(TBMM) - Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Muhalefeti sükunete davet ediyorum. Kutuplaşma yerine iç meselelerimizi halletmemiz lazım” sözlerine ilişkin “Muhalefete çağrıda bulunmasını çok zamanlı yapılmış bir davet olarak görüyorum. Altına imzamızı atıyoruz bu davetin. Ancak doğal olan bu inisiyatifin öncelikle güç sahibi olan iktidar gelmesidir. Sayın Cumhurbaşkanına sesleniyorum. Bu sürecin başarıya ulaşmasının öncelikli şartı halkta güven ve samimiyet duygusunun uyandırılmasıdır. Büyük hedeflere küçük hesaplarla ulaşılmaz” diye konuştu. 

Yeni Yol’un grup toplantısında konuşan Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, gündemdeki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Davutoğlu, dünyada ve bölgede önümüzdeki 10 yılları belirleyecek bir süreç yaşandığını belirterek “Bu bağlamda tarihi bir dönemin içinden geçiyoruz. Ülkeye ciddi maddi ve manevi zararlar vermiş, enerjisini bitirip tüketmiş, hukuk devleti olma yolundaki imkanlarını daraltmış, devletin iç işleyişini zehirlemiş, Kürt ve Türk analarının kalplerini dağlamış, gözyaşlarını çoğaltmış, bölge halklarının tümünün sinerjisine engel olmuş 40 yıllık bir şiddet adaletsizlik ve terör döneminin sona ermesi…” diye konuştu. 

“Bitimsiz çatışmaların toprağa gömülmesi umutları içeren bir sürecin başlangıcına adım atmış bulunuyoruz”

Davutoğlu’nun konuşmasında öne çıkan başlıklar ise şöyle:

“Sadece silahların değil bütün bir toplumun geçmişi ve geleceğini çalmış olan öfkenin, nefretin, kaosun, bitimsiz çatışmaların toprağa gömülmesi umutlarını içeren bir sürecin başlangıcına adım atmış bulunuyoruz. Bu süreç sadece Türkiye'deki Kürtler ve Türkler açısından değil başta Suriye ve Irak olmak üzere Kürt’ü, Arap'ı, Türkmen’i, Fars’ı, Müslümanı, Hristiyanı, Dürzisi, Ezidisi, Alevisi ile tüm bölge halklarının geleceğine umut bahşeden bir süreç olacaktır İnşallah, olmak da zorundadır.

“Bahçeli’yi kendi milliyetçi geleneğinin tüm karşı eleştirileri ve bel altı siyasetine rağmen bu konuda takdir etmek durumundayız”

Bunu önceki çözüm sürecini başlatabilmek için bütün kadrolarımızla elimizi taşın altına koyduk. Bugünlere varılmış daha halkların ve öncülerin mücadelelerinin bu tecrübelerinin büyük bir payı vardır. Elbette bugün de teşekkürü hak eden kesimler vardır. Başta ‘Yedi ay önce elimi değil gövdemi koyuyorum’ diyerek cesur bir atılımla çağrı yapan süreci başlatan Sayın Bahçeli var, kendi milliyetçi geleneğinin ulusalcı kanadının tüm karşı eleştirileri ve bel altı siyasetine rağmen Sayın Bahçeli bu konuda kabil bir duruşu var, takdir etmek durumundayız. Sayın Cumhurbaşkanı’ndan güvenlik bürokrasisi ve MİT mensuplarına kadar devlet kadroları var. Kendi cenahlarından ve çeşitli Kürt ulusalcı çevrelerinin mahalle içi çabalarına rağmen DEM Partisi'nin önde gelen isimlerinin yoğun gayretleri var. Bu vesile ile bir kez daha rahmetli Sırrı Süreyya Önder'in çabalarını da anmadan geçemeyiz. Ama arkadaşlar bütün bunlar bir yana tüm bunların yanında bu sürecin asıl mimarı, bu ülkenin birliği ve bütünlüğü için canını feda etmiş şehitlerimizdir. Süreçte canını ve kanını feda etmekten çekinmeyen gençler ve onların aileleri en büyük teşekkürü, en büyük takdiri hak etmektedir. Mücadelenin içinde verilen tüm kayıplara rağmen sabredenler gerçek bir teşekkürü hak ediyorlar. Geçmişin tortularıyla düşünmeyi terk edebilecek olanlar için bu böyledir. O tortulara takılıp kalanlar elbette kabuslar görmeye devam edecektir. Ama ilan ediyorum ki gölge etmesinler yeter. Her iki tarafın dogmatik zihinlerinin sahiplerine sesleniyorum. Eğer demokrasi adalet ve vicdanına rağmen aklı selime rağmen dar ulusalcılık sizler için hala bir kızıl elma ise o ulusalcılık anlayışını gözden geçirmek zorundasınız. İster Türk, ister Kürt olsun bu parçalayıcı ulusalcılık demokrat ve vatanperver bir milliyetçiliğe dönüştüğü gün bu ülke huzur bulacaktır.

“Artık sadece silahın değil onun her iki kesim üzerindeki vesayeti de ortadan kaldırmak zorundayız”

Buradan devlete, devlet kurumlarına ve iktidara sesleniyorum, 12 Eylül zihniyetini inşa eden Jakoben vesayet döneminde terör, antidemokratik uygulamalar ve devlet pratiği için kullanışlı bir zemin oluşturmuştur. Buna en iyi dünkü ve bugünkü AK Parti kadroları ve 12 Eylül'ün gadrine uğramış Milliyetçi Hareket Partisi kadroları bilir. Artık sadece silahın değil onun her iki kesim üzerindeki vesayeti de ortadan kaldırmak zorundayız. Artık ne terör unsurları demokratik siyaset arasında politika üreten sivil siyasete baskı uygulayabilecektir.

