Haber: Ogün AKKAYA Kamera: Ünal AYDIN
(SOMA) – CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Soma'da 11 yıl önce 301 işçinin hayatını kaybettiği maden faciasına değinirken, "Bugün Türkiye'de 301 madencinin daha hayatını kaybetmemesi annelerinin duasına bağlı, eşlerinin kendi duasına bağlı. Her an benzer bir kazanın olabileceği bir coğrafyada yaşıyoruz. Biz inadımızı, biz mücadelemizi, biz gücümüzü bırakırsak yıkıp geçecek zaten hepimizi. Bizi yıkıp geçtiğinde daha nice 301’ler ezilir, niceleri ezilir" dedi.
Soma'daki maden faciasında hayatını kaybedenleri anma etkinlikleri için ilçede bulunan Özel, TMMOB Maden Mühendisleri Odası İzmir Şubesi tarafından düzenlenen “Uluslararası Maden İşletmelerinde İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Sempozyumu”na katıldı.
Özel, saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı'nın okunmasıyla başlayan ve Manisa Büyükşehir Belediyesi ve Soma Belediyesi ev sahipliğinde düzenlenen sempozyumun açılış konuşmasını yaptı.
Sempozyumda emeği geçenleri ve katılanları selamlayan Özel, bugün aynı zamanda Eczacılık Günü'nün de kutlandığını anımsattı. Geçmişte Manisa Eczacı Odası başkanlığı ve Türk Eczacıları Birliği Genel Sekreterliği yaptığını hatırlatan Özel, "Siyasete meslek odalarından gelenlerin, kamu kurumundaki meslek örgütlerinden gelenlerin katkıları son derece kritik ve önemli. Siyasetin özellikle bu odalarla birlikte ilişkisini sürdürmesi siyasetçiler açısından son derece besleyici, siyaset kurumu açısından zenginleştirici, yol gösterici, yön gösterici. Odalar da birlikler de üyelerinin hak ve menfaatlerini, kamunun menfaatleriyle birlikte telife mükellef yapıları oldukları için son derece önemli bir etkileşim alanı. CHP yönetiminin bu anlamda hem çok hassas hem çok şanslı hem de gelecek açısından bu ilişkinin sürmesi açısından çok kararlı olduğunu açıkça ifade etmek isterim" diye konuştu.
Maden Mühendisleri Odası yetkililerinin, maden faciasından hemen sonra Soma'ya koşarak geldiklerini anlatan Özel, "Devamında da bütün süreci, devamında Soma Adliyesi önünde, savcılık önünde, eski Kaymakamlık binasının 1. katında, sonra devam eden süreçte yargılamalar devam ederken Akhisar'da hep birlikte olduk" dedi.
O sürecin öğretici, dayanışma ve ilişkileri geliştirici bir süreç olduğunu ifade eden Özel, Maden Mühendisleri Odası ile sonraki dönemde de birlikte çalışma yaptıklarını, odanın faaliyetlerine davet edildiğini, geçen yıllarda da sadece 40 yıllık maden mühendislerine verilen "madenci bastonunun", "fahri maden mühendisi" unvanı ile kendisine verildiğini anlattı.
Özel, "Kendilerine teşekkür ediyorum. Burada, bu anlamlı günde hem mesleğim açısından hem de böyle bir sempozyumda eczacı kimliği ile hem de kendilerinin lütfettiği 'Fahri Maden Mühendisi' kimliğim ile burada sizlerin karşısındayım" dedi.
"Verilen sözlerden bazıları tutuldu"
Soma'daki facianın neden yaşandığı, bundan sonra yaşanmaması için neler yapmak gerektiğinin çok konuşulduğunu, bundan sonra da konuşulması gerektiğini belirten Özel, şöyle devam etti:
"Bütün bir süreci çok yakından yaşamış, yasama süreçlerini takip etmiş, devamındaki ikinci, üçüncü mevzuat çalışmalarını takip etmiş bir milletvekili sıfatıyla şunu söyleyebilirim ki, o günlerde Soma faciası olduktan sonra Somalı madenciler, yapmaları gereken itirazları, arkadaşlarını kaybettikten sonra birlikte olmaları gereken itirazı baştan yükseltmeleri gereken sendikalarını fiilen olmadığını gördükten sonra büyük bir isyanla sokaklara dökülüp, 5-6 bin kişi sendikaya yürüyüp, sendika yönetimini istifa ettirip, 5-6 bin kişi kaymakamlık önüne gidip, oturma eylemi yapıp, içlerinden seçilen on temsilcinin ülkenin başbakanı ile doğrudan görüştürüldüğü bir etkili ve dikkat çekici süreç yaşandı. O süreçte işçilere 10 söz verildi, 10 söz kaleme alındı, 6 imzalandı. Bu sözlerden bir kısmı tamamen tutuldu. Tutulan söz, o güne dair örneğin çok da önemli kazanım olan iki gün hafta tatili sözlü hayata geçti. Yine, iki asgari ücretin, yani yer altında asgari ücretin, 2 asgari ücret olması sözü verildi, tutuldu. Şimdi aşındırılmaya çalışılıyor, fazla mesailer de onun içine dahil etmeye çalışılıyor.
