(İSTANBUL) - Toplum Çalışmaları Enstitüsü, “Trump 2.0” başlığını ve “Yeni Amerikan Korumacılığı ve Gümrük Tarifeleri” alt başlığını taşıyan raporunu paylaştı. “Trump 2.0”ın sadece ekonomik kaygılarla değil, kimlik ve ideolojik motivasyonlarla da şekillendiğine işaret çekilen raporda, “Trump 2.0 ile birlikte Amerikan çıkarları dış ticaret politikalarının merkezine yerleştirilmiştir. ABD’nin ‘istisnai’ olduğu fikri, bir misyondan ziyade, duvarlar örerek korunması gereken bir ayrıcalık olarak yeniden tanımlanmıştır” denildi. Raporda, Türkiye’nin önünde duran risklerle fırsatlara ilişkin analizler ve uyarılar da yapıldı.

İkinci kez Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı olarak seçilmesinin ardından iktidarının ilk 100 gününde yaptığı hamlelerle dikkatleri üzerine çeken Donald Trump, geçen nisan ayının başında Çin Halk Cumhuriyeti başta olmak üzere birçok ülkeyle ticarete getirdiği gümrük vergileriyle hem ticareti hem de uluslararası dengeleri etkiledi. Toplum Çalışmaları Enstitüsü de “Trump 2.0” başlığını ve “Yeni Amerikan Korumacılığı ve Gümrük Tarifeleri” alt başlığını taşıyan detaylı raporunu paylaştı.

Toplum Çalışmaları Enstitüsü Yönetim Kurulu Üyesi Berçin Yiğitaslan, Araştırma ve Veri Analizi Programı Direktörü Yağmur Uzunırmak ile Essex Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nde görevli Dr. Yikai Wang’ın imzasını taşıyan raporda, Başkan Trump’ın ikinci kez göreve geldiği 20 Ocak 2025’te yaptığı konuşmadaki, “Amerikalı işçileri ve aileleri korumak için ticaret sistemimizi derhal baştan sona yenilemeye başlayacağım” ifadeleri hatırlatıldı. Konuşmasının devamında, “diğer ülkeleri zengin etmek yerine, kendi vatandaşlarını zenginleştirmek için” yabancı ülkelere gümrük vergisi uygulayacağını söyleyen Trump’ın göreve gelir gelmez attığı imzaların ve diğer hamlelerinin diplomasi çevrelerinde, piyasalarda ve Amerikan kamuoyunda ‘şok dalgaları’ yarattığına dikkat çekilen raporda, "Rapor boyunca sunulan veriler, ‘Trump 2.0’ olarak kısaca tanımlayacağımız Trump Yönetimi’nin söylem ve eylemlerinin temelsiz siyasi retorikten ibaret olmadığını, aksine ABD’nin küresel ekonomik liderliğini sürdürmeye dönük stratejik bir tercih olduğunu ortaya koyacaktır" denildi.

Çı̇n ı̇le tı̇caret açığına 'ulusal utanç' tanımı

Trump’ın kampanya boyunca hemen her konuşmasında, küreselleşmiş ticaretin ve ABD’nin serbest ticaret rejiminin artık Amerika’nın gücü değil, zaafı haline geldiğini savunarak ekonomiyi yeniden üretim temelli bir yapıya döndürmek için kapsamlı korumacı tarifeler önerdiğine, bazı konuşmalarında da ABD’nin rekor kıran yıllık dış ticaret açığının “ekonomik gösterge” olmaktan çıkıp “ulusal utanç” sembolüne dönüştüğünü dile getirdiğine dikkati çekilen raporda, bu söylemin kendisine ciddi taraftar toplamasına yol açtığı belirtildi. Raporda, şu tespitler yapıldı:

"Nitekim bu siyasi retoriği destekleyen pek çok veri mevcuttu. Özellikle Çin ile ABD arasındaki ticaret açığını, Amerikan serbest ticaret rejiminin ve dolayısıyla Amerikan çiftçilerinin, işçilerinin ve fabrika sahiplerinin sömürülmesi olarak resmetti. Bu ve benzeri mesajlar, tüm ülkede yankı bulsa da bazı eyaletlerde çok daha güçlü etki yarattı.

Sonuç olarak, Trump 2.0 yalnızca ekonomik kaygılarla değil, kimlik ve ideolojik motivasyonlarla da şekillenmiştir. Trump 2.0 ile birlikte Amerikan çıkarları, dış ticaret politikalarının merkezine yerleştirilmiştir. ABD’nin ‘istisnai’ olduğu fikri, bir misyondan ziyade, duvarlar örerek korunması gereken bir ayrıcalık olarak yeniden tanımlanmıştır. Tarihsel örnekler, 2016’dan bu yana evrilmekle birlikte özünde aynı kalan Trump söylemi ve fırsat bulduğunda hayata geçirdiği uygulamalar, 21. yüzyılın ilk çeyreğinde Trump’ın, klasik Amerikan istisnacılığının daha tepkisel bir ekolü olan ‘emsal (exemplary) istisnacılığı’ benimsediğini kanıtlamaktadır.”