“Önce psikolojik iklim değiştirilmeli, sonra kamuoyundaki kaygıları giderecek somut adımlar atılmalıdır”

Örgütün fesih açıklamasından dikkat çeken bir ifade var, 3. Dünya Savaşı gerçeği. İsrail'in saldırganlığı karşısında Orta Doğu'da sınırları tehdit eden tümü karşısında alınacak en doğru tedbir Türklerin, Arapların, Kürtlerin ve İranlıların arasındaki sorunları çözmektir. Türkiye'de ve Orta Doğu'da istikrarsızlığı İsrail ister. Çünkü ne kadar istikrarsızlık varsa İsrail o kadar yayılma imkanı bulur. Şimdi bu kozun hem İsrail'in hem de bölgeye dönük iştahları olanların elinden alınması gereken vakit gelmiştir. Öte yandan sadece bu dış tehdidi görmekle de yetinmemeliyiz. İçeride yapacaklarımız hem bu tehdide karşı bir kalkan görevi üstlenecek hem de yeni dönemin inşası için yol güzergahını kolaylaştıracak bir zihniyet devriminin öncüsü olacaktır. Önce psikolojik iklim değiştirilmeli, sonra kamuoyundaki kaygıları giderecek somut adımlar atılmalıdır. Bunu bugün en iyi görenlerden biri Sayın Devlet Bahçeli’dir. Mesela DEB ile MHP'nin buluşup görüşmesi Sayın Bahçeli'nin Sırrı Süreyya Önder'in taziyesine gitmesi, ondan övgüyle bahsetmesi gibi pratikler sadece siyasal birer adım değil birer sosyopsikolojik iklim değişikliğidir. Bir anlamda psikolojik devrimdir. Böylesi bir devrimde ancak bütün siyasi liderlerin güzel bir örnek olarak görünmeleri gösterilmeleri yoluyla olabilir. Bu psikolojik iklimi bozmak isteyenlerin ve halkımızın zihninde uyanan kaygılar giderilmelidir. Açıklamayı hepimiz gördük, hepimizin bu açıklamaya itirazı vardır. Önemli olan neticenin ne olduğudur. Süreç şeffaf ile ilerletilmelidir, sorulan her soruya açık ve net cevap verilmelidir.

“Cumhurbaşkanı kamuoyundaki kaygıları giderecek bir ulusa sesleniş yapmalı”

Nihayet bu sürecin birinci derecede muhatabı ve sorumlusu Sayın Cumhurbaşkanı bu unsurları da kapsayacak şekilde kamuoyundaki kaygıları giderecek bir ulusa sesleniş yapmalı ve muhalefet partilerine bir çağrıda bulunarak başta kendisini bağlayacak sözlerle birlikte, bir yol haritası ilanını milletle paylaşmalıdır. Ayrıca bu ulusal seslenişte başta Büyük Ortadoğu Projesi olmak üzere bütün dış kaynaklı projelere karşı net bir tutum sergilemeli ve milletimizi tedirgin edecek, şehit yakınlarımızı ve gazilerimizi üzecek hiçbir söylem ve eylemin içinde olunmayacağı vurgulanmalıdır.

“Büyük hedeflere küçük hesaplarla ulaşılmaz”

Bu bağlamda, Sayın Cumhurbaşkanı yine MÜSİAD konuşmasında ‘Muhalefeti sükunete davet ediyorum. Kutuplaşma yerine iç meselelerimizi halletmemiz lazım’ diyerek muhalefete çağrıda bulunmasını çok zamanlı yapılmış bir davet olarak görüyorum. Altına imzamızı atıyoruz bu davetin. Ama sözün sahibi kendisi de buna uymak şartıyla. Ancak doğal olan bu inisiyatifin öncelikle başta Cumhurbaşkanı olmak üzere güç sahibi olan iktidardan gelmesi gerekir. Sayın Cumhurbaşkanına sesleniyorum. Bu sürecin başarıya ulaşmasının öncelikli şartı halkta güven ve samimiyet duygusunun uyandırılmasıdır. Büyük hedeflere küçük hesaplarla ulaşılmaz. 

“Siyaset kurumunun itibarını sarsmak en çok da daha dört gün önce Cumhurbaşkanının yaptığı çağrıyı anlamsızlaştırır”

Bir taraftan muhalefete sükûnet çağrısında bulunmak diğer tarafta hala milletvekillerini bir yekun içinde sayılan piyonlar gibi görerek sayı ve kelle hesabı mantığıyla siyasi ahlaka uymayan milletvekili transferlerine kalkışmak samimiyet ve güven ortamını bozar; siyasetin zaten sarsılmış itibarını tamamıyla yok eder. Geçmişte birçok ateş çemberinden birlikte geçmiş bir arkadaşı olarak samimiyetle söylüyorum: Kendi yaptığı çağrıyı anlamsızlaştıran böyle Makyavelist adımları kim kendisine tavsiye ediyorsa kendisinin de sürecin de en büyük düşmanları onlardır. Siyaset kurumunun itibarını sarsmak en çok da daha dört gün önce Cumhurbaşkanının yaptığı çağrıyı anlamsızlaştırır. Açık ve net söylüyorum, küçük hesaplarla siyasetin itibarını sarsan siyasetçiler bindikleri dalı keserler. Sayın Cumhurbaşkanının ‘kutuplaşma’dan şikayet eden sözlerini de bu minvalde anlamak ve okumak istiyoruz.”

Kaynak: ANKA