"Türkiye'de 301 madencinin daha hayatını kaybetmemesi annelerinin duasına bağlı, eşlerinin kendi duasına bağlı"
Ölenlerin ailelerine verilen daire sözleri tutuldu, bir kısım söz büyük mücadelelerden sonra yerine getirildi. Kimse işten çıkarılmayacaktı, madenler yeterli güvenliği olana kadar devlet maaşları ödeyecekti. 2 bin 780 madenci bir SMS ile işten çıkarıldı, tazminatları için 5-6 yıl mücadele ettiler ve kurdukları Bağımsız Maden İş Sendikası'nın kurucusu Faik Çetin ile babasının hakkını arayan Ali Faik İnter, bu mücadelenin içinde geçirdikleri bir trafik kazası ile hayatlarını kaybettiler. Ondan sonra bütün Türkiye'nin vicdanı harekete geçti, ödemeler yapıldı. Sözlerin üçte biri tutuldu, kategorik olarak üçte biri ise kısmen tutuldu, kısmi iyileştirmeler yapıldı. İşçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin, örneğin karbonmonoksit maskesi ile çalışılmayacak, zaten kazadan sonra TMMOB’un raporunda var, 2 bin 684 karbonmonoksit maskesinin tarihi geçmiş, yerine oksijen maskeleri verilecek, işte bu sözün bu kısmı tutuldu mesela. Ama esas olarak söylemek gerekirse madene artık dünya standartlarında güvenli hale gelene kadar işletilmeyecek ve milletvekilleri madene inip burada yeterince güvenilir deyip şahsi ve bedeni bir kefalet koymadan madenler çalıştırılmayacak gibi bir sözün hiçbir tarafı tutulmadığı gibi bugün Türkiye'de tabii ki iyi örnekleri vardır. Bu çağda bazı yatırımcıların veya tabi oldukları uluslararası standartlara uyan firmalar vardır, bunları bir kenara ayırıyorum. Doğrusunu da eğrisini de ayıracak kadar bilmiyoruz. Kiminki algı yönetimi, kiminki gerçek, kiminki yanlış ama bildiğin bir şey var, bugün Türkiye'de 301 madencinin daha hayatını kaybetmemesi annelerinin duasına bağlı, eşlerinin kendi duasına bağlı. Evden yollarken vedalaşıyorlar, onların arkasından okunan dualara bağlı, evlatlarına bağışlanıp bağışlanmayacaklarına bağlı her an benzer bir kazanın olabileceği bir coğrafyada yaşıyoruz."
"İktidar döneminde AK Parti hükümetleri 386 bin ruhsat kesti"
Özgür Özel, o dönemde vefat eden madencilerin sayısına, 500 Suriyelinin madende çalıştığına ilişkin dezenformasyonlarla da mücadele ettiklerini anlatarak, şunları söyledi:
"Diyorduk ki, 'Bu madende yurt dışından gelmiş, kayıtsız gelmiş kimse yok'. 11 yıl öncenin yalanı, 11 yıl sonra Zonguldak'ın gerçeği oldu. Geçtiğimiz günlerde Zonguldak'ta bir yabancı, kayıtsız, hayatını kaybetti. Daha beteri, onu bildirip de sorumluluğunu üstlenmemek isteyen işvereni, onu aldı, götürdü ormanlık araziye, orada yakıp yok etmeye çalıştı. Türkiye'de işçi sağlığı ve iş güvenliği, iş yerleri, madenler bir boyutuyla da böyle yerler. Peki buraya nereden geldik diye bakarsanız, aslında birkaç tane rakam, meselenin ne boyutta olduğunu ve nasıl bir denetimsizliğin söz konusu olduğunu gösteriyor. Bugün için Türkiye'de ve 79 yıl boyunca o devleti yöneten hükümetler 79 yılda bin 186 tane maden ruhsatı kestiler. Adalet ve Kalkınma Partisi'nin iktidar döneminde AK Parti hükümetleri 386 bin ruhsat kesti. Bir yerde 1186, öbür tarafta 386 bin. Yani Cumhuriyet döneminde kesilenlerin 350 katını AK Parti döneminde kesmişler.
