(İSTANBUL) - Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) 28’inci Olağan Genel Kurulu’nda, "Buradan herkesi, özellikle de muhalefet aktörlerini aklıselime, sükunete, sorumlu bir dille siyaset yapmaya davet ediyorum. Türkiye’nin kutuplaşmaya değil, kucaklaşmaya ihtiyacı var. Türkiye’nin iç cephesini güçlendirmeye ihtiyacı var. Türkiye’nin 86 milyon olarak müştereklerde buluşmaya ihtiyacı var. Bölgemizde ve dünyada tansiyon bu kadar yükselmişken yangına körükle gitme yanlışından bir an önce dönülmesini temenni ediyorum" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan İstanbul’da Haliç Kongre Merkezi’ndeki MÜSİAD 28’inci Olağan Genel Kurulu’na katıldı. Erdoğan burada şöyle konuştu:
"1990 yılından bugüne Türk ekonomisinin ilerlemesine, büyümesine, ihracatın üretimin, istihdamın her yıl artmasına, Türkiye’nin bir cazibe merkezi olarak öne çıkmasına çok değerli katkılarda bulundunuz. 35 yıldır duruşunuzu ve samimiyetinizi muhafaza ettiniz. Kazanırken çalışanlarınızdan başlayarak millete kazandırmayı kanaat ve bereket kavramlarıyla ticaret yapmayı hiçbir zaman ihmal etmediniz. Sanayici ve iş adamlarımızı bir araya getirerek güç ve ülkü birliği yaparak sivil toplum alanında tarihi bir rol üstlendiniz. Her vesileyle söylüyorum. Türkiye’nin demokraside, diplomaside, ticarette ve diğer pek çok alanda 23 yılda yazdığı başarı hikayesinde en çok emeği olanlardan biri de MÜSİAD ailesidir.
Bugün 2002 öncesine kıyasla çok daha güçlü, çok daha itibarlı bir Türkiye Cumhuriyeti varsa bunda MÜSİAD’ın 35 yıllık mücadelesinin önemli bir payı bulunuyor. Son 23 yılda milli iradeyi ve demokrasimizi hedef alan saldırıların boşa çıkartılmasında MÜSİAD’ın kararlı desteği elbette yadsınamaz. MÜSİAD’ımıza ülke olarak millet olarak da minnet borçlu olduğumuzu altını çizerek söylüyorum belirtmek istiyorum.
"Her oyunu bozacak, her engeli aşacağız"
Nice olmaz denileni başardık. Nice hayali gerçekleştirdik. Nice oyunu bozduk. Nice kirli senaryoyu yırtıp attık. Nice engelin, badirenin, imkansızlığın üstesinden geldik. Sabrettik, mücadele ettik, Allah’ın yardımıyla başarıdan başarıya koştuk. Bundan sonra da her oyunu bozacak, her engeli aşacağız, 35 yıldır sizlerle beraber yol yürümekten daima kıvanç duydum, kıvanç duyuyorum.
Dünyamız sancılı olduğu kadar tarihi niteliği haiz değişimlerin yaşandığı kritik bir süreçten geçiyor. Hayatımızı birçok alanda altüst eden Covid salgınının sağlık boyutunu 3 yıl önce hamdolsun geride bıraktık. Ancak salgının küresel ekonomide sebep olduğu depremin sarsıntıları halen devam ediyor. Ticarette artan korumacılık politikaları giderek güçlenmekte. Salgın döneminde son 60-70 yılın zirvelerine çıkan enflasyondaki direnç henüz kırılamadı. Enflasyon korkusu gelişmiş ekonomiler dahil dünyanın birçok ülkesinde ekonomi politikalarının temel belirleyici unsuruna dönüştü. Gümrük tarifeleri üzerinden alevlenen restleşmelerin de olumsuz etkisiyle bir müddet daha belirsizlik atmosferinin devam edeceği anlaşılıyor. Sadece ekonomide değil, uluslararası ilişkilerden siyasete ve toplumsal hareketlere kadar riskler ve tehditler giderek artıyor. Görüyoruz ki, küresel ekonomi fırtınalı bir denizde ilerlemeye çalışıyor. Taşların yerine oturması ve suların sakinleşmesi biraz daha vakit alacaktır. Projeksiyonlarımızı buna göre yapmanın, yakın gelecek için en akıllı tercih olacağına inanıyorum. Hükümet olarak fırtınalı sularda gemiyi limana güvenle ulaştıracak plana, programa, tecrübeye ve iradeye hamdolsun ziyadesiyle sahibiz. Her gün bir yenisi patlak veren krizlere aldırmadan soğukkanlı ve sabırlı bir şekilde yol alıyoruz. Son derece rasyonel bir zeminde artısı ve eksisini hesap ederek kararlarımızı uyguluyoruz.
