verilsin. Sendikal örgütlenmenin önündeki tüm engeller kaldırılsın. Başta okul ve sağlık olmak üzere şiddeti önleyecek politikalar geliştirilsin, iş yerlerinde mobbing son bulsun. Şu an cezaevinde tutulan öğrenciler başta olmak üzere tüm demokrasi tutsakları derhal serbest bırakılsın. 1 Mayıs'ta alanları dolduran ve haklı taleplerini haykıran tüm emekçileri saygı ile selamlıyoruz. Cumhuriyetimize, emeğimize ve vatanımıza sahip çıkmaya devam edeceğiz."