"Ordu'nun ya da Giresun'un toplam alanlarının yüzde 78'i maden aramasına açılmış durumda"
Bir uçakla giderken ya da helikopterle biraz alçaktan uçarken, hele hele Karadeniz'de iseniz, gördüğünüz manzara sizi dehşete kaptırıyor. Sonra aktif maden, pasif maden, bu madenlerin hangisi daha açılmış, hangisi açılmamış diye baktığımızda, gördüğünüz, göreceğinizin 1/8'i bile değil. Karadeniz'e tepeden bakmaya insan utanıyor. Yanılmıyorsam Ordu'nun ya da Giresun'un toplam alanlarının yüzde 78'i maden aramasına açılmış durumda. Korkunç bir durum var, gözle görülen bunun sekizde biri kadarken, insanın vicdanı el vermiyor. Tabii ki hiçbirimiz Türkiye'nin yeraltı zenginliklerini bilime uygun bir şekilde, işçilerin sağlığı gözetilerek çıkarılmasına, ekonomiye kazandırılmasına ve Türkiye'nin bu zenginliklerden yararlanmasına karşı değiliz. Ancak bilimsel madenciliği savunmak varken, vahşi madenciliği, denetimsiz bir şekilde, hem doğayı katlederek hem işçi hakkını gözetmeksizin, işçi sağlığını gözetmeksizin uygulandığını maalesef çok büyük bir üzüntüyle takip ediyoruz. AK Parti iktidarında bugüne kadar herhalde en büyük iş kazası ve hepimiz açısından en büyük kayıp Soma diye biliyoruz. 301 işçi o gün kaybedildi; en büyük kayıp, ölümlerin sıradanlaşması kaybıdır.
Çünkü öyle bir şey ki, Soma'daki madenciler 301 kişi birden ölürken, Türkiye işçi sınıfına bir vasiyet bıraktılar: Ne yaparsanız yapın, birlikte yapın diye. Çünkü tek başına yapılan hiçbir mücadelenin, eylemin veya talebin değeri yok. Bu yüzden örgütlenmek önemli; gerekirse ölürken bile toplu ölmek gerekiyormuş. Neden 301 kişi öldü? Türkiye'ye, dünyanın 5 kıtasından 200'ün üzerinde televizyon kanalı canlı yayına geldi. Bir ay boyunca Soma'nın tepelerinden, dünyanın ve Türkiye'nin en meşhur sunucuları yayın yaptılar, sonra da bastılar, gittiler. 301 kişi ölmüştü. O günden bugüne 6,5 tane daha Soma oldu, kimsenin umurumda değil, çünkü teker teker ölüyorlar. Şu ana kadar 2 bin 79 madenci öldü. AK Parti döneminde 301'i Soma'da, geri kalan bin 778'i Ermenek'te, Şirvan'da, Amasra'da, çeşitli yerlerde ve Türkiye'deki çeşitli madenlerde daha düşük sayılarda, birer, ikişer, üçer, onar... İşte Şirvan'da 16, Amasra'da 41 kişi hayatını kaybediyor ve sonuçta 6,5 tane daha Soma oluyor. Farkında değiliz. En büyük kayıp AK Parti döneminde Soma değil; hafızalardaki kayıptır. Ölümlerin olağanlaşmasıdır, ölümlerin sıradanlaşmasıdır. Toplu halde haber değeri olmayan ölümün, canın bir kıymetinin olmamasıdır.