"Yıllık enflasyon 11 aydır kesintisiz düşüyor"
Bundan 2 sene önce hayata geçirdiğimiz istikrar ve reform programı ile ekonomimizin temellerini güçlendirdik. Dış kırılganlığımızı azalttık. Şoklara karşı mukavemetimizi artırdık. Makro finansal istikrarı sağladık. Böylece kalıcı ve sürdürülebilir büyüme için sağlam bir zemin oluşturduk. Programın en önemli hedeflerinden biri vatandaşımızı hayat pahalılığı derdinden temelli kurtarmaktır. Bu hedefe giden yolda son 2 yılda çok ciddi mesafe kat ettik. Yıllık enflasyon 11 aydır kesintisiz düşüyor. Nisan'da son 40 ayın en düşük seviyesine ulaştık. İnşallah devamı da gelecek.
Bir diğer önceliğimiz olan mali disiplinden de taviz vermiyoruz. Depremin yaralarını hızla sararken geçen yıl başlattığımız harcama disiplini ve tasarruf tedbirlerini bu yıl da aynı kararlılıkla sürdürüyoruz. Kayıt dışı, uzun yıllardır ülkemizin kronik problemlerinin en üst sırasında yer alıyor. Kayıt dışılık her şeyden evvel haksız rekabettir. Devletin görevi vergisini düzgün ve düzenli ödeyeni, hesabını kitabını doğru tutanı, işini kurallara uygun yürüteni korumaktır. Kayıt dışıya göz yummak bu kardeşlerimizin hakkını yedirmek olacaktır. Dolayısıyla kayıt dışıyla mücadeleden geri adım atamayız. Sizden bu konuda bizlere destek olmanızı bekliyoruz.
"1,5 aydır yaşanan dalgalanmalar karşısında başarılı bir sınav verdik"
Dış dengede de hamdolsun tablo olumlu. Cari açığımız istikrarlı bir şekilde geriliyor. Altın hariç tutulduğunda cari fazla veriyoruz. Petrol fiyatlarındaki düşüş lehimize işliyor. Hem enflasyonu hem dış açığı aşağı çekiyor. İstihdamda da tarihi seviyelerdeyiz. İşsizlik oranımız Mart ayında yüzde 7,9'a geriledi. Erkeklerde de bu oran yüzde 6,5. Kadınlarda ise yüzde 10,6. Bu rakamlar son 20 yılın en düşük seviyesine işaret etmektedir. Şunu da ifade etmekte fayda görüyorum. Gelişmelere bağlı olarak iç ve dış talepte geçici yavaşlamalar olabilir. Bunlar gayet doğaldır. Biz ne bunları göz ardı ediyoruz ne de bunlara takılıp kalıyoruz. Kısa süreli dalgalanmaların ötesine geçen sürdürülebilir ve kapsayıcı bir büyüme hedefiyle yolumuza devam ediyoruz. Son 1,5 aydır yaşanan dalgalanmalar karşısında başarılı bir sınav verdik. Programın şoklara, manipülatif saldırılara ve sabotaj girişimlerine karşı ne denli dayanıklı olduğunu bir kez daha görmüş olduk. Malum çevrelerin operasyonu ellerinde patladı. Çünkü bu haftadan itibaren rezervlerimiz yeniden artmaya başladı. Küresel belirsizliklerin azalmasıyla birlikte Türkiye'nin gelişmekte olan ülkeler arasında pozitif yönde ayrıştığına hep birlikte şahit olacağız.
Çiftçimizin, esnafımızın, üreticimizin, ihracatçımızın kullandığı kredilerde finansman giderinin büyük kısmını devlet olarak biz üstleniyoruz. Çiftçimizin kullandığı kredilerde ortalama her 10 liralık finansman giderinin 7 lirasını biz ödüyoruz. Esnafımızın ve ihracatçımızın kredilerinde de finansman giderinin yarısını biz karşılıyoruz.
Yüksek teknolojide atılım yapmak için HIT30 programını başlattık. Program kapsamında 8 öncelikli alanda yapılacak yatırımlara 2030’a kadar toplam 30 milyar dolarlık destek vereceğiz. Şu anda batarya, elektrikli araç ve çip yatırımları için çağrımız açık. Yakında biyoteknoloji, veri merkezli, endüstriyel robotlar ve yeşil hidrojen alanlarında da yeni çağrılara çıkacağız. MÜSİAD ailesi mutlaka bu alanlarda da olmalı.
İhracatçılarımız için de çok güçlü desteklerimiz var. Bir defa şunun çok iyi anlaşılması lazım. İhracat sadece döviz geliri değildir. İhracat üretimdir, istihdamdır, refahtır. Firmalarımıza verdiğimiz günlük reeskont kredi limitini 13 kat artırdık, 300 milyon liradan 4 milyar liraya çıkardık. Eximbank’ın sermayesini 4 kat yükselttik. Reeskont kredilerimizin finansman maliyeti de piyasanın çok altında. Burada da finansman maliyetinin yarısını biz sübvanse ediyoruz.