Yeni ABD yönetiminin, özellikle kronikleşen dış ticaret açığını ve belirli sektörlerdeki küresel rekabet gücü kaybını tersine çevirmek amacıyla gümrük tarifelerini kullanmayı temel bir araç olarak benimsediğinin altını çizilen raporda, “Trump yönetimi, ABD’nin bir bakıma kurucusu ve en büyük savunucu olduğu serbest ticaret sisteminin artık ABD’nin aleyhine işleyen bir sisteme dönüştüğünü, bu haliyle ABD’nin gücü değil, zaafı haline geldiğini düşünmektedir” denildi.

“Çı̇n’ı̇n küresel lı̇derlı̇k algısı yanlış değı̇l”

Öte yandan, Çin ile olan ekonomik rekabetin, “Trump 2.0” politikalarının merkezinde yer aldığına vurgu yapan Toplum Çalışmaları Enstitüsü, “1990’lı yıllardan beri uluslararası ilişkiler anlatısına konu olan ‘Çin’in yükselişi’, ‘Çin’in küresel liderliği’ ya da ‘Çin’in ABD’yi geçerek yeni süper güç olacağı’ şeklindeki iddiaların, bu rapordaki bazı bulgulara dayanarak özellikle ekonomik göstergelerde gerçekleştiği sonucuna ulaşmak yanlış olmayacaktır. Rapor, Çin’in kapital, beşeri sermaye birikimi ve son yıllarda artan Ar-Ge yoğunluğu ile birlikte verimlilik gibi önemli iktisadi parametrelerde ABD ile arasındaki farkı önemli ölçüde kapattığını ve bazı göstergelerde geçtiğini göstermektedir. Bu durum, ABD’nin korumacı politikalarının sadece ticari değil, aynı zamanda jeopolitik ve stratejik rekabet boyutları olduğunu, Çin ile ekonomik rekabet amacının Trump 2.0 politikalarının ana unsuru olduğunu vurgulamaktadır” yorumuna yer verdi.

“Riskler, Fırsatlar ve Türkiye”

Raporun son bölümündeki, “Riskler, Fırsatlar ve Türkiye” kısmında, ticaret merkezli uluslararası denge savaşının doğuracağı fırsatlara ve bu momentte Türkiye’nin seçeneklerine de yer verildi.

Trump yönetiminin agresif tarife politikalarının, küresel ticaret sistemi için ciddi riskler barındırdığına vurgu yapılan Toplum Çalışmaları Enstitüsü raporunda, şu tespitler yapıldı: 

"Dünyanın en büyük pazarını besleyen ticari değere sahip her türlü ürün, Trump 2.0’ın getirdiği abartılı gümrük tarife oranlarıyla beraber artık ABD pazarında rekabetçi olmadığı için kendine yeni pazarlar bulmak durumunda kalacaktır. Bu durum, diğer ülke pazarlarına yönelecek ithal ürünlere karşı ülkelerin imalat sektörlerini dikkate alarak iç pazarlarını koruyucu gümrük tarifeleri koymasını zorunlu kılacaktır. Böyle bir zincirleme reaksiyon, küresel tedarik zincirlerinde ciddi aksamalara neden olabilir. Şirketler artan maliyetler, pazar erişiminde zorluklar ve belirsizliklerle karşı karşıya kalabilir. Bu yeni korumacı ticaret ortamı, Türkiye ekonomisi için hem önemli riskler hem de potansiyel fırsatlar sunmaktadır. İlk olarak, küresel ekonomik yavaşlama ve artan belirsizlikler, yatırım kararlarını erteleyebilir ve finansal piyasalarda dalgalanmayı artırabilir. Bu durum da Türkiye’nin genel ihracat performansını ve ekonomik büyümesini olumsuz etkileyebilir. Türkiye’nin en önemli ticaret ortağı AB’nin, özelde farklı AB ülkelerinin, ABD ile mevcut ticaret geriliminden nasıl etkileneceği belirsizliğini korumaktadır. İkincisi, Türkiye, ithal ara malı ve hammaddeye bağımlı olan sanayisi dikkate alındığında, küresel tedarik sistemindeki aksaklıklardan olumsuz etkilenebilir. Son olarak, muhtemelen Türkiye açısından en önemli risklerden birisi, küresel riskin Türkiye gibi kırılgan bir ekonomi üzerinde yaratacağı çarpan etkisi olacaktır. Türkiye ya da herhangi gelişen bir ekonomi üretim sektörünün Çin’in üretim gücüne karşı mücadele etme şansı bulunmamaktadır. Bu çerçevede, kendisine yeni pazar arayan Çin mallarının Türkiye pazarına hücum etmesi iç pazarı bozucu bir etki yapacak ve fiyatlar genel seviyesi rekabete dayalı olarak bozacaktır. Nitekim, Türkiye’nin kendi iç pazarını korumak üzere Çin mallarına ilave gümrük vergileri koymak dışında bir seçeneği olmayacaktır.”