Soma'da 11 yıldır, dün de olduğu gibi, hep birlikte unutmadık diyoruz, unutturmayacağız diyoruz. Bundan sonra da unutturmayacağız. Ben 11 yıldır her yıl 13 Mayıs günü burada oldum, sağlığım el verdikçe, hayatta oldukça, özgür oldukça, ayakta oldukça gelmeye devam edeceğim. Buraya gelmeyi, tarih önünde edilmiş bir yemin ve bir ant olarak aklımda tutmaya devam edeceğim. Bence hepimizin böyle yükümlülükleri var. Soma, 'Unutursak yüreğimiz kurusun' diyenlerin unuttuğu, sırtını döndüğü... Dün de söyledim, ilk günlerde burada reyting vardı, sağ olsun hepsi buradaydı. Şimdi hepsi sırtını döndüler, gittiler. İsim isim söylesek, şu an her birisi... Bir tanesi Amerika'dan, YouTube üzerinden yayın yapıyor, atıyor, tutuyor. O gün buradaydı, Soma'yı unutturmayacaktı. 13 Mayıs günü olsun, ayıraydın da geleydin, bu Soma'yı unutturmadığını bize gösterseydin. Veya bir gün Soma özel yayını yapsaydın. Öbürü Türkiye'nin en büyük gazetelerinin birinde duruyor ama bakıyorsunuz, dün bakıyorsunuz gazeteye, Soma yazmıyor.
"Duruşma bahçesinde bir tarafta spor arabalar, diğer tarafta mütevazi araçla, toplu taşıma ile gelen Çağdaş Hukukçular..."
Unutulmaması için bir kez daha hatırlatacağım. İlk önce çok kesin bir şekilde, ilk 3-5 gün sanki maden sahipleri hiç sorumlu değilmiş gibi bir hava estirilince, büyük bir tepki dalgası oluştu. Madencilerin, Soma Kaymakamlığının önünde yaptıkları eylemler ile gözaltına alınması gerekenler gözaltına alındı. Tutuklanması gerekenlerin bir kısmı tutuksuz yargılandı. Can Gürkan alındı, Alp Gürkan tutuksuz yargılandı. Ama şöyle bir şey vardı: İlgi çok yüksekti, mahkeme Akhisar'a alındı. Akhisar'da bir konferans merkezi, mahkeme salonuna dönüştürüldü. Genç, idealist bir hakim, suçluların yüzü yerde, annelerin evlatlarının feryatları çınlıyor. İlk gün, her aileden bir kişi alınabilir salona çünkü 300-400 kişilik oturacak yer var. Kapının önünde 5 kilometre kuyruk var, kavga var, herkes girmek istiyor. Partilerin genel başkanları orada, grup başkan vekilleri orada, her partiden en yüksek kıdemde yürütmede iki kişi alınabiliyor. Sonra 26-27 blok duruşmada gittik geldik, yıllar sürdü. Son gün karar açıklanacak, koltukların yarısı boş, aynı salondayız. Ve ilk önce bir idealist hakim, herkes ondan razı, etkili bir yargılama. Bahçe görülmeye değer, Türkiye'nin en lüks araçları var bahçenin bir tarafında. Çünkü orada Türkiye'nin en çok kazanan avukatları var, en pahalı arabalarını almışlar. Birileri basmış parayı ve İstanbul'dan 34 plakalı süper lüks jeep ile spor arabaları dolu. Hepsi maden şirketini savunmaya gelmiş. Öbür tarafta araba bile yok, birkaç tane mütevazi araba, toplu taşıma ile gelen, Çağdaş Hukukçular var. Gönüllü avukatlar var, Manisa Barosu var, Selçuk Kozağaçlı var, Akbili var mı bilmiyorum ama arabası olmadığı kesin, Can Atalay var...