Kim üretmek istiyorsa, kim yatırım yapıyorsa, kim istihdam sağlıyorsa, biz onun yanındayız, yanında olmaya da devam edeceğiz.
"Bunun adı ekonomik tetikçiliktir, jurnalciliktir"
Siyasi hayatımızın her döneminde olduğu gibi bugün de hem iş yapıyor hem hizmet ediyoruz, hem de karalama kampanyalarıyla mücadele ediyoruz. Muhalefet kanadında en azından milli meselelerde değişim görmeyi umdukça maalesef her seferinde büyük bir düş kırıklığı yaşıyoruz. Muhalefetin siyaseti centilmence bir rekabet yerine yıkıcı bir husumetle yürütme isteği, aşılmaz bir duvar misali sürekli karşımıza çıkıyor. Aktörler, isimler ve genel başkanlar değişse de ne yazık ki bu zihniyette zerre miskal düzelme olmuyor. Durum öyle vahim ki, bu ülkenin ana muhalefet partisinin genel başkanı çıkıyor, kendi ülkesini yabancı basın kuruluşlarına, yabancı aktörlere, dergilere şikayet ediyor. ‘İktidarı yıpratayım’ derken asıl Türkiye'ye zarar veriyor. Türk ekonomisine zarar veriyor. Boykot çağrılarıyla yerli ve milli markalara zarar veriyor. Evine ekmek götüren işçi kardeşlerime zarar veriyor. Türk ürünlerini dünyanın dört bir yanına ulaştıran ihracatçılarımıza zarar veriyor. Fabrika kurup istihdam sağlayan sanayicilerimize zarar veriyor. Ülkemizin kalkınmasına, büyümesine, güçlenmesine destek olan iş dünyamıza zarar veriyor. Adı yolsuzlukla, rüşvetle, sahtecilikle anılan bir avuç muhterisi memnun etmek uğruna 85 milyonun tamamını hayal kırıklığına uğratıyor. Sayın CHP Genel Başkanı kusura bakmasın ama bunun adı muhalefet değildir, ekonomik tetikçiliktir, jurnalciliktir, ispiyonculuktur.
Bizim CHP’lilerin birbirini jurnallemesiyle hiçbir sıkıntımız olamaz. Ama yalan ve iftiralarla Türkiye’nin jurnallemesine gözlerimizi kapatamayız. Hiç kimse muhalefet ediyorum bahanesiyle kendi ülkesini yabancılara şikayet edemez, ekonomisini batırmaya çalışmaz, firmalarımızı hedef göstererek onlara zarar verme peşinde koşamaz.
"Kantarın topuzu kaçmıştır"
Kantarın topuzu kaçmıştır. Düzelme umudu da giderek azalmaktadır. Burada şu gerçeği tüm samimiyetimle ifade etmek isterim. Siyasetin marjinalleştirmek bu ülkeye yapılacak çok büyük bir kötülüktür. Sivil siyaseti zehirli söylemlerle enfekte etmenin hiçbir haklı gerekçesi olamaz. ‘Hükümet yara alsın da Türkiye’ye ve Türk ekonomisine ne olursa olsun’ anlayışı, açık söylüyorum, hastalıklı bir zihniyetin işaretidir. Türkiye bu toksik siyaset dilini 1960 öncesinden çok iyi bilir. Türkiye bu siyaset tarzını 12 Mart’tan, 12 Eylül’den, 28 Şubat döneminden çok iyi bilir. Türkiye bu sorumsuz ve sorunlu söylemleri, ‘Tüketmeyin’ çağrılarının zirveye çıktığı Gezi kalkışmasından çok iyi bilir. Bu demode üslubun ülkemize de siyaset kurumuna da bunun üzerinden siyasi kazanç elde etmeye çalışanlara da hiçbir faydası yoktur. CHP’nin süratle normalleşmesi şarttır. CHP’nin iradesine vurulan vesayet prangalarını kırması gerekiyor. Sayın Genel Başkanın artık suç örgütünün boyunduruğundan kurtulup kendisini toparlaması, ülkenin gerçek gündemine dönmesi gerekiyor. Buradan herkesi, özellikle de muhalefet aktörlerini aklıselime, sükunete, sorumlu bir dille siyaset yapmaya davet ediyorum. Türkiye’nin kutuplaşmaya değil, kucaklaşmaya ihtiyacı var. Türkiye’nin iç cephesini güçlendirmeye ihtiyacı var. Türkiye’nin 86 milyon olarak müştereklerde buluşmaya ihtiyacı var. Bölgemizde ve dünyada tansiyon bu kadar yükselmişken yangına körükle gitme yanlışından bir an önce dönülmesini temenni ediyorum."