“Türkı̇ye ı̇çı̇n kı̇mı̇ fırsatlar da var”

Türkiye açısından bazı fırsatların da bulunduğuna dikkati çekilen raporda, bunlardan en önemlisinin Türkiye’nin yüzde 10 ile Trump’ın gümrük tarifelerindeki en düşük kategoride bulunması olduğu vurgulanarak, bu durumun, yüksek tarifeye maruz kalan ülkeler karşısında, Türk ihracatçısının rekabet gücünü artıracağı belirtildi.

Raporda, "Ticaret kaydırma etkisi olarak adlandırılabilecek bu fırsata göre, ABD’li ithalatçılar alternatif tedarikçiler aramaya girişecek, böylelikle Türkiye, tekstil, otomotiv parçaları gibi belirli sektörlerde rekabetçi bir alternatif sunarak pazar payını artırma fırsatı bulabilecek" değerlendirmesi yapıldı. Değişen yeni küresel ticaret sisteminin, Türkiye’yi ya da Türkiye’nin potansiyel ortaklarını geleneksel ticaret ortaklarının ötesinde yeni ticaret anlaşmaları aramaya teşvik edebiliceğine dikkati çekilen raporda, "Dolayısıyla Türkiye yeni ihracat pazarları bulabilir ya da yeni ülkelerin ithalat pazarı olabilir. Bu noktada, Türkiye’nin proaktif bir şekilde yeni pazarlarla yeni ticaret anlaşmaları arayışında bulunması bir gereklilik olacaktır. Son olarak, küresel tedarik zincirlerini yeniden yapılandırmak isteyen uluslararası şirketler için Türkiye, coğrafi konumu ve üretim potansiyeli ile alternatif bir yatırım merkezi olarak değerlendirilebilir. Özellikle ABD ve Çin arasındaki gerilimden kaçınmak isteyen şirketler için, Türkiye’nin görece avantajlı olarak değerlendirilebilecek yüzde 10’luk gümrük tarife oranı bir avantaj olarak değerlendirilecektir” analizine yer verdi.

Türkı̇ye’nı̇n alması gereken önlemler ne?

Raporun sonuç bölümünde olası sarsıntılara ve kırılmalara atıfta bulunan Toplum Çalışmaları Enstitüsü, “Türkiye, bu yeni dönemin getirdiği risklere karşı hassas bir konumda bulunurken değişen küresel dinamiklerin sunduğu fırsatları da değerlendirmek durumundadır” ifadelerine yer verdi.

Türkiye’nin ticaret savaşının iki ana cephesi olan ABD ve Çin ile çok yönlü ve esnek ticaret ilişkilerini geliştirirken dış ticaretinin yoğun olduğu AB ülkeleriyle de mevcut ticaret mekanizmalarını koruyacak adımlar atması gerektiğini ifade eden Enstitü, Türkiye’nin alması gereken önlemleri ise şöyle özetledi:

“Türkiye, dış ticaret şoklarına açık olduğu kırılgan sektörlerini tespit etmeli ve bu alanlarda teknolojik yatırım, teşvik ve koruma mekanizmalarını harekete geçirmelidir. Dışa bağımlılığın yoğun olduğu (enerji vb.) sektörlerde kaynak çeşitlendirmesine gitmek, geleceğin belirsiz ekonomik şartlarında olmazsa olmaz bir gerekliliktir. Öte yandan, ihracat sepetinin çeşitlendirilmesi ve üretim kompleksitesinin arttırılması Türkiye’nin yeni küresel düzende daha rekabetçi ve dirençli bir ekonomi olarak yükselmesinin önünü açacaktır. Düşük katma değerli ihracat yapısının kırılması yalnızca ticaret politikaları ile değil; detaylarını yakın zamanda yayınladığımız Toplum 5.0 Raporu’nda bahsi geçen daha bütüncül yaklaşımla ve ülkemizin eğitim, Ar-Ge ve sanayi politikası alanlarında eşgüdümü gerektirecek hamleleriyle mümkün olacaktır.”

 

Kaynak: ANKA