"Diyorlar ki, aslında bu bir maden kazası değil, hükümeti yıpratmak için bunu FETÖ'cüler yaptı"
Savunmalar teknik olarak havalı ama ahlaken zayıf. Ahlaki üstünlüğü yok. Bu tarafta şartlar kısıtlı. Bir şey yansıtılacak, bir sürü imkansızlıklar var ama acayip bir inanmışlık, acayip bir adammışlık var. Ahlaki üstünlük bu tarafta ve bütün acılara rağmen, moral motivasyon tümüyle o tarafta. O hakimin tavırlarına da yansıyor zaten, zaten adil davranıyor. Gidişat, bunlar üçüz, birer kez ağırlaştırılmış müebbet alır gibi düşünüyor herkes. Adalet için gün sayıyorlar, uzadı, uzatıldı tabii envaiçeşit numaralar, uzatma taktikleri. Ama yine de karara doğru gidiliyor, karara gidilmesin diye Manisa'da başka bir mahkeme açtırıyorlar. O mahkemeyi bekleme konusu yaptırmak istiyorlar. Çünkü o arada darbe olmuş, FETÖ diye bir şeytan bulunmuş. Diyorlar ki, 'Aslında bu bir maden kazası değil, bir sabotaj oldu, hükümeti yıpratmak için bunu FETÖ'cüler yaptı, sizin gibi biz de mağduruz. Oradaki mahkemeyi bekleyelim.' Orada böyle bir mahkeme açtılar. 4-4,5 ay bir deli saçmasıyla bekliyorlar. Tam kararın çıkacağı gün mahkeme başkanı bir mazeret bildirmek zorunda kalıyor. Sonrasında o mahkeme başkanı, yaptığı başarılı işten dolayı terfien İzmir'de bir üst mahkemeye gönderiliyor. Yerine ölenleri suçlu bulan, geçmişteki pratiğinden Elbistan'dan hakim getiriliyor. O hakim, düşünün, yanlış bir rakam vermek istemem ama bu hakimin 5 senede okuduğu dosyaları 5 dakikada okuyor, 30-35 günde okuyor.
"Yargıtaya giderken toplum bu rezaletin farkındaydı"
Gerçekten de dediğimiz yaptık. Ve Yargıtaya giderken toplum bu rezaletin farkındaydı. Sonra Yargıtayın ilgili dairesi beş kişiyi, 5-0’la bu kararı bozdu. Ve şöyle bir şey yazdı gerekçeye, 'Olası kast hükmü burada kullanılmayacak, kurulmayacaksa hangi davada kurulacak? Yasaya konmasına ne gerek var?' Diyor ki ‘Yasa koyucu olası kastı ne niyetle koyduysa, onun fazlası burada gerçekleşmiş.’ ‘Olası kastla yargılaman lazım. Nasıl basit kusur, basit taksirle bilmem neyle yapıyorsun’ deyip, buraya geri yolladı. Yolladı ama gelmedi. Şundan dolayı gelmedi. Bir el Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına beş gün içinde bu kararı buraya yollaması lazım ya, bilemedim beş hafta içinde, beş gün içinde yollayabilir. O kararı 5,5 ay ay yollamadılar. Bir tuhaflık var. Arkadaş karar alınmış, niye gelmiyor? Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı yollamamış. Karara ulaşınca mahkeme yeniden toplanacak. Yargıtayın dediği yerden yargılayıp, bu cezaları, düşük verilenleri bozacak, olması gereken gibi ceza verecek. 5,5 ay yollamadı. Bu 5,5 ayın sonuna doğru 6’ncı ayın ilk haftasında ilgili daireye üç yeni hakim atandı. Bu hakimlerden birinin adı Mustafa Yapıcı, birinin adı Kenan İpek, birinin adı Fuzuli Aydoğdu. Kenan İpek’i şuradan hatırlayacaksınız. 10 Ekim Gar Katliamı olduğunda, o zaman parlamenter sistemdeyiz, seçime giderken üç bakan istifa ediyor, yerine üç bakan geliyor ya, o sırada gelen Adalet Bakanı. Hani Tayyip Erdoğan’ın kabinesine aldığı, daha doğrusu almak zorunda olduğu Adalet Bakanlığı Müsteşarı. O dönemin gözde müsteşarı. Kıkır kıkır gülüyordu hatırlarsanız. ‘Ne gülüyorsun?’ dediler, ‘Buna gülmüyordum, başka şeye gülüyordum’ dedi. O Kenan İpek, Mustafa Yapıcı ve Fuzuli Aydoğdu. Bu arkadaşlar buraya gelince ilgili dairede heyet yeniden oluştu beş kişi. Ve dosya yollanmak yerine, düşünsenize Yargıtay savcısı Yargıtay kararına çok rutin bir iş değil itiraz etmesi de, Edeceksen et, görsünler. 5,5 ay ne itiraz etmiş, ne göndermiş. Elde tutmuş. Beş ay bir hafta sonra heyet değişti, ondan sonra itiraz etti bu karara. Yeni gelen üç arkadaşın oyuyla, o beş sıfırlık karar, üçe iki bozuldu. Ve orası kast değil, burada verilen bilinçli taksir de değil, basit taksir büyük bir kısmı. Bir kısmı bilinçli taksirle onayladılar. Ve buraya çok ufak tefek bozmalarla ışık hızıyla yolladılar. Buradaki hakim bir daha toplandı, beraat edenleri zaten beraat ettirmişti, etmeyenlerin bir kısmı daha etti. Ceza alanların içeride kalmasını gerektirmeyecek şekilde cezaları onaylanmış oldu. Film bitti.”
"Soma’nın vicdanı, Soma’nın avukatını belediye başkanı yapmış"
Özgür Özel, meseleye önem verilmesi, basının takip etmesi için sempozyumun açılış konuşmasını yaptıklarını, Soma faciasını unutturmamaya çalıştıklarını belirtti. Facianın ardından çeşitli belediyelerin madenci yakınlarına ve ilçede bekleyenlere verdiği destekleri anımsatan Özel, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ne yapmışız biz? Bizim vicdanımız, partinin vicdanı, ülkedeki sosyal demokratların vicdanı, Soma’nın vicdanı, Soma’nın avukatını belediye başkanı yapmış. Sahip çıkmış. Akhisar’da çok doğru işler yapan bir ilçe başkanı, o günlerin ilçe başkanı milletvekili olmuş. Öbürü belediye başkanı olmuş. Doğru işler yapanlara parti ve kamu vicdanı sahip çıkmış, değil mi?
Bakın sahip çıkılan biri daha var; Fuzuli Aydoğdu. Kritik oyuyla, esas bu bozmayı yapıp Can Gürkan’ları, hepsinin beraatını kalıcılaştıran, hak aramanın kesin bir şekilde önünü kesen işi yapan arkadaş, şu anda Mecliste bekliyor. Komisyondan geçti, Genel Kurul aşamasında. Tayyip Erdoğan bunu Hakimler Savcılar Kuruluna getiriyor şu anda. Onlar da sahip çıkıyor. Herkes safını, tarafını görsün. Herkes kimin ne tarafta olduğunu görsün. O Kenan İpek’e, o Mustafa Yapıcı’ya, o Fuzuli Aydoğdu’ya rejim sahip çıkıyor. Neye karşı? 301 kişiyi öldürenleri almaları gereken ceza değil de, kişi başına 5,5 gün ceza alıp kurtaranlara sistem sahip çıkıyor. Yoksa ben niye hatırlatayım Sercan Okur’un gönüllü avukat olduğunu? Ona vicdan sahip çıkmış, buna da rejim sahip çıkıyor. Herkes safını, tarafını, oyunun nasıl oynandığını görsün. Yazabilenler yazsın, verebilenler versin.”
"Bundan sonra da hep birlikte mücadele edeceğiz"
Bu, kötülerle iyilerin arasında. Bu; bu rejimle, bu rejimin mağdur ettikleri arasında. Sömürülenlerle sömürenler arasında bir mücadele bu. O yüzden ben işte bugün akşam Silivri’de bir gece mitingi yapacağım, cumartesi bir şehir mitingi yapacağım, döneceğim bir daha miting yapacağım. Bunlara karşı topyekûn mücadeleyi durmadan, duraksamadan vermek lazım. O yüzden mesela dünkü kalabalık çok kıymetlidir. Aileler diyor ‘Bizim burada 200 kişiyle toplandığımız oldu, 50 kişiyle toplandığımız oldu.’ Soma’ya sahip çıkma meselesi tarihi bir inatlaşma değil, Soma’ya sahip çıkma meselesi rejimle aramızda böyle iki tane inatçı keçi gibi kafa kafaya vuruşuyoruz. Biz inadımızı, biz mücadelemizi, biz gücümüzü bırakırsak yıkıp geçecek zaten hepimizi. Bizi yıkıp geçtiğinde daha nice 301’ler ezilir, niceleri ezilir. O yüzden çok anlamlı buluyorum burada olmanızı, bugün burada yapılacak tartışmaları. Gönül isterdi ben dün bütün gün burada geçirdim, bugün komple bir İstanbul programım var. Dün gidecektim ama Sayın Başkanı, meslek odamızı kıramadık. Bugün burada bu açılış konuşmasını yapmak istedim. Birazdan ayrılacağım ama her birinize başarılar diliyorum. Soma’ya sahip çıkan herkesi o temiz yüreklerinden öpüyorum. Bundan sonra da hep birlikte mücadele edeceğiz, yılmayacağız. Çok kalmadı. Biz başaracağız ve biz vicdanı olanların sesi olarak bu vicdansızlara karşı bu mücadeleyi eninde sonunda kazanacağız."